‘Aşık Veysel Yılı’nın Viyana etkinliğinden

Bir yılı daha geride bıraktık. 2023 yılı benim için üretken geçti, çok çalıştığımı düşünüyorum. Hayatımın bir parçası olan işimin yanında yazılar hazırladım, güzel konferanslara sebep oldum, eski dostları ziyaret ettim. Çok erken kayıplarım da oldu, dost ve arkadaşlarımı yitirdim.  Ömrüm boyunca onları yüreğimin bir köşesinde saklayacağım.

2023 yılı UNESCO tarafından ‘Aşık Veysel Yılı’ ilan edilmişti. Bu yılda çeşitli çevreler Aşık Veysel’i andı. Veysel benim için önemli, doğduğum topraklarda yetişti. Biz de onun gölgesinde geliştik. Anmaları mümkün olduğunca sosyal medya aracılığıyla takip ettim. Bu anmalarda ilgiyle izlediğim kişiler de oldu. Bunlar karı koca Nazander Süzer Gökçe ve eşi Gürsel Gökçe oldu. Nazander dayı tarafından kuzenim. İki kişi bir kültür kurumuymuşçasına yurt içi ve yurt dışında sergiler düzenlediler, çok kaliteli kitapların basılmasına sebep oldular. Bastırdıkları kitaplar Türkçe ve İngilizce oldu. Ayrıca aynı kitabı görme engellilerin de faydalanabileceği şekilde hazırlattılar.

‘VEYSEL VE SİVRİALAN’ DEYİNCE

Yurt dışında etkinliklerin birisi de Viyana’da sergili, konferansla ve müzikli sıcacık bir anma oldu. Viyana Yunus Emre Enstitüsü (YEE Viyana) bu anmaya ev sahipliği yaptı.  Bunun için başta Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçisi Ozan Ceyhun ve YEE Müdürü Ayşe Yorulmaz’a katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Her ikisinin de varlığı sayesinde bu anma etkinliği düzenlendi. Fikret Otyam, Ara Güler, Ozan Sağdıç gibi ustaların da ustası fotoğrafçıların fotoğraflarından oluşan Aşık Veysel’e ait fotoğraf sergisi de yer aldı. Kuzenim Nazander Süzer Gökçe ile Aşık Veysel, onun sosyal ve ekonomik çevresi ve Sivrialan Köyü’nü anlattık. Viyana’da bağlama ustası Mansur Bildik, Veysel türküleri ile yerini aldı.

Bir konuşma hazırlamıştım, kendimce hazırladığım dia gösterisi eşliğinde konuşmamı yapacaktım. Konuşmamı yaptım, diamı gösterdim, ancak istediğim şekilde olmadı. Veysel’i ve köyümü ne zaman anlatmaya kalksam sesim çatallaşır, ağzım kurur, gözlerim buharlaşır.  Yine aynısı oldu. Veysel ve Sivrialan dediğim andan itibaren orada çocukluğum, annem, babam, kardeş ve bacılarım, arkadaşlarım, komşularımız, dağlarımız, tarlalarımız, ahırımızda bulunan evcil hayvanlarımız ve kapımızı bekleyen köpeğimiz film şeridi gibi geçerler. Dil damak kurumasın da ne yapsın artık? 

VEYSEL EMMİ

Konuşmamda söylemek istediklerimin hepsini aktaramadığımdan dolayı, 2023 Aşık Veysel Yılı’nın son günlerinde hazırladığım konuşmayı paylaşmak istiyorum: “Aşık Veysel’imizin yaşadığı yıllarda ilkokul ve ortaokul öğrencisiydim. Köyümüzde diğer köylülerimizden farklı iyi ve temiz giyimli, ağzında piposu, başında fötr şapkası olan Veysel Emmi diye bildiğimiz bir büyüğümüz vardı. Herkes tarafından hürmet görür ve sayılırdı. Köylü onun olduğu ortamda bulunmak ve onunla bir iki kelime konuşmak isterdi. Mutlaka iyi bir laf eder ve nasihatte bulunurdu.

Biz çocuklar, diğer köylülerimizden farklı giyinen, gözleri görmemesine rağmen çok çamurlu zamanlarda bile pantolonunda çamur lekesi bulunmayan Veysel Emminin özel ve büyük bir insan olduğunun farkında değildik. Ziyaretçileri gelirlerdi büyük şehirlerden, o zaman “neden” diye sorardık kendimize.

VEYSEL’İN TORUNLARI

Şehirlerden ziyaretine gelinen Veysel Emmimizdi. Öyle hitap edilirdi ona. Sadece ona değil, Veysel’in de doğduğu, büyüdüğü, şiirlerini yazdığı ve yaşadığı Sivrialan Köyü’nde kendimizden yaşlı olan insanlara ‘emmi’, ‘dayı’, ‘ana’, ‘hala’, ‘bibi’ diye hitap edilirdi. Köyün ve köylünün Veysel Emmisiydi o. İlk eşi Esme, Esme Anamızdı. İkinci eşi Gülizar, Gülizar Anamızdı. Bizler de onların çocuklarıydık. Konferans afişinde, “Torunları anlatıyor” deniliyordu. “Torunlar” afişi hazırlayan YEE tarafından aslında tesadüfen seçilmiş bir kavram değildir. Onun gölgesinde büyüdük, yaşadık ve çalıştık.  Sevgili kuzenim Nazander, Veysel’in kızından torunudur. Ben biyolojik torunu değilim.  Ancak bulunduğum her ortamda Veysel’in torunuymuş gibi, ona yakışır bir şekilde davrandım ve çalıştım. Zira beni tanıyanlar Sivrialan köylü olduğumu biliyorlardı. Ayrımcılıktan uzak durdum, bu Aşık Veysel’in etkisidir.

BİRLİK, DOSTLUK, VATAN SEVGİSİ…

Ne diyordu Aşık Veysel, “Kuran’a bak İncil’ e bak / Dört kitabın dördü de hak / Hakir görüp ırk ayırmak / Hakikatte yüz karası”

Birlik Destanı diye bilinen o şiirinin devamında ayrımcılığa karşı sağlam duruşu yaşamımda rehber oldu: “Yezit nedir ne Kızılbaş / Değil miyiz hep bir kardaş / Bizi yakar bizim ateş / Söndürmektir tek çaresi.”

Her Türk, toplumsal barışı korumak ve sağlamak için Aşık Veysel’in bu şiirini çerçeveletip duvarına asmalıdır. Ya da zihnine yerleştirmelidir.

Yazmış ve okumuş olduğu şiirlerde birlik, dostluk, paylaşım, vatan ve millet sevgisi, çalışmak, üretmek, verimli olmak ve gelişmiş milletlerin başarı seviyesine ulaşmak ve halkı bilinçlendirmek gibi temaları işleyen Aşık Veysel’i ağırlıklı olarak iki şekilde hatırlarım hep. Bizim ev köy yolunun üzerinde ve köyün en altındaydı.

ÇOCUK AKLI

Evimiz daha sonra adı Aşık Veysel İlkokulu olarak değiştirilen ve doksanlı yıllardan itibaren de öğrencisizlikten tümüyle kapanan okulumuza sınırdı. Okul bahçesinin girişinde saz motifli bir çeşme vardır. Veysel’in köylülerine örnek olan bir meyve bahçesinden yol boyunca gelir, çeşmenin orada bir mola verir, suyunu içer, cebinden çıkardığı mendiliyle terini silerdi. Bir müddet oturur soluklanırdı orada. Bu ritüel meyve bahçesinden eşeği üzerinde dönerken hep tekrarlanırdı. İzlerdim hep. Gözleri görmeyen Aşık Veysel’in yaklaşık üç, dört kilometre uzaklıkta olan bahçesinden nasıl geldiğini merak ederdim. Doğaya da gönül gözünün açık olduğunu çocuk aklıyla bilemezdim.

VEYSEL’İN ÇOCUKLARA NASİHATİ

Bir de o yıllarda oldukça yoksul olan Sivrialan Köyü’nün iki derslikli bir okulu vardı. O köyde galiba radyo, bir Aşık Veysel’in evinde, bir de köy muhtarının evinde bulunurdu. Başka herhangi bir iletişim aracı bulunmazdı. Ancak okulumuzdaki sınıflardan birisi biraz büyük bir sınıftı. Okulun öğrencilerinin hepsi sığabilirdi. O sınıfta Aşık Veysel misafir edilir, Veysel Emmimiz biz çocuklara, “Okuyun, sevin, sayın birbirinizi” nasihatlerinde bulunur, türkülerini söylerdi.

Üç tarafı 2.000 metre yüksekliği geçen dağlarla çevrili dünyamız olan köyümüzde, onca yoksulluğa rağmen bunun ne büyük zenginlik olduğunu o günlerde bilemiyorduk. O sınıfımıza Veysel Emmimizin dışında, onun çağdaşları ve arkadaşları olan Aşık Hasan Devrani, Aşık Ali İzzet Özkan, Aşık Ali İzzet Savaş da konserler verirlerdi bize. Hatırladığım, olmazsa olmazlarımızdan 10 Kasım’da Veysel Emmimizin sesinden Atatürk’e Ağıt’ı dinler, yüreğimiz yanardı.

TÜRKÜLERİ DİLLERDE

Aşık Veysel’in 1894 yılında Sivas Şarkışla ve Sivrialan Köyü’nde doğduğu, o tarihten itibaren köyünde yaşadığı, zaman zaman kentlere gidip geldiği ve 1973 yılında aramızdan ayrıldığı bilinmektedir. Onun ‘Dostlar Beni Hatırlasın’, ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’, ‘Güzelliğin On Para Etmez’ ve diğerleri gibi klasikleşmiş türküleri Türkiye sınırlarını da çoktan aştığı bilinmektedir. Asya’dan Avrupa’ya oradan Amerika kıtasına kadar çeşitli sanatçılar Aşık Veysel’in türkülerini söylemekteler artık. Dar çerçeveleri çoktan aşmıştır Veysel.

SİVRİALAN KÖYÜ

Peki onun nasıl bir köyde yaşadığı kimlerin ona destek olduğu, yani sosyal ve ekonomik çevresi nasıl bilinmekte?

Sivrialan Köyü, Sivas ili, Şarkışla ilçesine bağlıdır ve Şarkışla’nın batısına düşer, Yozgat il sınırına daha yakındır. Dağlık bir bölgedir. Köye 19. yüzyılın sonlarına doğru köyün doğusuna düşen çeşitli bölgelerden göçüp gelen insanların yerleştikleri bir köydür.  Köyde tarım ve hayvancılık yapılır. Arazi kuraktır. Kara iklimi hakimdir, kışları soğuk yazları ise sıcak ve kurak geçer. Kış bazen kasım ayından mayıs ayına kadar altı yedi ayı bulur.

Hayvancılığa elverişli olmasına rağmen arazisi yeterli değildir. Tarım ise buğday, arpa ve yulaftan ibarettir. Diğer ürünlerden patates, soğan ekilir ve biraz da köyün su basar yerlerinde bostancılık vardır. Meyvecilik ise Aşık Veysel’in Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptıktan sonra köye dönmesinden itibaren yapılmaya başlanır.  Meyveciliğe Veysel önderlik etmiştir.

Tarım; karasaban, orak, öküz kağnıları ile yapılır. Tarlalar dağ eteklerinde bulunduğundan çok taşlıdır, değil makine, tırpan bile girmez. Kısaca tarımda insan ve hayvan gücü esastır. Köylü tarımdan elde ettiği, buğday, arpa, meyve ve hayvancılıktan elde ettiği yağı, süt ve yağı sadece kendi ihtiyacı içinde kullanır. Satabilecek bir fazla ürünleri bulunmaz.

Veyselli yıllarda Sivrialan Köyü’nde henüz elektrik de yoktu.  Onun vefatı sonrasında birkaç yıl geçtikten sonra köye elektrik gelir.  Veysel'in yaşadığı dönemde aydınlanma çıra, idare ve gaz lambaları ile olurdu. Daha sonra lüks denilen bir ışıtma aleti girdi insanların hayatına, ancak bu Sivrialan köylüleri için gerçekten lükstü. Bunlar için gaz yağı gereklidir.

Köylü başta gazını, sonra tuzunu ve bezini kışları amelelik için gittikleri Mersin ve Adana’dan kazandıkları parayla karşılamaya çalışırlar. Veysel'in ailesi de diğer köylülerinden farklı değildi. Onlar da diğer köylüler gibi zar zor kendi yağlarıyla kavrulurlardı.

Devamı haftaya…