Aşık Veysel’le ilgili bir yalan üzerine (3) -(TAMAMI)

[Sabahsı saat sekizde geldih. Adam gine “yoh” didi, “ben böyle şeye karışmam” didi. “Gedin ne yaparsanız yapın. Ben öyle şeyleri bilmem” didi. Eeeee ümidimiz kesildi. İbraem’e didim, “haydi gideh yahu, madem metbaa bunu basarmış, kendimiz gideh bir görüneh bahalım nasıl olur”. Ordan indıh Bent Deresi’nden Karaoğlan Çarşısı’na gireceğimiz zeman polisler bizi zırp yakaladı. Ayağımızda çarıh, bacağımız şalvar, üstümüzde şal ceket, belimizde guşak, perişan bir vaziyette. “Girmen çarşıya” didi. “Yahu biz dilenecek değiliz, bizim başka işimiz var!”. “Hayır” didi, olmaz giremezsiniz” didi. E başka türlü bir şey diyemedih, “girmeyeh” didik. Birez geri döner gibi ettik, polisi sapıtmış gibi olduk goya. Polis bizi takip ederimiş. Gene ileriye devam ettih, polis geriden geldi, İbraam’ın yakasından duttu, “beynini patladırım girme deyom” didi. “Beyefendi tel alacağız” filan... “Tel alacaasan bunu bi yere oturt” didi, “git telini al gel!” didi.

Atatürk’ün başı kalabalıhtı Pehlevi geliyorudu

İbraam beni bi gayfeye oturttu. Getti teli aldı geldi. Gittih sazı telledih düzenledih. Bu Dış Gapı tarafından dolandık, çarşıdan gidemeyoz. Gettik metbaayi bulduh. Vardıh. “Ne istiyorsu?uz” didiler. “Ağa Gundüz Bey’i goreceğiz” didik. Neyse haber virdiler, geldi. “Ne istiyorsu?uz” didi. “Valla böyle böyle bir destan hazırladıh, bunu metbaaya vereceeiz” didik. “Okuun bahiyim” didi. Ohudum. “Gozel” didi!

Hemen fotoğraflarımızı aldılar. Destanı yazdılar. Orda telif hakkı 8 lira bir para virdiler bize. O zaman için gıymatli. Sabahleein gelin gazetenizden gazete alın dediler. Sabahlayın vardık beş-altı tane gazatea virdiler. Aldıh, çarşıya çıktıh. Polisler “Ooo Veysel Efendi, siz misı?ız Aşık Veysel? Efendim kahvelere girin oturun istirahat idin, ayak üzeri dolaşman filan filan iltifat başladı.” Onun üzerine bir müddet gezdik. Gece gezdik, gundüz gezdik. Bazı tanıyanlar oldu. Evlerine gotürdüler. Saet bire gadder, ikiye gadder geliriz gideriz ne polis ne de şey hiç kimse müdahale etmedi. Hatta ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Eeee, dinledih hiçbir ses-sade yok. Atatürk okuyacak da, bizi çağıracak... O zaman da başının kalabalıh zemanıydı. Şu Rıza Pehlevi (İran şahı) geliyorudu, o esnada.

Belediyenin parası tükenmiş sizin için yok

Neyse koye getmeh istedih. Bi avukatın birisi dedi ki “yahu ben bir istida yazayım belediyeye gotürün meccanen gidin” didi. “Neye para veresi?ız” didi. Yazdı. Belediyeye çıktıh. Belediye istidaye bahtı. “Siz nasıl gelebildinizse öyle gidersiniz, siz sanatker adamsınız” didi. Geri geldik. Avukat sordu “ne yaptınız” didi. “Mesele böyle” didik. “Dur bir de valiye yazalım” didi. Valiye yazdı. Gotürdük vali imza etti. Gene belediyeye gotüreceez. Belediyeye gotürdüh. Belediye gine reddetti. Ama giderken vali yardımcısı “gabul itmezse bana getirin” didi. Muavine getirdih tekrar. Adamcağız içerledi. “Bırakın baba” dedi. “Herhalda Angara Belediyesi’nin parası tukenmiş, sizin için parası yoh” didi. Çıktıh. Orda donelim monelim deriken adam “bir de şeye uğriyah” didi, halkevine. Belki ordan bir yardım olur felan. Halkevine gettik, halkevinde içeri girecaaz kapıcılar bırahmeyor. Ordan bir adam çıhtı. “Ne dolanıyorsunuz burda” didi. “Halkevine gireceğiz kapıcılar koymuyor” didik. “Yahu bunları bırakın bunlar tanınmış edam. Aşık Veysel’dir” didi. Geçsin edebiyat şube reisi elakeder olsun. Gotürün gosterin” didi.

50 lira verdiler döndük köye

Adamlar bizi gotürdüler. Gaziantepli İshak (anlaşılmıyor) Bey varıdı. Edebiyat şube reisi oymuş. Bizi gorünce “Ooo buyrun buyrun buyrun”, bir iltifat hürmet. Sordu, sual etti, yazdı hangi şairlerden birisin... Duyduğu şiirleri yazdı gaydetti. Dairalar dağılıyor, saat 6 oldu. Orda İzzet Ünlü Bey varıdı, Afyonkarahisar milletvekili. Sonra Necip Ali Bey varıdı. Bir Denizlili. Umum halkevlerinin reisiydi o zamanlar. Onlar giderken, “buyrun beyler halk şaerleri gelmiş, biraz dinleyelim” didi. Başımızı sardılar, toplandılar. Çaldıh söyledih. Necip Ali Bey dedi ki “yahu bunlar perişan adamlar, bunlara bahmalı, birer gat elbise yapdırın” didi. “Kerem’e yaptırın (anlaşılmıyor) gozden çıkarman,” didi. Yani ikimize yaptırın. Neyse, “pazar gunu de” dedi, “halke bir gonser tertib edin bir gonser virsinler” didi. Pazar gunüne elbiseleri hazırmışlar. Gettik geyindih. Orda bir gonser virdik. 50 lira virdiler ordan döndük köyee.

Atatürk radyoda duyup telefon etmiş

Sonra dolandık İstanbul’a vardıh. İstanbul’da, daha Angara’da radyo açılmamıştı, radyo evinde söylerken, Atatürk rahmetlik, Dolmabahçe Sarayı’nda içermiş. Duymuş. Biz çıktıh (kesintiler) telefon etmiş radyo evine. Bizi de bir Arapgir’li bir Memmet Efendi isimli birisi, Guledibi’nde gapıcıymış, bizi aldı oraya gotürdü. Orda çalıp eğleneyoz. Radyo evinden cevap virmişler ki, “Çıhtılar edreslerini bilmiyoruz”. Emniyet müdürlüğüne telefon etmişler. Polisler 12’ye gader İstanbul’u alt üst etmiş, aramış daramış bulamamışlar. Sabahleyin geldik. Cemil Bey “yahu akşam nerdeydiniz bir fırsat kaçırdık ki”... “Hayrola neymiş” didik. “Böyle böyle oldu, nerdeydeniz” didi. Eee tabii müteessir olduk emme “iş elden cıhtı, ne yapalım ya” didik. “Valla ben bir mektup yazayım Yaver Şükrü Bey’e” didi. “Gidin doğrulun doğru Dolmabahçe sarayına gader” didi. Yazdı, mektubu aldıh, sazı aldıh, haydi bahalım Dolmabahçe Sarayı’na. Vardık gapıya dayandıh. Polisler “ne o” didiler, “böyle böyle olmuş“ didik. Komiser dedi ki “evet evet bırahın geçsinler akşem (anlaşılmıyor) Atatürk” dedi. Geçtik içeriye. Vardık, Yaver Şükrü Bey’e habar virdiler, geldi. Mektübü verdih. Açtı ohudu. “Ne yapayım şansınız dutmadı” didi. “Akşem o gadder arattım saat 12’ye gader” didi. “Fakat bulduramadım” dedi. “Malum bu bir keyf zamanıdır” didi. “O zaman çok iyi, hakkınızda hayırlıydı” didi. “Fakat şimdi söylenmez ve ben söyleyemem” didi.]