Asya Çağı portreleri- Yurdumun Çiçeği
(Adanmışlar yolunun erlerinden,
Yedi Ateşten geçerken gülebilenlerinden,
bir yol oğlu hayatıyla hem,
üryan gelip üryan gidebilenlerinden
Yurdumun Çiçeği için...)
Söylence edilir ki, dünyaya geldiği iklimde,
Hastalar iyileşmiş, meyveler yılda iki kez vermiş,
Kuşlar, ekinler neşelenmiş, yeryüzü şenlenmiş,
Kimsesizler mutlanmış, yoksullar umutlanmış.
Gündoğusu, bebek sevincine düşmüş ol demde.
Dedem Korkut, Bayram koymuş yiğidin adını,
Bastığı yerde gül bitmiş, halklar gülşenlensin diye.
Derler ki, kendisi hak eylemiş soy sop adını,
Ceylanı canavarın pençesinden azat etmiş de…
Diyorum ki o vatansever, o gönülseverdi,
Diyorlar: Oğul sever, el sever, yoldaş överdi.
Ve yedi iklime kanını, canını sunduğu içinmiş,
Kamutay ona Yurtçiçek namını nişane verdi.
Sormuşlar yükün, yükümlülüğün nedir ey yiğit?
Demiş ki hapisleri, hücreleri bade ile içtim de,
Bölücüyü, haini, arabozanı fikrinden biçtim.
Sordular: Yükün ağır, hak menzilin neresidir böyle?
Söyledi: Yükümü bilmem yükümlüğümü bilirim.
Dedi ki, gittiğimi bilirim, yolum sarp akar,
Bir de, “Yürüyenin yükü hafifler,” der Haydar.
Dedim, buluşamadık bu yıl yeşil dallar altında,
Dedim ki, görmüşler seni Silvan yollarında,
Gidiyormuşsun yalın ayak, yüklenmiş kâinatı.
Söyledi: Mardin’deydim, mülksüzler savaşında,
Bir avuç toprak attım yüzüne yüzsüzlerin,
Döndüm ki, kuzular meleşiyor, köylüler ekinde.
Bahçedeki erik ağacı onu sordu, nerede kaldı ah!
İncir dedi ki, kurtarmaya gitmiş esir ormanları,
Bir de kardeş ediyormuş dağları sıradağlarla.
Sordular: Dalından kopan nar niçin düşer peki?
Söylediler:Yerçekimi var, çekiyor her şeyi kendine.
Dedim ki, çaresizlerin çaresi şöyle buyurur:
Düş kuran yıldız olur, ölüm bile düşüremez yere!
10 Kasım 2023, Güre