Atatürk padişah olmak istemedi

Yakın bir geçmişte Attila İlhan’ın İş Bankası yayınlarından çıkmış Gazi Paşa adlı kitabını okudum. Atatürk’ün muhteşem yaşamının, günümüz için derslerle dolu, önemli bölümlerini okurken bir yerde müthiş bir söylemine rastladım. Başkumandanlık Meydan Savaşı kazanılmış, Yunan ordusu İzmir sularına dökülmüş ve büyük zafer üzerine yakın dostları Atatürk’e padişah olmasını önermeye başlamışlar. Gene bir toplantıda bu istek dile getirilince Atatürk söz alıp, “Ben padişah olmayacağım, padişah Türk milletidir” diyerek kuracağı halka dayalı rejimin ilk işaretini kesin bir dille vermiştir. En güçlü olduğu bir dönemde istediği her şey olabilecekken bunu reddederek demokrasinin halk iradesine dayanan temel ilkesini etrafındakilere anlatan büyük bir deha, bir halk kahramanı idi Atatürk. Kitabı okurken bugün Atatürk’ün değil tırnağı, tırnağının kiri olamayacak insanların padişahlık düzeni kurmak istemek çabaları aklıma geldi. Cüceler bir dev yaratmak istiyordu.
AMAÇ TBMM’Yİ ORTADAN KALDIRMAKSiyasal ortamımızda Meclis’teki sayısal üstünlüğüne dayanarak her şeyi yapabilen ve hukuken sorumsuz olan bir Cumhurbaşkanı var. Bu gücü yeterli görmeyip ona olağanüstü yeni yetkiler vermek isteyen fikir fukaraları bir Başkanlık sistemi kurup Başkan olacak kişiye ( kimin olacağı zaten belli) var olan yetkilerinin ve sınırsız gücünün yanında gerektiğinde TBMM’ni feshetme ve tek başına kanun yapma yetkisini vermek istiyorlar. Sınırsız güç kişiyi bozar ve çok ciddi yanlışlar yaptırabilir. Böyle bir gelişim olursa padişahtan daha üstün yetkilerle donatılacak Başkanın ilk fırsatta yapacağı şey TBMM’ni feshetmek, seçim yapma çağrısını kullanmayarak Anayasaya konacak kanun yapma yetkisi ile ülkeyi tek başına, dilediği gibi yönetmek olacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Osmanlı padişahları bile bu kadar güçlü değildi, Şeyhülislamın fetvaları onun gücünü sınırlayacak bir araçtı. Arzulanan senaryoda fetva olmayacağına göre yaratılacak Leviathan’ın ülke için, insanlık için nasıl bir canavar olacağının bu sistemi isteyen cüceler acaba farkında mı?
SENDİKALAR NEDEN SUSUYOR?AKP’nin 2002’den beri uyguladığı politikaların ülkedeki demokratik kurumların içini nasıl boşalttığı ortada. AKP iktidarının emekçilere ne kadar karşı olduğunu işçiler ve sendika yöneticileri hâlâ anlamadı mı? İşçinin sömürülmesine olanak veren bir İş Kanunu, yasaklarla dolu bir Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu, memurun örgütlenme hakkını yok sayan bir Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, şimdilerde işçinin tek iş güvencesi olan kıdem tazminatını özel şirketlerin yöneteceği ve işçinin hiç yararlanamayacağı fona devretme girişimi, özelleştirmelerle işçilerden bir köleler ordusu yaratma çabası eğer bazı insanlara bir şey anlatmıyorsa anlamayanlara “yuh olsun” demekten insan kendini alamıyor. Hele bir Başkanlık düzeni kurulursa siz görün işçilerin cehennem ateşlerinde nasıl yanacağını. Öyleyse neden sendika yöneticileri susuyor? Neden demokratik protesto haklarını kullanarak milyonlarca işçiyi sokaklara “istemezük” diye dökmüyor? Bunu yapacak güçleri mi yok yoksa yaratılacak devin gölgesine sığınıp kendi koltuklarını kurtarmaktan başka dertleri mi yok?
SENDİKALAR DEMOKRASİNİN BEKÇİSİ OLMAK ZORUNDASendikalar demokratik ortamın ürünüdür ve demokrasiyi korumak varlıklarının temel nedeni olmak zorundadır. Şu veya bu nedenle demokrasinin varlığı ile ilgilenmeyen sendika yöneticileri milyonlarca işçiye ve ülke halkına ihanet ediyor demektir. Başkanlık sistemi ile parlamenter demokrasi sona ereceğine göre sendikaların varlığının sona ermesi de kaçınılmaz olacaktır. Gerçek sendikalar gidecek yerlerine kukla sendikalar ve sendikacılar gelecektir. Kuklacı da bu kukla sendikacıları dilediği gibi oynatacaktır. Eğer sendikacılar kukla olmak istemiyorsa mutlaka seslerini duyurmalı ve ayağa kalkmalıdırlar. Korkunun ecele faydası yoktur. Başkanlık sisteminde nasıl olsa öleceklerinden bari ayağa kalkarak yiğitçe, onurluca ölmeyi denemelidirler.