Asya portreleri

TÜRKİYE'NİN RAHMETİ

Çoban Yıldızı usulca uyarıyor bizi:

Gitti, diyorsunuz onun için, çok erken gitti.

Yanılıyorsunuz, bir yere gittiği yok.

Gündüz gözüyle görüyorum, buradan:

Siyah çantası boynunda, defteri koynunda,

Yürüyüşe çıkmış Dicle boyunda.

Akan sular ona hayran, o akan sulara.

Buğday başakları salınıp söyleniyor:

Mekânı Cennet olsun, diyorsunuz boyuna.

Fedainin mekânını bilmiyor musunuz?

Sekiz kapılı, vatan çatılı bir göksel konak.

1 milyon 250 bin kilometrekare, net,

Cennet bahçesinde ırmaklar taze süt akar.

Silivri’de kavaklar söze giriyor:

Nur içinde uyusun, diyorsunuz bilmeden,

O bir Aydınlıkçı, ışığın içinde zaten.

Kimsesizlerin, düşkünlerin ciğerparesi,

Adamış türküsünü halkın ulu macerasına.

Kulaklarımızda hâlâ, esmer tok sesi:

Başındaki tellere lo, bak şu esen yellere.

Kordon’da bayrak direği diyor ki:

Ruhu şad olsun, diyorsunuz, merhumun.

Hiç merhum denir mi ruhu Kür Şad olana.

Bir gün volta atarken denizde yürüdü,

Öylesine işine dalmış, elinde eski mikrofon,

Röportaja durdu yoksul bir balıkçıyla.

Gördü ölümü kalımı, göbek bağı kopmadan:

Annesi, öz canını teslim ederken oğluna,

Yaşasın diye dünyada bu öksüz bebek,

Son sözü, “hayatım” olmuş gülümseyerek.

Hayati, aldığı emaneti artırıp kattı vatana.

Böyle yükselir insanlığın yeryüzünde onuru:

Bir nice gönüllü ileri atılır, sıradan, sade,

Kış günü paltosunu çıkarır ele verir.

Haydar da bilir, dünya âleme bildirir, kim,

Yiğitler milletlerinin rahmetidir.