Aşık Veysel’le ilgili bir yalan üzerine (2) -(TAMAMI)

Müslüm Gürses’le ilgili gevezelikler arasında işin gelip CHP’nin tek parti dönemine dayanması hiç mi hiç şaşırtmadı beni. Bereket versin stadyumların rezil durumunu tek parti dönemine fatura etmiyorlar. Biz o günlerin gelmesini beklerken, Dinar’da Aşık Veysel’le yapılan söyleşiyi dinleyelim:

Aşık Veysel’in hiç yayınlanmamış 57 yıllık röportajı

Muhabirin açıklaması: Saz çalıp para kazanmak için gittiği Dinar’da 4 günde 4 konser veriyor, bu konserlerden birinde yaptığı sohbet zamanın ses kayıt cihazı telli diktafona aktarılıyor. Konuşmanın önemli bir kısmı gayet net anlaşılır durumda. Bir kısmı şair Nedret Gürcan tarafından Şairler Yaprağı Dergisi’nde de yayınlanan o sohbette, Aşık Veysel Atatürk için şiir yazdığını söylüyor. Konuşmayı hiç müdahale etmeden, mümkün mertebe Aşık Veysel’in kendi telaffuzuyla aktarmaya çalıştık. Türkçenin bu büyük üstadını redakte edecek yeteneği kendimde göremedim.

Ses kayıdı, Aşık Veysel’in saz çalışıyla başlıyor. Müzik bitince bir erkek sesi: “Çok çok teşekkür ederiz üstad. Eksik olmayın. Gerek ben Nedret Gürcan, gerek ortaokul müdür muavini Reşat Ünsal size çok çok teşekkür ediyoruz ziyaretiniz için. Şimdi Dinar Belediye Reisi’nin yanına kadar gidelim. Kendisi bekliyor.”

- Sağolun. (Aşık Veysel’in sesi)

Memleketimizin yegane halk saz şairi, kıymetli üstad Aşık Veysel Şatıroğlu gözlerini kaybettikten sonra saz çalmaya başlamış fakat şairliğini ancak Cumhuriyetin onuncu yıldönümünde göstermiştir. Bize söylediğine göre ilk şiirini Cumhuriyetin onuncu yıldönümü üzerine Atatürk’ü konu alan bir destanla yazmıştır. Kendisinden Atatürk’e ait bir hatırası olup olmadığını sorduğumuz kıymetli aşık bize çok güzel bir hikayesini anlattı. Ne yazık ki büyük Atatürk’ü bu büyük sanatkar hiç görememiş fakat hemen hemen gördü gibi bir şey olmuş. Şimdi bu hikayeyi kendi ağzından dinliyoruz. Buyrun üstad... (Sözü Aşık Veysel alıyor)

Biz dahi geçelim öz canımızdan

-Onuncu yıldönümünde bizim nahiyede Ali Rıza isminde bir müdür varıdı. “Onuncu yıldönümüne bir şiir veya destan hazırla” deye bana beş-on gün evvel habar virmişti. İşte biz de o zamanlar bir destan hazırladıh, nahiyeye gettik. İlk defa da orada ohudum. Destan da şu idi. Baştan bir kıtasını okuyayım: ‘Atatürk’tür Türkiyenin ihyası / Gurtardı vetanı düşmanımızdan / Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan.’

İşte bu destanı orada ohudum. Nahiye müdürü yazdı, aldı Ankara’ya gönderirim deye. Bekledih. Geldi, geleceh, Atatürk duyar, bizi ister felan bir ümitle hayli bir zaman bekledih. Nihayet, kara gışın içinde, evvelki arkadaşım İbraam varıdı, Angara’ya gadar gidelim dedih. Yaya olarak düştüh yollara. Akdağ madeninden, Yozgat koylerinden, Alaca’nın koylerinden, Sungurlu ve koylerinden, efendim, Çangırı’nın bazı koylerinden, Çıbık’tan hasılı üç ayda Angara’ya gelebildih. Çünkü gış, yaya...

Bize yedirmedikçe kendisi de yemez

Ankara’ya geldih. Misafir olacah bir yerimiz yoh. Cebimizde para yoh. Gendimize güvenemiyoruh otelde şurda burda yatmah için... Biz ne yaparıh filan... Orda burda dert yanar iken, dediler Erzurumlu Paşo dayı var. O adam müsafiperverdir, sizleri misafir ider didiler. Sora sora o adamı bulduh. Hakigaten adam da misafirperver bir adamıdı. Allah rahmet eylesin. Bizi seve seve misafir etti. Birkaç gun orda galdıhtan sonra, orda kahveler varıdı. Kahvelerde çalıp söylüyoruh... Orda Alaca’nın (burası anlaşılmıyor) Köyü’nden bir Hasan Efendi isminde, Allah rahmet eylesin, orda vaktiyle gelmiş ev yapmış. İki tane arabası var. Arabalar çalışıyor. Ordan bizi gordü, misafir etti. Neyse orda kendi evinden bize bir oda ayırdı. Yatah virdi. Gece geliriz, gundüz geliriz yatahlarımız hazırlanmış bayaa evimiz gibi. Yemeklerimiz hazırlanmış. Bize yemea yedirmeyince yemaz.

Halk şaeriyiz Atatürk’ü görmek istiyoruz

Dedim Hasan Efendi biz buraya yeyip içmek için gelmedih. Bizim maksedimiz var. “Neymiş” deye sordu adamcaağaz. Dedim böyle bir destanım var, bunu Atatürk’e duyurmak maksediyle geldim. Tanıdığımız yoh, yolunu bulamayoruz. Dedi, “vallahi ben işçi bir adamım böyle şeylerle elakamız yoh. Ama burda bir milletvekili var, gidelim ona danışalım da o ne türlü yol gosterirse gidelim oğa gore iş tutalım” didi. Gettik adama. “Ne istiyorsunuz” didi. Valla halk şaeriyiz, Atatürk’ü gormek istiyoruz didik. “Bırak canım” didi, “siz kıyıda köşede çalın çığırın, geçin gidin beş-on para kazanabiliyorsanız” didi. “Halk şaerine, şuna buna ehemmiyet veren yok” didi. “Hayır öyle deel, bizim şöyle bir destanımız var, bunu okuyalım da onun için onu duyuracağız” didik. “Söyle bakalım” didi. Aynen destanı baştan ayağe gader ohudum. “Gozel” didi. “Çok iyi yazmışsın ve iyi düşünmüşsün” didi. “Bunu” didi, “Hakimiyeti Milli Metbaası’na abimiz (anlaşılmıyor) Bey’i goriyim de” didi. “Yarın saat sekizde bir cevap viririm”. Gittih.]

NOTA BENE:

“Aşık Veysel’in CHP’nin tek parti döneminde Sivas’a bile girmesinin yasaklandığını, bağlamaların kırılıp yakıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan’a Veysel’in torunu Yeliz Şatıroğlu’ndan cevap geldi:

“Demokrat Parti döneminde dedeme ‘Bizim partinin vatan cephesine üye olmanı istiyoruz’ demişler. Dedemin cevabı şu olmuş: ‘Ben sadece Atatürk’ün partisine (CHP) üyeyim. Başka partiye üye olmam...’ Bunun üzerine dedemin Sivas bağlantılı müzik çalışmalarına engel olmaya çalışılmış. O dönem dedemin radyolara çıkması da bir süreliğine yasaklanmış. Kısacası Başbakan’ın sözünü ettiği yasakların CHP’yle ilgisi yoktur...” (Sözcü, 07.03.13)