Aşk iki kişiliktir

Vatan Partisi Öncü Kadın’ı kutlarız. O çalıştayı yaşayan herkes kutladı. Cumartesi günü Ankara’da Türk-İş Konferans Salonu’nda toplanan "Çocuk Cinsel İstismarı ile Mücadele Çalıştayı"ndan söz ediyoruz. Öncü Kadın, Önemli bir sorunun üzerine yürüdü, çok ciddî bir konuyu insanî ve bilimsel ölçülerde kamuoyunun önüne getirdi. Ankara’dan İstanbul’a gelirken, Şule Perinçek ile yol boyu Çalıştayı konuştuk. Şule, benim öğretmenimdir.
Çocuk sömürüsü deyince, öncelikle iki sorun önümüze çıkıyor: Çocuk emeğinin sömürüsü ve Çocuk cinsel sömürüsü. Çalıştay, ikinci sorunda yoğunlaştı.
TEK KİŞİLİK AŞK YOK
Kadın ve erkeği zihinsel düşünce ve ruhsal duygu alanlarında buluşturan aşk, güzel şeydir; insanın mutluluk kaynakları arasında benzersiz bir yerdedir.
İngiliz Şairi Byron, yaman adamdır, bizim Çanakkale Boğazı’nı yüzerek geçmiştir. O, bir şiirinde, mutluluk iki kişiliktir, aşk iki kişiliktir, der. Tek kişilik aşk yok. Gönül birliği, doğal ve kültürel gelişimde belli bir olgunluk düzeyine gelen yetişkinler arasında olur. Gönül birliğinin güzelliği, iki insanın toplumun değerleri içindeki özgür iradesindedir.
Oysa çocuğun cinsel sömürüsünde tek kişilik bir eylem görüyoruz. Aşkla ilgisi olmayan bir eylem! Bir dayatma, bir kandırma, bir tecavüz görüyoruz. Hem de tecavüzlerin en ağırı, en çirkini, en ahlâksızı!
DOĞADAN SAPMA VE AĞIR SUÇ
Ve doğadan sapma görüyoruz. Ruhsal açıdan bilim insanlarının bozukluk ve sapkınlık diye tanı koydukları bir sapma.
Ceza Hukuku, o tecavüzü suç olarak tanımlıyor. Ağır cezalık suç! Toplumun vicdanı da o tanımla birliktedir. Her suç işleyene zamanla bir acıma duyulur. Ama çocukta ağır yaralar açan, toplumda derin izler bırakan bu tecavüzü, toplum bağışlamıyor. Çünkü çocuğun cinsel sömürüsü, toplumun bugününe ve yarınına karşı ağır bir suçtur. Çocuğa özen, bugüne ve yarına özendir.
KADIN İLE ERKEĞİ AYIRAN DUVARLAR
Köleci ve derebeylik toplumunda kadını hapseden duvarlar var. O duvarlar aynı zamanda erkeği de hapse atıyor. Atina’da, Roma’da, Çin’de ve Batı Asya’da, dünyanın her yerinde eski ve orta çağlarda o duvarların arasında yaşanan acıları görüyoruz. Geçenlerde Sadık Can Perinçek, ünlü Çin yönetmeni Zhang Yimuo’nun Kırmızı Fenerler filmini izletti. O duvarlar içindeki acılar ve aşağılanmalar sinema diliyle ancak bu kadar güzel anlatılır. O büyük yönetmenin Kızıl Darı Tarlaları da yine kadının çiğnenmesini anlatır. Olağanüstü bir filmdir, Kadın Kitabı’nda bulabilirsiniz (Doğu Perinçek, Kadın Kitabı, Kaynak Yayınları, 3. Basım, İstanbul, Mayıs 2016).
DUVARLARIN ALTINDA KALAN ÇOCUK
Kadın ile erkeği ayıran o duvarların altında kalanlara bakınız, orada çocuk var. Çocuğa tecavüz suçu, duvarlar arasında kalanların işlediği suçtur. Emperyalist kapitalist dünyada bu suçun kadınlar tarafından da işlendiğini görüyoruz.
Şu hakikati saptamak, sanırım çözüm üretmenin başlangıcıdır: Çocuk cinsel sömürüsü, en sonunda kadın hapishanesinin bir sonucudur. Ekonomik, kültürel, toplumsal açıdan böyle.
Siz hiç hapishanede çocuğuyla kalan bir baba gördünüz mü? Ama tutuklu ya da hükümlü kadına belli yaşın altındaki çocuğu verilir. Çocuk, önce anasının kuzusudur.
DUVARLARIN ALTINDA KALAN CİNSEL TECAVÜZ SUÇLUSU
Çocuğa cinsel tecavüz suçu işleyenler de, o duvarların altında kalanlardır. Toplumun onlara derin nefret duyması anlaşılır bir olay. Ancak bu alanda "Vurun kahpeye" benzeri bir hınç kültürüyle elde edeceğimiz bir çözüm yok.
Her suçlu iyi yurttaş haline getirilebilir. Ceza şarttır elbette. Ama çağdaş ceza hukukunun cezaları bellidir. Ayrıca çağdaş devletin görevleri de bellidir.
Toplum, eğitmek, iyileştirmek, kurtarmak yerine, teşhir etmek, lanetlemek, ezmek, kuyulara atmak, ateşlerde yakmak gibi Ortaçağlı çözümlere yönelerek hiçbir insani çözüm bulamaz.
EMPERYALİST DÜNYADAKİ ÇÜRÜME
Bugün çocuk cinsel sömürüsünün toplumsal-kültürel zemini yalnız feodal toplumda değil, emperyalist kapitalist dünyadaki çürüme çok daha tehlikeli boyutlara vardı. Bizim suç dediğimiz, haklı olarak yozlaşma ve çürüme olarak değerlendirdiğimiz ilişkiler, o dünyada olağanlaştı. Emperyalizmin yalnız ekonomisi değil, toplumu da çökmektedir.
Çalıştayı açış konuşmasında, emperyalist kültürün açtığı yaraların çok daha derin olduğunu belirtmiştim. Ama Aydınlık, haberin alt başlığında feodal köklere vurgu yaptı. Bunun nedeni üzerinde durmalıyız. Çünkü kendisini Atatürkçü ve ilerici olarak tanımlayan kimi çevrelerde, feodal kültüre karşı tavır öne çıkıyor. Dahası emperyalist kültür ya da Batılılaşma, modernleşme olarak görülüyor. Bu durumda dikkatler hep bizim eski tarihimizden kalan olumsuzluklara çevriliyor. Kurultayın iklimi de biraz böyleydi.
Kendimizi yerden yere vurmaya bayılıyoruz. Bütün kötülüklerde Türkiye’yi en kötülerin ilk sıralarında göstermek adet oldu. ABD emperyalizmine karşı kim başını dik tutuyorsa, onlar en kötü sınıflamasında en başa konuyor. Sonuç bildirgesinde de belirtildiği gibi bu alanda bilgi kirliliği var. Kirli bilgiler, aynı zamanda Feminist abartmaların yansımalarıdır. Kadının Batı toplumlarındaki konumunu kurtuluş gibi yansıtan değerlendirmelerin, gerçekle hiçbir bağlantısı yoktur.
ÇOCUĞUN KURTULUŞU VE ANANIN KURTULUŞU
Çocuk cinsel sömürüsüne karşı mücadele, kadının kurtuluşu ile birliktedir. Atatürk de belirtmişti, çocuğun geleceği, onu yetiştiren annesinin niteliklerindedir. Unutmayalım, erkeği büyüten de kadındır. Erkeklerin işlediği, cinsel tecavüz ve diğer cinsel sömürü suçlarının zeminini ortadan kaldırmak da, öncelikle erkek ile kadını birbirinden ayıran duvarların kalkmasındadır.
Aile çok önemli. Sahte Solcularda ve Anarşistlerde aile düşmanlığı bir aralık moda olmuştu. Oysa aile, bugün toplumumuzun ocağıdır. Aile, kadını korumanın ötesinde, cinsel suçların önlenmesi açısından da çok önemli bir korunaktır. Emperyalist dünyada ailenin çökmesinin hangi sonuçlara yol açtığı sürekli araştırılıyor ve çok önemli sonuçlara varılıyor. Oralarda özeneceğimiz bir şey yoktur.

DÜZELTME
Dün bu köşede yayımlanan Hz Ali ve Muaviye başlıklı yazıda, Pir Sultan Abdal’ın şiirindeki "Tac-ı devlet ile salınmalıdır" dizesi, bazı kaynaklarda "Tac ü devlet ile salınmalıdır" diye yazılı. Yazımızda da başlıkta ve metin içinde iki farklı okuma yer alıyor. "Tac-ı devlet", devletin tacı demek. "Tac ü devlet" ise tac ve devlet anlamına geliyor. Aslında anlamı pek değişmiyor. Rota yazılarındaki en küçük hatayı gözden kaçırmayıp bana bildiren Dr. Bülent Sakızlıgil arkadaşımın uyarısı gelmeden bu kez biz düzeltiyoruz.