‘Asıl Beşiktaş Kaymakamı’ve bitmeyen Gezi kini...
Beşiktaş Kaymakamı, tam da Gezi Direnişi’nin üçüncü yıldönümünde talimat verdi; polis, devletin 2051 yılına kadar Mimarlar Odası’na hizmet binası olarak tahsis ettiği Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası’na baskın düzenledi.
Beşiktaş Kaymakamı binanın “amaç dışı” kullanıldığını iddia ediyor ve tahsis anlaşmasının feshini istiyor.
Ancak konu henüz mahkemede...
Hal böyleyken, görevi yasaları ve mahkeme kararlarını uygulamak olan bir kaymakam, hem yasaları hem de mahkemeyi ayaklarının altına alıyor!
Kanunsuz karar verip bunu akşam tebliğ ediyor, sabah da baskın yapıyor. Kamusal nitelikte bir kurumu sokağa atıyor.
***
Peki; niye?
Bir: Yıldız Sarayı, ülkedeki diğer önemli saraylar gibi Recep Tayyip Erdoğan’a devredildi. O yüzden “dış karakol” da olsa bu sarayın tümü ele geçirilmeli... Herhangi bir yerinde bırakın Gezi Direnişi’nin mimarı bir kurumu, muhalif bir kuş bile olmamalı...
İki: Tahliye operasyonu özellikle bu tarihte yapılmalı ki Gezi’nin unutulmadığı dosta düşmana gösterilmeli...
***
Bu kadarla kalsa, neyse...
Binanın kanunsuz bir şekilde boşaltılması yetmezmiş gibi bir de Mimarlar Odası yönetimi gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar aynı zamanda Gezi’nin de önemli isimleri:
Mücella Yapıcı, Eyüp Muhcu, Sami Yılmaztürk, Avukat Can Atalay ve on kişi daha!
***
Böyle bir kararı Beşiktaş Kaymakamı tek başına alabilir mi?
Sıkar!
Onun arkasında başka bir “Beşiktaş Kaymakamı” var!
O yüzden bu kadar zorbaca davranılıyor!
O yüzden yasa, sözleşme falan takmıyor!
***
Mücella Yapıcı ve Mimarlar Odası yönetimi son zamanlarda HDP’nin kıçına takıldı, saçma sapan işler yaptı...
Kabul!
Ama aynı şeyi “Asıl Beşiktaş kaymakamı” ve onun hükümetleri de yapmadı mı?
Bugünkü cezanın tek gerekçesi var:
Gezi’nin intikamını almak!
***
Kısacası... Bu ülkede hukuk kalmadı, hukukçu kalmadı, devlet kalmadı, devlet adamı kalmadı.
Artık her yer, her şey, herkes Asıl Beşiktaş Kaymakamı!
Hayatımız, varlığımız, servetimiz, özgürlüğümüz; ne yapacağı belli bile olmayan bu “tek adam”ın iki dudağı arasında!
Ve ben buna, Gezi’nin unutulmaz sloganıyla isyan ediyorum:
***
“Biber gazı, copu, sopası...
Bize sökmez zoru, baskısı...
Direniyoruz, savaşıyoruz
Yıkılacak Tayyip diktası...
Sık bakalım, sık bakalım...
Biber gazı sık bakalım...
Kaskını çıkar, copunu bırak...
Delikanlı kim bakalım!”
NE OLDU?
Hani; AKP iktidarı, “Mavi Marmara baskını” nedeniyle İsrail’le tüm köprüleri atmıştı?
Hani; İsrail Devleti, Türk halkından net bir şekilde özür dileyip Mavi Marmara’da öldürülen Türklerin ailelerine yüklü miktarda tazminat ödeyinceye ve Gazze’ye yönelik ablukayı kaldırıncaya kadar bir daha bu ülkeye “selam” bile verilmeyecekti?
Dün ortaya çıktı ki Türkiye, İsrail’den doğalgaz almak için görüşmelere başlamış... Eğer anlaşma imzalanırsa iki ülke arasında 2 milyar dolarlık bir harcamayla yeni bir doğalgaz boru hattı kurulacakmış...
Yani gördüğünüz gibi “çıkar ilişkisi”, düşmanlığı yine bir kenara itti!
***
Evlatlarını İsrail askerlerinin Mavi Marmara Gemisi’ne düzenlediği baskında kaybeden “dindar” aileler; sorum size:
Kendinizi kandırılmış gibi hissediyor musunuz?
GÜNÜN SORUSU
Bir süre önce Singapur’un en büyük kumarhanesinde kumar oynarken Sözcü muhabirine yakalanan Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım, sosyal medyada hakkında yorum yapan herkese dava yağdırıyormuş... Sorum kendisine:
Dava açmak için ciddi miktarda harç yatırmak gerektiğine göre, bu davaları da bir tür “kumar” niyetine mi açıyorsun?
Tokatlarım böyle adaleti!
HDP’li eski Milletvekili Sabahat Tuncel, 2011 yılında bir emniyet görevlisine attığı tokat için bir yıl hapis ve 8 bin 500 lira adli para cezasına çarptırıldı.
Üstelik yasa gereği, hapis cezası da ertelendi.
Eski PKK’lı Tuncel’in suçu, “kamu görevlisine karşı görevi nedeniyle hakaret ve görevi yaptırmamak için direnmek...”
Merak ediyorum; bu ceza, bütün kamu görevlileri için aynı mı?
Yani ben de bizi çok üzen ve kızdıran bir başka “kamu görevlisini” tokatlasam, bir yıl hapis ve 8 bin 500 lirayla kurtulabilir miyim?
Ayrıca bu nasıl bir adalettir ki bir başka kamu görevlisine (!) sırf “hırsız” ya da “katil” diyorsun en az iki yıl hapis cezası yiyorsun; tokat atıyorsun, bunun yarısıyla yırtıyorsun?
***
Bir sorum daha var:
Acaba o emniyet görevlisi, Sabahat Tuncel’i tokatlasaydı, alacağı ceza ne olurdu?
156+323!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Nazlıcan Bayırbükü’nde:
“Abdullah Bey...
Mustafa Bey bu Huber yazılarını kitaplaştırsa...
O kitap da danışmanınız Ahmet Sever’in sizi pohpohlamak için yazdığı kitabın satış rakamını ikiye, üçe, beşe, ona katlasa...
Böylece halkı yok sayan bugünkü ‘kibirli’ tavrınız nesilden nesile aktarılsa...
Yüzünüz biraz olsun kızarır mı?”
GÜNÜN İSYANI
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda, sözleşmeli personel olmak için başvuru yapanlara mülakatta, “Dün hangi kandili kutladık? Sakal okutma nedir? Cumhurbaşkanımızın cemaate karşı tutumunu beğeniyor musun?” gibi sorular sorulmuş...
İsyanım “liyakat” ilkesini unutup bu tür sorularla devlete personel almaya kalkışan zihniyete:
Midinyat, gılbahrınızı versin! Amin...
(Ne dediğimi anlamayanlara not: Bu morkolozlara bir de para kazandırmamak için içi boş sözcükler kullanıyorum. Siz istediğiniz gibi doldurun!)