Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok

Halkın yazarı Hasan Pulur’u da kaybettik. Böyle, yerinin doldurulmasında güçlük çekilen insanlar git gide azalıyor ülkemizde. Sevgili Pulur, Kadıköy’lü idi. Tanışırdık. Fenerbahçe’liydi üstelik. Zaman zaman kendi köşesinde benden bahsettiği de olurdu. Ben de bu gün köşemin bir bölümünü O’nun anısına, sağlığında yazmış olduğu yazıya ayırıyor, bu vesile ile de okuyucularımla paylaşmak istiyorum.Yattığın yerde rahat uyu sevgili Pulur.Hasan Pulur’un 13/01/2011 tarihli Milliyet Gazetesindeki “Olaylar ve İnsanlar” isimli köşesinden Lefter’den Halit’e...1940’lı yıllarda bir Fenerbahçe takımı vardı, yaşantımızın ilk on yılını sürüyorduk, takımı ezberlemiştik, hâlâ da ezberimizdedir:“Cihat, Murat, Ahmet, Selahattin, Samim, K. Halil, K. Fikret, Erol, Suphi, Lefter, Halit...”Takım kaptanı kaleci Cihat’tı, sol açık da Halit Deringör.***Yıllar sonra “Halit abi”yle tanıştık, galiba Cibali Tütün Fabrikası’nın müdürüydü, TEKEL’in üst düzey yöneticilerindendi, Fenerbahçe onun için her şeydi, “daimi muhalif”ti hem de nasıl...Kişiliğinden gelen saygınlık, onun karakterinin beliren simgesiydi. Bir takım arkadaşı bir kelimeyle “Halit abi”yi özetlemişti: “Huysuzdur!”Biz de “Halit abi” için yazdığımız yazıda onu bir şarkıyla anmıştık: “Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok” diyerek...***“Halit abi”nin takım arkadaşlarından Lefter geçenlerde Yunanistan’da hastalandı, adeta el üstünde taşınarak Türkiye’ye getirildi, büyük itinayla tedavi edildi, hastanede ziyaret edenlerden biri de Halit Deringör’dü.“Halit abi” hastane ziyaretinden sonra eski günleri, arkadaşlarını ve duygularını bir kenara karaladı...Lefter şöyle dedi:“Aslında kendisi ile pek aramız yoktur ama...”Peki, neden?“Vaktinizi almamak için dargınlığın sebebini anlatmaya gerek duymuyorum.”Ya diğerleri? Bakın onlar için neler yazdı...***Örneğin, Fenerbahçeli Selahattin Torkal: Nam-ı diğer “Markoç.” Bu lakabı ona Macarlar vermişti. Belki dünya çapında bir futbolcu idi. Son elli yılın en iyi oyuncularından biri olarak seçilmişti. Son yıllarda kuvvetli bir demans (unutkanlık) ile Moda’daki yaşlılar evine yatırılmıştı. Sık sık ziyaretine gittim. Beni tanımadığı günler oldu. Sanıyorum Serkan Acar’dan başkası ziyaretine gelmedi. Ölüm haberi Fenerbahçe Televizyonu’nun altyazılı haberlerinin en sonuncusu oldu. “Selahattin Torkal öldü...” Sadece o kadar.***Örneğin, Melih Kotanca:Gücüyle, kuvvetiyle ve de futbolu ile dünyada eşi az görülen bir futbolcuydu. O da sessiz sedasız, fazla olarak, düşkün olarak bu dünyadan göçüp gitti. Geçenlerde bir nedenle mezarını aradık ve bulamadık. Kimse de bilemedi nerede yattığını...***Örneğin, Müjdat Yetkiner: O da büyük futbolcu idi. Alzheimer denilen hastalığa yakalandı. Bu hastalıkla dört yıl boğuştu ama onu yenemedi. Sık sık yanında oldum ama hiçbir yöneticinin onu gelip ziyaret ettiğini görmedim. O da sessiz sedasız bu dünyayı terk etti, gitti...***Örneğin, Murat Alyüz: Fenerbahçe’nin ve Milli Takımımızın geçilmez sağ beki idi. Bir maçta kafasına yediği tekme yüzünden on santimlik yarık ile maça devam etmişti. Tifüs hastalığına yakalandığında da yine sahadaydı. Son zamanlarında Yüksekkaldırım’daki bir hastanede yatmıştı. Sık sık onun da ziyaretine gitmiştim. Ama yöneticilerden herhangi birine rastladığımı hatırlamıyorum...***Örneğin, Ahmet Erol:Halen yaşıyor, Maltepe’de bir bakımevinde yatarak sürdürüyor yaşamını. Temiz bir köylü çocuğu idi. Sırtında bira kasaları taşıdı ve zamanla bir işadamı oldu. İşadamı olmuştu ama karşısına çıkan insanlar onun temiz düşüncelerinden yararlanıp, adeta kanını emdiler. Sonunda beş parasız kaldı. Futbol oynadığı dönemde iki dizinden de sakatlandığı bir dönemi hatırlarım. Dünyada bir örneği daha görülmeyeceğini düşündüğüm bir şey yapmıştı. Otomobil iç lastiğinden oluşturulan bantlarla sardı dizlerini ve de sahaya çıkmıştı. Milli Takım santraforu da oldu. Yatağa düştüğünden itibaren hiç yalnız bırakmadık onu. Üç yıl boyunca onun için çok uğraştık. Onu da hiçbir yöneticinin ziyaret ettiğini hatırlamıyorum. Sadece Aziz Yıldırım, ziyaretine gelmemişti ama yüklüce bir para yardımı yapmıştı. Bu da güzel bir davranış olarak hafızamıza yazıldı. Ahmet’i kendi elimle bakımevine yatırırken, gözlerimin yaşardığını hiç unutmuyorum...***Örneğin, Nedim Günar:O da yaşıyor ama kaderi ondan öncekiler gibi. Daha da tehlikeli demans (unutkanlık) geçiriyor. O da bakımevinde. Ona da pek uğrayan yok...***“Halit abi” Lefter’i ziyaretten dönerken karaladıklarını “örnek gösterdiğim, büyük Fenerbahçeli futbolcular, sayabildiklerim bu kadarla sınırlı değil!” dedikten sonra bizim yazımızı hatırladı:“Evet, haklısınız... Bir kelime ilavesiyle, sizin dediğiniz gibi, bu solan bahçede gerçek bülbüllere yer yok!”***Aldırma “Halit abi” aldırma!Varsın bahçede eski bülbüllere yer olmasın.Bahçe yerinde dursun da...Fenerbahçe gibi...