Arap Alevileri Minnina ve asıl mesele

İster Âdemi, ister Hitit (Eti) ister Nuhi, ister Sami, ister Hami, ister Yasef Oğlu Türk, ister Arami, ister Süryani, ister Ermeni, ister Kürdi, ister Farisi, ister Arabi ki tarih cahili olanlar bunların bir ve akraba aynı lisaniyat (dil ailesi) kökenden olduklarına müdrik olmadığı için birisini yerli diğerini uzaylı sanır. Hangi kimliğini kullanmayı tercih etse de nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türk milletinin bir ferdidir. Bu Fransa’da, Almanya’da, Suriye’de, Mısır’da, Çin’de, Rusya’da, ABD’de, Filistin’de, Irak’ta, Ermenistan’da, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nde (KIBY) de de böyledir. 1923 öncesinde Türkiye Cumhuriyeti, 1946’dan önce de Suriye Arabi Cumhuriyeti yoktu. Anadolu ve Şam coğrafyası üzerinde İngiltere ve Fransa mezhep ve etnik temelde birçok devletçik kurmaya çalışmıştı. Anadolu’da Türkler, Suriye’de Arabiler emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi vererek kendi milli devletlerini kurdular.

KARDEŞİNE AKRABASINA KURŞUN SIKANLAR

Bu mücadeleye karşı çıkıp Fransa ve İngiltere’nin sunduğu mezhep ve etnik kimlikli siyasi otoriteyi kabul edip uğruna müstevli devletlerin yanında mücadele edenler vardı. Kendi özünden, familyasından, dilinden ve dininden olan kardeşine, akrabasına, komşusuna bu uğurda kurşun sıktı.  Bu mücadele sonrasında kendisini Türk, Arabi veya Farisi kabul etmeyen Kürt de Ermeni de Dürziler de “biz Arabi ve onların dininden değiliz, Finikeliyiz, Kenanlıyız, Berberiz, Mısırlıyız, Kıpti’yiz, Firavunuyuz, Marunî’yiz” hatta daha ileri giderek “biz Frenk’iz, biz aslen Avrupalıyız. Atalarımız bölgeye Batıdan gelen haçlılardır. Bu sebeple kızıl saçlı beyaz tenliyiz” diyenler de kendi devletçiklerini veya özerk idarelerini arzuladılar. Ermeniler Ermenistan ile yetinmiyor tarihi küçük ve büyük Ermenistan’ı özlüyor olabilir. Yunan tarihi Helen imparatorluğu hülyasında olabilir. Rum Anadolu ve Şam coğrafyasını da içine alan ve hatta daha ötesini kapsayan büyük Roma’yı isteyebilir. Makedonyalı atası Büyük İskender’in (El-İskender, sonradan Al-exendar) ayak bastığı her mekânı ama özellikle İskender’in komutanı Seleukos (Sleki veya Slevki) Nikator’un bugünkü Samandağ’ın eteklerine kurduğu Slekiya veya Slevkiya devletinin tatlı rüyasını görebilir.   

HAYAL ETMEK HERKESİN HAKKI

Kürtler Irak’ta küçük bir bölgeden ziyade nerede Kürt oraya Kürdistan talebinde bulunabilir. KIBY resmi televizyonu Rudaw TV’de her akşam “Kürdistan haritasında” Doğu Akdeniz Hatay dahil devasa bir harita sunulabilir. 1948’e kadar var olmamış, hayali bir tasavvur olan tanrının emri hüccetiyle veya maddi temelleri olan İngiltere merkezli Rothshild Hanedanlığın ekonomik, ticari ve bunların güvenliği sebebiyle Filistin işgal edilerek kurulan İsrail, Nil ile Fırat arasında tanrının Yahudilere hediye ettiği devlet için yaşayabilir. Bu geniş coğrafyayı ister taktiksel bir hamle olarak tasarlamış ama neticede stratejik hedef olarak tüm Filistin’i iç etmeyi umut ederek mutlu olmayı da gündemine almış olabilir. Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğunu yeniden ihya etmenin macerasını sevenler derneği ve ocakları da olabilir. Sayın Erdoğan, Sultan Abdülhamit olmak isteyebilir. Çok başlı muhalefet NATO’ya bağlı kalarak, İngiltere ve ABD’den milyarlarca dolar getirerek, organ mafyası, uyuşturucu kaçakçılığı, kumardan vergi alınıp ülkenin ekonomisini ihya edeceğini adalet, eşitlik, demokrasi, zenginlik kuracağının sözünü verebilir. Hayal etmek herkesin hakkı. Kime niyet kime kısmet. 

ESKİ BAŞBAKAN’IN ÖYKÜSÜ

Bu konular bana Eski Suriye Başbakanı Mahmut El-Zoubi için anlatılan gerçek (!) bir öyküyü hatırlattı. Annesi ona, “Temel eğitimini başarıyla tamamlayacaksın. Üniversitede mühendislik okuyacaksın. BAAS partisinde yüksek bir mertebe kazanacaksın. Önce Bakan sonra Başbakan olacaksın. En nihayet Mehdilik gelecek” demiş. Tüm söyledikleri hasıl olmuş. Suriye’ye Başbakan bile olmuş. O akşam geç saate kadar ofisinde çalışmış. Ertesi gün tatilmiş. Şoförüne beni köyüme götür yarın ailem ve akrabalarımla hasbihâl edeyim demiş. Yola koyulmuşlar. Yol ıssız ve karanlık. Haceti yani tuvaleti gelmiş. “Issız bir yere çek oğlum” demiş. Araba ağaçların arasında görülen bir duvara yakın durmuş. Başbakan inmiş, ağaçların arasından geçerek duvara varmış. Tam çişini yapacak iken yüksekten gelen bir ses duymuş, “Oku!”. Adam irkilmiş. Annesinin söylediklerini hatırlamış. O anın geldiğini düşünmüş. “Hz. Cebrail siz misiniz?” diye sormuş. “Ne Cebrail’i herif. Duvarda yazılı olanı oku. Buraya işemek yasaktır.” Meğer orası bir evin duvarıymış ve ev sahibi o esnada evin çatısındaymış.

MİNNİNA OLUNCA HER ŞEY MUBAH OLMAMALI

“Minnina” Arapça bizden demektir. “Arap Alevileri Minnina” adıyla kurulmuş bir sitenin tedavüle soktuğu bir video üzerinde duracağız. Ama önce birkaç hususa netlik kazandırmak şart: Minnina olunca her şey mubah olmamalı. Özellikle başında Hz. Ali’nin yüce ismine yer vermişse onun yüce adaletine, ahlakına, söylem ve eylemlerine azami derecede uymak belki çok zordur ama asgari derecede riayet etmek şarttır. Yeter ki düşman olduklarımıza düşman dost olduklarımıza dost olsun anlayışı Hz. Ali taraftarlığıyla bağdaşmaz. Anlıyor ve hissediyorum. Acılarımız büyük, kayıplarımız çok, süreç çetrefilli. Ancak deprem bir afet yani afiyettir. Afiyeti olmayan ve felaketin müsebbibi cahil ve tamahkar mahlukattır. Sorumsuz mahalli belediyeleri ve devleti yönetenlerdir. Aynı çukura keza defa düşen ve halen ibret alamayan iki ayaklı mahlukattır. Çok uyardık ama sanırım ışığın körler dünyasına faydası olmazmış. yok minnina yok ma minnina veya bu videolara veya ne idüğü belirsiz nato-solakların, nato-türkçü, nato-atatürkçülerin, kripto FETÖcülerin, provokatörlerin, bayraksız, vatansız, devletsiz bölücülerin, dini-darların, en kutsal kelime olan Ali ve Alevi isimlerini suiistimal edenlerin tedavüle soktukları çok şeye itibar etmeyin. Samandağ'ını topyekün imha edeceklermiş, Suriyelileri evlerimize tarlalarımıza yerleştireceklermiş, Alevileri denize dökeceklermiş yalanlarına prim vermeyin. Duyarlı ve uyanık olmak sorumluluk gerektirir. Provokasyona, nifak ve fitneye mahal vermemeği elzem kılar. Bu videoyu kimin çektiğini, bu sesin kime ait olduğunu, bunu tedavüle kimin soktuğunu bulmak İçişleri Bakanlığı ve emniyetin görevidir.

BOL KEPÇEDEN ARPA

Garabet odur ki, birilerinin Hz. Ali ve Aleviliği seçime ramak kala hatırlaması, diğerinin Sünni olduğunu ikrar etmesi misali. Seçime yakınlaştıkça siyasilerin bol kepçeden arpa ve akçe vaatleri ama bu vaatlerini seçim sonrasına saklasa da şimdilik zekâtını serum damlası misali verse de vatandaş, “keşke her altı ayda bir seçim olsa” diyor.  Zira seçimden önce hem seçmen kıymete biniyor, senelerce görmediği devlet erkânı, vekiller ayağına, geliyor, evine misafir oluyor, hal hatır soruyor, bolca hatıra fotoğrafı çektiriyor. Hatırlayın, Suriye’ye dayatılan uluslararası terör savaşı sayesinde Hatay halkı Angelina Jolie’yi bile görme şansı elde etmişti.  Seçimler öyle bir cenabet ve garabet ki, dün “katil”, “Alevi düşmanı”, “IŞİD’çi”, “Suriye Kasabı”, sayın Kılıçdaroğlu’nun “tarihin en çapsız Dışişleri Bakanı”  diye eleştirdiği Ahmet Davutoğlu, Erdoğan karşıtı olunca tövbe edip Allah’a iman etmiş gibi kucaklanıyor. Bununla yetinilmiyor Samandağ’ında Hz. Hızır makamında taltif ediliyor. Kendisine Allah’ın Hz. Muhammed’e ondan Hz. Ali’ye takdim edilmiş manası ve önemi yüce Zülfikar Kılıcını takdim ediyor. Hani bir özeleştirisi, pişmanlığı olsa tövbe etmiş olsa bir nebze affedilir, kabul edilmesi anlaşılabilir. Böyle bir şey yok. Aksine geçmişinde yaptıklarından zerre pişman değil. Tekrar imkân sunulsa aynı görevi ifa etmeye hazır ve cüretkâr.  Bunlar hâsıl olurken “Arap Alevileri Minnina” sitesinin sorumluları neden bu konulara dikkat çekmez? 

Kıssadan hisse her şeyin hayalini kurabilirsiniz ama haddin bilip, tarihi iyi okumak ve ibret almak kaydıyla.  Mesele Minnina veya ma minnina değil. İnsan mı iki ayaklı mahlûk mu Hz. Ali’nin söylem ve eylemlerine uygun mu değil mi bunu anlamak ve anlatmak işte asıl mesele.