Arapça baskılı tişört
Türkiye'nin en çok satan hazır giyim markası, üzerinde Arapça kelime bulunan bir çocuk tişörtü piyasaya sundu. Ortalık ayağa kalktı.
Bu olay, Arapların Türkiye'yi 'istilasının' kanıtı olarak sunuldu. Nasıl olur da Arapça yazılı tişört satılabilir? Ülke elden gidiyor!...
Hâlbuki aynı markanın alışveriş sitesine girdiğinizde ya da mağazasına gittiğinizde şifa niyetine de olsa bir tane Türkçe ifadenin basılı olduğu ürün bulmanız mümkün değil. Bebek, çocuk, kadın, erkek, hamile, yaşlı, laik, muhafazakâr... Hangi ürün çeşidine baksanız İngilizce yazılar.
PEKİ İNGİLİZCE?
Bizim sözde milliyetçiler ve sözde çağdaşlar antiemperyalist olmadıkları için, Batı ile dertleri yok. Onlar Arap'a düşman. O yüzden İngilizceyi dert ettiklerini görmedik.
Bebek bölümünden bir kaç örnek:
Ready for real trip...
The best dudes...
Space adventurer...
Life is sweet...
My baloons are awesome...
Magic is real...
Pretty girl...
Stay sweet and be happy...
Live your dreams...
Little daisy...
My dady is king...
Let's explore under the sea together...
Böyle yüzlerce hatta binlerce ürün... Hepimiz Anglosakson kültürünün gönüllü taşıyıcısıyız. Çocuklarımız da. Üstüne bir de para veriyoruz.
Ha bir tane "K. Atatürk" imzalı tişört de var. Atatürk bir pazarlama nesnesi...
KÜLTÜREL SALDIRI
Türkiye Batı'nın ve onun beslediği terör örgütlerinin silahlı kuşatması altında. Ve bununla eş zamanlı, ideolojik-kültürel saldırılar da onlarca yıldır sürüyor.
Üniversitelerimiz Batı etkisinde. Düşünce hayatımızı Batı şekillendiriyor. Kültür sanat camiamız yönünü Batı'ya dönmüş. Ordumuz NATO 'konseptinde'. Hizadan çıkmaya kalktıkça, suikastlar, tertipler, darbeler oluyor. Tarihimizi Batı yazıyor, biz kopyalıyoruz.
Türkçemiz, İngilizce etkisiyle bozuluyor. 'Plaza dili' denen abuk sabuk bir beyaz yakalı ağzı oluştu. 'Aksiyon' alıyoruz, 'Brief' ediyoruz, 'Brain storming'e oturuyoruz, işin teslimi için 'deadline' belirliyoruz, 'konsolide' ediyoruz, 'manipüle' ediliyoruz... Yıldırmanın, baskının adını 'mobbing' koyduk. Eleman alınırken, “kalifiye” olmasına dikkat ediyoruz... İş arayanlarımız elde 'CV', oradan oraya koşturuyor. Takvimlerimizde 'to do list' oluşturuyor, çalışmalarımızı 'update' ediyoruz.
Baksanına Meclisimize gelen teklife, 'dezenformasyon' yasası adını takmışız. Hoş, Meclise de 'parlamento' diyenlerimiz çoğaldı. Daha mı havalı ne?
'Surviver' bitti. 'Master Chef' açıyorsunuz, yarışmacılar 'yes şef' diyor. 'Köşe vuruşu' çoktan 'korner' oldu. Ev sahibi takım maçı 'domine' ederken, 'deplasman' ekibi nadiren 'atak ediyor.' Şarkıcı Gülşen, Gulshen olmuş. 'Best seller' Elif Şafak, Elif Shafak ismiyle 'book store'larda yerini alıyor... 'Top 10' listeleri, müzik 'aplikasyonlarında' yayınlanırken, boyalı basının 'magazin' eklerinde 'topless' ünlüleri görmek mümkün. 'Sit-Com'ların modası biraz geçti ama 'stand-up'çılar hâlâ revaçta sanki?
İstanbul, İngilizce tabelaların işgâli altında. Beyoğlu'nda Türkçe tabela ara ki bulasın.
EZİKLİK
Fakat bunlar sorun değil. Arapça yazılı bir tişört... İşte sorun o. Vurun Arap'a, Arapçaya. Afgan'a, Afrikalı'ya da vurun... Böylece hem 'çağdaş' hem de 'milliyetçi' olursunuz.
Kendisini Batı'nın gerisinde gören, ezik hisseden; ezikliğini de Doğu'yu aşağılayarak gidermeye çalışan bir arada kalmışlığın sonucu bu. Aslında bu çizgi, kendi halkını da beğenmeme çizgisi. 'Türkiye bir mühendis kaybetti, Kanada bir temizlikçi kazandı' rezilliği, bu kültürel çürümenin doğal sonucu.
Atatürk'ün çağdaşlığı ve milliyetçiliği bu muydu? Doğu halklarının kurtuluş, bağımsızlık mücadelesini teşvik eden, Türk İstiklal Savaşı'nı, bütün mazlum ulusların savaşı olarak gören, Batı'yı değil, 'muasır medeniyetin üzerine çıkmayı' hedef olarak koyan bir önder. Batı, Atatürk'ü düşman ilan edip silmeye çalışırken, Çin'den Küba'ya Batı dışı dünyanın Atatürk'e sarılmasının nedeni de bu olsa gerek.