Asmaya çalıştıkları Mustafa Kemal’di!

Tarih 10 Kasım 1968... Atatürk’ü kaybedişimizin 30’uncu yıldönümü... Deniz Gezmiş ve 23 arkadaşı yürüyerek Ankara’ya giriyor.  

Ellerinde Türk bayrakları... Pankartlarında, “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yazıyor.  

29 Ekim’de, yani Cumhuriyet Bayramı’nda başlamışlar yürümeye... 

Nereden?  

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı Samsun’dan elbette... 

*** 

Ankara’ya gelir gelmez yaptıkları ilk iş, kendilerine katılan yaklaşık 300 öğrenciyle birlikte Anıtkabir’i ziyaret etmek oluyor... 

Anıtkabir Şeref Defteri’ne aynen şunları yazıyorlar: 

“Amerikan emperyalizmine karşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir.”  

*** 

Bu yürüyüşü bilmeyenler bile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in meşhur, “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü bilir... 

İşte o söz, bu yürüyüş için söylenmiştir! 

*** 

Deniz ve arkadaşlarının, yürüyüş başlamadan önce Samsun’daki buluşma noktaları, Atatürk Anıtı... 

Saygı duruşunda bulunuyorlar ve bir bildiri dağıtıyorlar... Aynen şunlar yazıyor bildiride: 

“Büyük Türk Milleti, Atatürk için toplanalım!  

Mustafa Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım!” 

*** 

Ne var bu sözlerde? 

Gençlik Ata’sının izinde... Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti için bundan daha doğal bir şey olabilir mi? 

Ama, hayır! 

Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiklerinde, Samsun çıkışında gözaltına alınıyorlar.  

Bir geceyi Emniyet’te geçirdikten sonra mahkemeye çıkarılıyorlar.  

Savcı ısrarla tutuklanmalarını istiyor. 

Deniz hakimin karşısında dimdik duruyor ve “Burada 24 genç değil, Mustafa Kemal’in kendisi ve ilkeleri yargılanmaktadır” diyor... 

Bu sözler, özgür kalmalarını ve yola devam etmelerini sağlıyor! 

*** 

Bir yıl sonra, 23 Aralık 1969’da Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim Gazetesi’nde yayınlanan bir röportajında Deniz Gezmiş, o yürüyüşle ilgili şunları anlatıyor: 

“Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkar oldu. Bugün Amerikan emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşın biz de emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik. Tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığı gibi...” 

*** 

Deniz Gezmiş her fırsatta, devrimciliği de, antiemperyalistliği de Atatürk’ten öğrendiğini söylüyor. İşte; babasına yazdığı ünlü mektuptaki o bölüm: 

“Baba, sana müteşekkirim, Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni.”  

*** 

Bugün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın asıldığı 6 Mayıs 1972’nin 43’üncü yıldönümü... 

Deniz’in ve arkadaşlarının neden asıldığını hâlâ anlamayanlar için yazdım bu yazıyı... 

Evet; darağacında sallandırılan Deniz’in, Yusuf’un ve Hüseyin’in bedenleriydi...  

Ama asıl infaz edilmeye çalışılan, “Atatürk’ün davası”ydı... 

Tıpkı bugün, ABD askerlerinin başına çuval geçiren TGB’li gençlerin değil de... Aslında Atatürk’ün yargılandığı gibi... 

*** 

Üç fidana, üç hayat borçluyuz... 

Ruhları bizi affetsin!  

İPTAL! 

Yıllardır seçim çalışmalarını izlerim; ilk kez bir iktidar partisinin mitinginin, “kimse gelmediği için” iptal edildiğini duydum. 

Olay Ağrı’nın Taşlıçay ilçesinde yaşanmış... 

İlçede seçim mitingi yapmak isteyen AKP’liler, miting alanında kimseyi bulamamış... 

Tamam; PKK’nın, “AKP’nin mitinglerine katılmayın” tehdidinin bu iptalde büyük payı var ama yine de bir iktidar partisi bu hallere düşüyorsa; bu, onun sonunun yaklaştığı anlamına gelir. 

GÜNÜN SORUSU 

Diyanet İşleri Bakanı Mehmet Görmez, nihayet 1 milyon liralık makam aracının satılmasını istemiş... Sorum kendisine: 

Bu makam aracından halkın haberi olmasaydı, yine satar mıydınız? Yoksa paşa paşa binmeyi sürdürür müydünüz? 

Gül’ün etrafındaki çember 

İYİCE DARALIYOR... (156+12)  

Davutoğlu’nun 2013 yılında Fethullah Gülen’i ziyaret etmesine ilişkin tartışma büyümüş... 

Davutoğlu’nun “Abdullah Gül’ün bilgisi dahilinde görüştüm” açıklamasına Gül, “Bilgim yok” yanıtını vermişti. 

Davutoğlu’nun, “Sayın Abdullah Gül’e saygım sonsuz ama zihnim çok berrak” yanıtıyla kavga iyice kızışmış... 

Abdullah Gül, basındaki “hınkçıbaşı”sı Fehmi Koru’ya açıklamalarda bulunmuş ve “Benim de zihnim berrak... Hem ne işi varmış Pensilvanya’da?” demiş... 

Tüm bunlar şu anlama geliyor: 

Görünürde kavga Davutoğlu ile Gül arasında sürüyor ama Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın onayı olmadan asla böyle bir kavgaya girmeyeceğini de bu ülkede yaşayan herkes biliyor... 

Bu da, Gül’ün, seçimlerden sonra “bertaraf” edileceği anlamına geliyor... 

Yani, Gül’ü siyasette zor günler bekliyor... 

İyisi mi şu 2 basit soruya yanıtlasın da şimdiki dostlarının, gelecekteki düşmanlarının eline koz vermesin: 

Bir: Kanlıca’daki evi alacak 20 milyon lirayı nereden buldunuz? 

İki: Huber’de yapılan masrafları ödediniz mi? Makbuzları gösterir misiniz? 

GÜNÜN İSYANI 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konvoyu Mardin’den geçerken, bazı HDP’liler arkalarını dönerek protesto etmişler... İsyanım HDP’lilere: 

İnsan hiç “ülkeyi bölme pahasına istedikleri her şeyi yapan dava arkadaşı”na böyle mi davranır?