Asghar Ferhadi’nin Satıcıları ve Aşağılanmalar

Aslında amacım hiç de, iflah olmaz hayranlarından biri olduğum İranlı yönetmen Asgar Ferhadi’nin yabancı film dalında Oscar adayı olan son filmi Satıcı üzerine bir yazı yazmak değildi. Ama yazının sonunda söyleyeceklerimle bütünleştirmek için böylesine bir yazıya gerek duydum. Ferhadi Oscarlı filmleri Bir Ayrılık ya da Geçmiş filmlerindeki gibi bizleri şaşırtmıyor, iyice bir sarsıyor. Ama ne sarsma...

Kuşku; Asgar Ferhadi’nin yalnızca seyirlik olgusunun kimi basit gizemlerle örülmüş gerilimi

(yoksa sürükleyiciliğini mi desek?) oluşturan bir olgu olarak değil, aynı zamanda öykülerinin alışılmış ve bildik eylemlerine yedirilmiş ve de gizlenmiş bir öge olarak da karşımıza çıkar. Satıcı; tümüyle, bu çift taraflı sarmalanmış kuşku çerçevesinde gelişip sonuçlanır. Seyirci, bir yandan Satıcı oyununun provalarını izlerken, öte yandan da, müdavimi olduğu bir başka satıcının (evin kötü şöhretli eski sahibi) kurbanı olan yine bir başka satıcının (yoksa müşterisinin mi?) ödemesi gereken bir bedelin peşine düşer. Filmin anlatımına egemen olan kuşku ise burada, kendi seyrindeki bir ailenin huzursuzluğuna yol açan kişinin kim olduğu değil, ödeyeceği bedelin nasıl alınabileceğine ilişkin düşüncelerdir.

ARKADA BIRAKTIKLARIMIZ

Filmde, kuşkunun kurbanı olacak herkesin ardında bıraktığı bir şeyler olacaktır. Göçmekte olan evden alelacele kaçan genç çift, yalnızca eski evlerinde kimi eşyalarını değil, aynı zamanda huzurlarını da bırakıp giderken, kiraladıkları yeni evde bir başkasına ait, kendileri tarafından yağmurun insafına bırakılacak eşyalarla karşılaşırlar. Ama asıl sorun olan bırakılmış eşya ise, evin eski kiracısı kötü kadının müşterisi olan satıcınınkidir. Herkes bir yerlerden kaçarken, bir şeyleri ardında bırakır ve bıraktığı her bir şey de, kendileriyle ilişkili olmasa bile bu yeni birilerinin sorunu olur. Asıl hesaplaşmanın, terk edilmiş, bomboş bir evde yapılmış olması da bu yüzdendir.

AŞAĞILANMALAR VE DÖKÜLMELER

Satıcı filminde, Asgar Ferhadi’nin, hemen her filminde öne çıkan, altını gitgide çizerek art arda ve büyük bir sıklıkla kullandığı bir alışkanlığı (daha doğrusu her filmin temasına koşut olarak geliştirdiği bir mini teması da) var. Bu mini temanın Satıcı filmindeki karşılığı da “aşağılama”...

Film bir dizi aşağılama örneğini art arda sunuyor: Öğretmenin öğrencisini aşağılaması, kendisinin bir dolmuşta bir kadın tarafından aşağılanması, tiyatroda bir oyunun diğer oyuncuyu aşağılaması vs... Bu durum film boyunca sürüp gidiyor... Ferhadi bir söyleşisinde, bunun bilinçli olarak değil, senaryo gereği kendiliğinden ortaya çıkan bir durum olduğunu söylüyor. Ama ortaya çıkandan memnun olduğunu saklamıyor. “Aşağılamanın” en okkalısını ise filmin tümünün içine gizliyor ya da gizler gibi yapıyor. İran filmlerinde odağında kadın olan tüm filmler böyle değil mi?

Film yalnızca “ kuşku” ve “aşağılanma” girdabının içinde dolanıp durmuyor elbette. Aynı zamanda Asgar Ferhadi’nin “olmazsa olmazı” olan “simgeler” ve “işaretler”le de bize bir şeyler fısıldıyor. Daha filmin başındaki kaçışla koşut olarak sunulan duvardaki çatlaklar, ya da yeni evlerinde ortaya çıkan sıva döküntüleri, bir başka çatlağın ya da bir başka dökülmenin da habercisi olabiliyor.

BUNLAR DA BAŞKA TÜRLÜSÜ

Satıcı; orta sınıf bir İranlı aile ya ailelerde kadın konumu ve de sorunsalı üzerine yapılmış başyapıt düzeyindeki bir film. Ferhadi’yi bugüne dek ıskalayanlar için tanışmanın tam sırası.

Ve ilginç bir rastlantı: Bu filmin Türkiye’de vizyona girdiği günlerde ABD’nin İranlılara ilişkin vize sorunu da gündeme geldi. Belirli bir süre için İranlılar ABD’ye giremeyecekler... Yabancı dalda Oscar adayı olan bu filmin oyuncularından Taraneh Alidoosti, “Trump’ın İranlılara vize yasağı koşması bir ırkçılıktır. Bu karar bir kültürel etkinliği içersin ya da içermesin fark etmez.” deyip, “2017 Akademi Ödülleri’ne katılmayacağını ve protesto edeceğini” açıkladı. Ne kadar doğru bir hareket değil mi?

Bir ilginç rastlantı daha: İranlı oyuncunun bu açıklamasını yaptığı gün, İran’daki Türk Büyükelçiliği ile Yunus Emre Enstitüsü’nün Tahran’da ortaklaşa düzenlediği etkinliğe giderken bir sürprizle karşılaştım. İran, pasaportumda İsrail vizesi olduğu için bana giriş izni vermedi. Acaba bu da bir başka ırkçılık değil mi?