'Aşırı faşizan tınılar...'

Bu köşede iki haftada bir yazdığım için bazen olayları sıcağı sıcağına tartışma olanağı bulamıyorum, çoğu zaman da bir başka yazar benden önce davranıyor. Aydın Engin'in 17 Ağustos tarihli Cumhuriyet'te "Yılmaz Özdil'i Savunmak" başlıklı yazısını değerlendirecektim, ancak aynı gazeteden sevgili Ataol Behramoğlu 23 Ağustos tarihli yazısında Aydın Engin'in yazdıklarını o kadar güzel eleştirmiş ki, bana söyleyecek söz kalmadı. Yıllardan beri ben de Cumhuriyet'i okul olarak kabul edenlerdenim, zaman zaman yazarları arasında görünmekten ayrı bir onur duymuşumdur. Pazar ekinde "Utandırma Servisi" adını verdiğim küçük köşem hâlâ devam ediyor. Her şeyden önce Cumhuriyet yazarlarının ayrı bir olgunluğu vardır, bu olgunlukları her türlü bağnazlığın ve çıkar kavgalarının dışında olmalarından, bir konuyu tartışırken kuşkuyu ve hoşgörüyü elden bırakmamalarından kaynaklanır. Ayrıca Türkçelerine, dili kullanmadaki ustalıklarına da diyecek yoktur. Aydın Engin'in o yazısını bir tümceyle eleştirmek gerekirse, "Cumhuriyet olgunluğunu ve inceliğini" bulamadığımı söyleyebilirim. En çok takıldığım sözü de, Yılmaz Özdil'in yazılarında "aşırı faşizan tınılar" bulduğunu söylediği tümcesi. Bu "tınılar" yüzünden Özdil'i sevmediğini de saklamıyor.

AŞIRI SÖZCÜĞÜNÜN KÖTÜ KULLANIMI

Şu "aşırı" sözcüğünün dilimizde ne denli kötü kullanıldığını en iyi Cumhuriyet okurları ve Cumhuriyet yazarları bilirler. Bizler bir zamanlar salt Cumhuriyet okuduğumuz için "aşırı uçtaydık" ya da "aşırı solcu"yduk... Bu gün bu sözcüğün bu denli kötü kullanımına Cumhuriyet'in aracı olması ne acı: aşırı faşizan tınılar... "Tını" sözcüğünü genellikle sözlükler şöyle tanımlarlar: Aynı yükseklikte ve aynı şiddette (tonda), başka başka müzik aletlerine ait sesleri kulağımızın ayırt etme özelliği. Müzikten fazla anlamam ama, bu tını adı verilen, aynı tondaki seslerin ayırıcı özelliğini her kulak fark edemez. Demek ki Aydın Engin'de "faşizan tınıları" iyi fark eden bir kulak var.

Aydın Engin'in 6 Temmuz 1996 tarihli Cumhuriyet'te çıkan aşağıdaki satırlarını Öğretemediğimiz Türkçe adlı kitabıma da almıştım:

"Günlük yaşamda dil kirlenmesinin her türünü görmeye alıştık. Büyük kentlerin özellikle alışveriş bölgelerinde Türkçe artık kirlenmeyecek durumda. Çünkü Türkçe buralarda kesin olarak kovuldu. Örneğin İstanbul Nişantaşı'nda, Taksim çevresinde, Şişli'de, Etiler-Levent yöresinde adı Türkçe olan bir mağazaya, bir kahveye, bir lokantaya rastlamak artık mümkün değil. Oralar artık çağ atlayan Türkiye'nin Türkçeden kurtarılmış bölgeleri."

Aydın Engin bu gün "aşırı faşizan tınıları" iyi fark eden kulağıyla Türkçeyi böylesine güzel savunduğu yazısını bir daha okusa, altına imzasını atar mıydı acaba? Ya da böyle yazıları gene yazar mıydı? "Çağ atlayan Türkiye" diye Özal dönemiyle dalga geçer miydi? Sanmam.

Çünkü Aydın Engin gibiler öyle bir yere geldiler ki, dil sevgisinden, Türkçeden söz etmeyi bile "faşistlik" sayıyorlar.