Arthur C. Clarke Öykü Derlemesi: Tanrının Dokuz Milyar Adı
“Yeterince gelişmiş teknoloji, sihirden ayırt edilemez.” -Arthur C. Clarke.
Bilimkurgunun 3 büyüğünden biri olan 1917 doğumlu Arthur Charles Clarke en çok Bir Uzay Destanı ve Rama serileri ile tanınsa da, kısa öyküleriyle de bu türde fark yaratmayı başarmış ve okurlar nezdinde kabul görmüştür. Sayısız başarılarından dolayı “Sir” unvanına da layık görülen Clarke, 2008 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Türkiye’de birçok derlemede ve çeşitli bilimkurgu dergilerinde öyküleri yayımlanan Clarke’ın tamamen kendi öykülerinden oluşan ilk ve son kitabı Sarmal Yayınları’ndan çıkmıştı. Bir dönem yayımladığı kitaplarla bilimkurgu okurlarını bir hayli sevindiren Sarmal Yayınları, yazarın başta Rama olmak üzere birçok kitabını dilimize kazandırmıştı. Aslında Philip K. Dick’e ait olan fakat kapağında Arthur C. Clarke yazan “Suikastçı” isimli kitabı görmezden gelirsek, Türk okurunun bilimkurgunun ustalarından birisiyle tanışmasındaki en büyük etkenin Sarmal Yayınları olduğunu söylemek mümkün.
Orijinalinde 26 öykü bulunan derleme Türkçe’de Ekim 1998’de “Tanrının Dokuz Milyar Adı” ismiyle yayımlanırken, içinde çevirileri M. Alper Çopur‘a ait olan 13 farklı öykü barındırıyor. Kitabın günümüzde güncel bir baskısı bulunmadığını ve sahaflar tarafından yüksek fiyatlar istendiğini hatırlatmakta da yarar var.
Clarke öykülerinde birçok farklı temayı harmanlıyor ve her öyküsüyle ona saygı duymamızı sağlıyor. İçinde klişe diyebileceğimiz birkaç öykü barındırmasının yanı sıra, bilimkurgu türünde daha önce hiç kullanılmamış konulara değinerek ileride yapılacak olan icatlara hayal gücüyle ön ayak olmayı da başarıyor. Bu da kendisini aynı zamanda bir mucit olarak anmamızı sağlıyor.
İnsanların farklı gezegenlere açıldığı, yeni yaşam alanları ve uygarlıklar keşfettiği fakat bunlara rağmen insanlık vasıflarından herhangi bir şey kaybetmediğini görüyoruz Clarke’ın öykülerinde. Kiminde din ile bilimi karşı karşıya getiren, kiminde zamanda yolculuk temasını ustaca işleyen, bazısında ise paralel evrenleri masaya yatıran Clarke’ın öykülerine kısaca değinelim.
Tanrı’nın Dokuz Milyar Adı
Aynı zamanda kitaba da adını veren Clarke’ın bu meşhur öyküsünde, din ve bilimin kesiştiğini ve bunun sonucunda ufak bir çatışma gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 1953 yılında kaleme alınan öykü, aynı zamanda en iyi kısa öykü dalında Hugo Ödülü’nü kucaklamayı başarmıştır.
Tibetli din adamları Tanrı’nın bütün isimlerini bulmak için Amerikalı bir bilgisayar şirketinden yardım ister. İki mühendis Tibet’e kadar gidip bu cihazı kuracak ve din adamlarına teslim edeceklerdir. Mühendislere göre son derece saçma olan bu istek, dünyanın muhtemel kaderi ile ilgilidir. Umduğunu bulamayan Tibetli din adamlarının vereceği tepkiden korkan George ve Chuck isimli iki mühendis, bir plan üzerinde çalışmaya başlarlar ve akıllarındaki tek soru ise kehanetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğidir.
Sığınmacı
Kaptan Saunders ve ekibi uzay araçları ile İngiltere’ye iniş yaparlar. Kraliyet ailesinden, gelecekte 9. Henry olacağı düşünülen Prens onları ziyarete gelir. Uzay alanına oldukça ilgili olduğunu anladığımız soylu asilzade ile Saunders arasındaki diyaloglarla Clarke bizlere ilginç enstantaneler sunuyor. Finalde ise gerilimle karışık şaşırtmayı başarıyor.
Gökyüzünün Öteki Yanı
“Değiştiremeyeceğimiz geçmiş hakkında düşünmek, göremediğimiz gelecek hakkında yorum yapmak kadar sonuçsuz.”
Henüz uydu icat edilmeden bunu ilk kullanan yazar olan Clarke’ın bu tema çerçevesinde kaleme aldığı 6 mini öykü tek bir başlık altında toplanmış. Uyduların içinden uzaktaki dünyayı gözlemleyen insanların duygu ve düşüncelerine birinci ağızdan tanıklık ediyoruz.
Karanlığın Duvarı
“Eğer hayallerini gerçekleştirmekte kullanılmıyorsa zenginlik ve güç neye yarardı?”
Paralel evrenlere dair bir öykü. Hangi maddelerden ve ne zaman yapıldığı dahi bilinmeyen koca bir duvar birçok uygarlık tarafından ilgi odağı olur. Duvarın sırlarını çözmek ve hangi amaca hizmet ettiğini anlamaya çalışmak birçok kişinin hayali olsa da, gerçeği anlamak kolay olmayacaktır.
Güvenlik Yoklaması
Hans Muller bir zanaatkardır. Günün birinde borçlu ve iflas etmiş bir müşterisi ona borcu karşılığında bir televizyon verir. Kurnaz bir ticaretçi olan Muller, televizyon işinde para olduğunu fark eder ve bu alana yoğunlaşır. İleride başına gelecek olan trajikomik olaydan ise habersizdir.
Olmayan Ertesi Sabah
Bu öyküsünde Clarke insanoğlunun ne kadar zevkine düşkün ve vurdumduymaz olduğunu söylemekten çekinmiyor ve bunu yüzümüze vurmayı başarıyor.
Güneş infilak etmek üzeredir ve bu sebeple Güneş Sistemi tehlike altındadır. Jüpiter’e kadar tüm cisimler yok olmanın eşiğindedir. Bu durumu fark eden ise ne yazık ki insanlar değil, 500 ışık yılı ötedeki Thaar gezegeninde yaşayan Thaarlar’dır. Telaşa kapılan gezegen halkı, bir an önce insanları bu tehlikeye karşı uyarmayı düşünürler. Solucan deliği benzeri bir yöntem ile Thaarlı bilimcileri Dünya’da ikamet eden Bill’le iletişime geçmeyi başarırlar. Ne var ki Bill, tam o esnada kör kütük sarhoştur ve yaşananları halüsinasyon olarak nitelendirir. Thaar bilimcileri şaşkındır ve insanlara yardım edemiyor olmanın üzüntüsünü yaşarlar. Bill kendi hayatına devam eder ve sevgilisiyle arasını düzeltir. Peki 3. günün sonunda Dünya’nın yok olacağı söylentisi gerçeği yansıtacak mıdır?
Ay Seferi
Ay’a giden ilk ekibin hikayesinin bilinmeyen yönlerinin anlatıldığı bu öykü, Endeavour’un kaptanı tarafından gün yüzüne çıkarılıyor. İngiliz uzay gemisi kaptanının gözünden İngiltere, Rusya ve ABD’nin ortak olarak gittiği Ay’da yaşananların öteki yüzüne ek olarak, Vladimir Surov ve Kumandan Vandenburg’un başına gelen ilginç olaylar da yine kamuoyuyla paylaşılıyor. Ay’da yaşanılan zorluklar da yine İngiliz astronotun gözünden masaya yatırılıyor.
Tanıtım Kampanyası
Yüksek bütçeli bilimkurgu filmleri yapan ekip son filmlerini de piyasaya sürmüş ve ellerini ovuşturmaya başlamıştır. “Uzaydan Gelen Canavarlar” isimli film tüm dünyayı etkisi altına aladursun, dünya dışı akıllı canlılar da gezegeni işgal etme planlarını devreye sokmuşlardır. Bu andan sonra yaşananlar ise uzay filmlerinin profesyonel bir versiyonu haline gelecektir.
Dünyanın Bütün Zamanı
Gizemli bir kadın çıkagelir ve Ashton’dan dünyaya ait tarihi ve sanatsal değere sahip olan eserleri çalarak kendisine getirmesini ister. Karşılığında yüklü bir para da teklif eden kadının gerçek amacı nedir ve o eserlerle ne yapacaktır? Öyküsünde zamanda yolculuk temasını işleyen Clarke, sürprizli bir finale imza atıyor.
Kozmik Kazanova
Bir “keşif öncüsü”nün uzayda geçen hayatına konuk oluyoruz bu öyküde. Gezegenlerarası yolculuğunda çalkantılı aşk hayatını öğreniyor ve zaman zaman da görevi hakkında bilgiler ediniyoruz. Max adını verdiği bilgisayarı ile iletişim kuran uzay adamı, yakın bir gezegenden radyo sinyali geldiğini fark ettiğinde rotasını o yöne doğru çevirir. Yolculuk esnasında yaşamın olduğu bu gezegende karşısına çıkabilecek ihtimalleri düşünmeyi de ihmal etmez.
Yıldız
Dünya dışındaki bir pederin uzayın inanç üzerindeki etkilerine değindiği bu öykü, dünyadaki çok uzak bir gezegende yaşananları ele alıyor. İncelenmesi için dünyaya getirilen materyaller insanlık tarafından aydınlatılır. Bu yabancı gezegenin maruz kaldığı acı son, tanık olan insanları birçok olguyu sorgulamaya itecektir. Bu hikayesinde Tanrı’nın varlığı, evrenin amacı ve dünya dışı yaşam konularını harmanlamış Clarke.
Güneşten Gelen
Merkür’de yaşamını sürdüren biri tarafından anlatılan bu öykü gezegen hakkında detaylı bilgiler sunuyor. Bunun yanı sıra, uzayda mucizevi bir şekilde hayatta kalan bir canlının yolunun Merkür’e düştüğünü ve Merkürlüler tarafından heyecanla karşılandığını görüyoruz. Zeki bir uygarlık olup olmadığı ve nereden geldiğine dair araştırmalar başlar.
Uzak Dünyanın Şarkıları
“Meydan okumaya cesaret ettikleri sonsuz ve devasa boşluk karşısında, insanoğlunun umut ve korkuları ne kadar küçük kalıyordu.”
Bu kısa öykü daha sonra Arthur Clarke tarafından romanlaştırılmıştır ve hakkında şarkılar bestelenecek kadar da sevilmiştir. Yine Sarmal Yayınları tarafından ilerleyen yıllarda roman versiyonu da yayımlanmıştır.
Dünya’dan ayrılan ilk koloni farklı bir gezegende yaşamını sürdürmektedir. Dünya’nın tehlikede olması sebebiyle ayrılmak zorunda kalan diğer insanlar ise bu sonsuz evrende kendilerine yeni bir yuva bulmayı amaçlamaktadırlar. Henüz yolculuklarının bitmesine çok uzun bir mesafe varken uzay aracında yaşanan bir aksilik dolayısıyla Thalassa adındaki gezegene inme kararı alan ekip, burada Dünya’dan ayrılan ilk koloni ile karşılaşacaktır. Ağırlıklı olarak Lora ve Leon’un ilişkisine odaklanılan bu öykü, özünde dramatik bir alt metne sahip.
Keyifli okumalar dilerim.