Atatürk’ün bu sözleri gerçek mi?

6 Aralık 2012’de Cumhuriyet Gazetesinde Emre Kongar “Atatürk’ün bu sözleri gerçek mi?” başlıklı bir yazı yazmıştı.

Birçok okurumuz aynı soruyu birkaç gündür bize de soruyor.

Sayın Kongar yazısına şöyle başlamıştı:

“Atatürk'ün şimdiye kadar hiç duymadığım bazı sözlerini, mucizeler kenti Eskişehir'de Büyükşehir Belediyesi Sabancı Uzay Evi'ni gezerken okudum...

Günümüzü o denli şaşırtıcı biçimde öngörmüş ki, inanamadım ve gerçekliğinin tahkik edilmesini görevlilerden rica ettim.”

Gerçekten de bazen Atatürk’e ilişkin öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki… insan üstü… ulaşılmaz kılınıyor. Yazdıklarının gizlenip sansür edildiği kadar bir de hiç ihtiyacı yokken ve ayrıca kendi görüş ve nesnelliğine de tamamen aykırıyken “müthiş öngörüler” de yakıştırılıyor. El yazısını taklit edip “yazdırılanlar” da var ya da “aman Atatürk bunu yazmamış olsun” diye yazılarından bölümler çıkarıp atılmalar da yapılmış. Atatürk’ün Bütün Eserleri’nin çalışması sırasında böyle kalın bir klasör hazırlamıştık.

9 Haziran 1936 Eskişehir

ESKİ TARTIŞMA YENİDEN GÜNDEMDE

Bir Türk astronotun uzaya gitmesi eski bir tartışmayı yeniden gündeme taşıdı. Kongar da o zaman 2012 yılındaki yazısına “Önce Atatürk'ün söylediklerini okuyalım” diye devam etmiş ve aktarmış:

“Bir gün insanoğlu tayyaresiz de göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki aydan bile bize haber yollayacaktır. Bu mucizenin tahakkuku için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji bize daha şimdiden bunu müjdeliyor.

Bize düşen görev ise Batı'dan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir.’

“Altına da şu not düşülmüş:

‘Mustafa Kemal Atatürk'ün Eskişehir'deki konuşması, 1936.’

“Yazıyı okurken gözlerime inanamadım...

“1936 yılında, insanoğlunun daha 2000 yılına gelmeden, aya ayak basacağını gören bir beyin!

Bu sözlerin nereden alındığını bulmasını ve bana bilgi vermesini beni gezdiren görevli arkadaşlardan rica ettim.

“Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Dr. Jale Nur Süllü, bu sözü ilk olarak duyduklarında araştırdıklarını ve Anadolu Üniversitesi'ndeki bir kitaptan da gerçek olduğunu teyit ettikleri bildirdi.

“Sözü edilen kitap, Stuart Kline'ın Dönence Yayınevi basımı olan "A Chronicle of Turkish Aviation; Türk Havacılığı'nın Kronolojisi" adını taşıyor.

“Süllü ayrıca, Türk Hava Kuvvetleri'nin internet sitesinde http://www.hvkk.tsk.tr/TR/ IcerikYazdir.aspx?ID=129&IcerikID=5512 adresinde olaya ilişkin bir yazının yer aldığını bildiriyordu; yazının bazı bölümleri şöyle:

‘Atatürk ve Havacılık ...Bu doğrultuda Atatürk'ün 'Kanatlı bir gençlik memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün batılı ayaklar Ay'da ayaklarının izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir de Türk'ün bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir.' veciz ifadesi de Atatürk'ün havacılığın gelecekte yapacağı aşama ile ilgili öngörüsünü ortaya koymaktadır.

‘Atatürk, havacılıkla ilgili bütün yabancı yayınları izliyor, bu konudaki gelişmeleri gün geçirmeden Türkiye'de de uygulama alanına sokmağa çalışıyordu. Ona göre insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler havacılık alanında olacaktı. Hatta gün gelecek, insanoğlu uzaya, başka dünyalara gidecek, Ay'ı ve benzeri gezegenleri bile fethedecekti. İşte bu çağdaş savaşlar da göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktı.

‘1936 yılında Eskişehir Tayyare Alayını yaptığı ziyarette 'Geleceğin en etkili silahı da aracı da hiç kuşkunuz olmasın tayyaredir. Bir gün insanoğlu tayyaresiz de göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de aydan bize haber yollayacaktır. Bu mucizenin gerçekleşmesi için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görev ise, batıdan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir.' Gazi Mustafa Kemal Paşa, yaptığı konuşmalarla gençleri böylece havacılığa teşvik ediyordu."

“Mucizeler kenti Eskişehir'den bir sürpriz daha!

“Tartışılmaya değmez mi?”

TARTIŞMANIN SONU

Emre Kongar’ın bu yazısı üzerine açılan bu tartışmaya Doğu Perinçek o sırada bulunduğu Silivri Cezaevinden katılmış, biz de 21 Ocak’ta Sayın Kongar’a uzun araştırmamızın sonuçlarını aktarmıştık.

Kongar, 28 Ocak 2013 tarihli “Atatürk'ün Sözleri Üzerine Perinçeklerin Mektupları” başlıklı yazısında yer vermişti. Yazıyı aynen alıyorum:

“Sevgili okurlarım...

“Cumhuriyet'te Perşembe günü yazdığım yazıda, Doğu ve Şule Perinçek'in ayrı ayrı (ve muhtemelen birbirinden habersiz) Atatürk'ün uzay hakkındaki sözleri üzerine yolladığı mektupları özetlemiş ve bunları tam metin olarak internet sitemde ‘Güncel’ bölümünde Pazartesi günü yayınlayacağımı belirtmiştim.

“Daha önce geldiği için önce tam metin olarak Doğu Perinçek'in mektubu:

"15 Ocak 2013

“Sayın Emre Kongar,

“Değerli Dostum,

“Sizinle aynı kuşaktanız. 1950'li yıllarda aynı ortamlarda yetiştik. Ankara Atatürk Lisesi Orta Kısmında, saygıyla anıyorum Türkçe öğretmenimiz Mediha Üngüt, haftada bir saat kitap okuturdu. Jules Vernes'nin "Aya Seyahat", "Denizaltında 20 Bin Fersah" ve "Arzın Merkezine Seyahat" kitaplarıyla o zaman tanışmıştık. Bir arkadaşımız sesli olarak okur, hepimiz merakla dinlerdik. Kitabı sevmeyi evimizde ve ocağımızda öğrendik. Sanıyorum o "Aya Seyahat" kitabı okulların okuma programındaydı, çünkü 1960'lı yıllarda Mehmet Bedri Gültekinlerin kuşağı da okumuş.

“Sizin 15 Ocak 2013 günlü yazınızda değerli okuyucularınızın mektuplarını okuyunca, aklıma bir soru takıldı: Acaba Jules Vernes de bir gün aya seyahat edileceğini Atatürk'ten mi öğrendi?

Bu da bir tarih sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Jules Vernes, 1828-1905 tarihleri arasında yaşadı ve ‘Aya Seyahat’ kitabını 1865 yılında yazmıştı. Stuart Kline'nin ‘A Chronicle of Turkish Aviations” (Türk Havacılığının Zamandizini) kitabını bu sorunu çözmeden yazdığı görülüyor. Çünkü Batı aydınları arasında sanırım Jules Vernes'i bilmeyen pek yoktur.

Atatürk'ün "Aya gitme" konusundaki sözleri, Sabiha Gökçen'in anılarında yer aldığına göre doğrudur. Büyük devrimci şöyle diyor:

‘Bundan sonra insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler havacılık alanında olacaktır. Hatta gün gelecek insanoğlu uzaya gidecek, başka dünyalara gidecek, Ay'ı ve benzer gezegenleri bile fethedecektir. İşte bu çağdaş savaşlar da göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktır.’

“Bu sözlerin içine "2000 yılından önce" tarihini kim ekledi, bu da ayrı bir mesele. Ancak bizim daha önemli bir sorunumuz var. O da Büyük devrimci Atatürk'ü kafalarımızdaki hurafe ağının içinde anlamaya ve anlatmaya çalışmamızdır.

“Atatürk'ün çağdaşı olan her aydının kolaylıkla söyleyeceği veya söylediği sözleri kehanet olarak sunmak, Atatürk'ü tarihin içinde anlamak gibi ciddî bir çabaya hep zarar vermiştir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 20. yüzyılın kapısını açan iki büyük devrimden birinin önderi olmanın ötesinde, çağının önde gelen entelektüellerinden biri olduğu biliniyor. Bunu en azından Onu inceleyenler biliyor. Onun eşsiz yeteneklerini ve uzak görüşlülüğünü ispatlamak için tarihin ve gerçekliğin zorlandığına çok sık tanık olunuyor.

“30 cilt tutan Atatürk'ün Bütün Eserleri'nde Atatürk adına piyasaya sürülen uydurmalara ve rivayet kapsamındaki nakillere yer verilmedi. Tek tek binlerce belge asılları bulunarak yeniden incelendi ve eski yazılı olanlar büyük bir özenle ve en yetenekli uzmanlarca yeni Türkçe yazıya çevrildi. Başta Prof. Dr. Nejat Kaymaz ağabeyimiz ve Muazzez İlmiye Çığ olmak üzere, arkada kalan yıllarda kaybettiğimiz Prof. Dr. İlhan Arsel, Ercüment Hüsnü Baki, Nejat Birdoğan, Ahmet Hezarfen, Necdet Kurdakul, Suphi Karaman ve Sadık Perinçek'in yoğun ve titiz emekleriyle güvenilir bir kaynak yaratıldı. Babam Sadık Perinçek'in yalnızca bir sözcüğü doğru okumak için bir eski yazı uzmanıyla görüşme ihtiyacı duyup İzmir'e gittiğini hatırlıyorum.

“Hurafelerden arındırılmış Atatürk gerçeği, bir tarih sorunu değil, fakat Türkiye'nin ufkunu açacak devrim birikimini aydınlatma görevidir.

“Verimli çalışmalar dileğiyle yürekten selam ve saygılar, aziz kardeşim.

“Doğu Perinçek

...

“Ve Şule Perinçek'in mektubu, yine tam metin olarak:

"21 Ocak 2013

“Sayın Emre Kongar, değerli hocam,

“Galiba tartışmaya en son ben katılıyorum. Ancak gecikmemin nedenini en iyi sizin anlayacağınızı düşünüyorum. Çünkü tek tek bütün taraflarla görüştüm ve ellerindeki 'belgelerin' asıllarına ulaşmaya çalıştım. Atatürk'ün Bütün Eserleri'nde (ATABE) bu belgeye yer vermedik. Ancak yine de belki de biz yanılıyoruzdur, belki de atladığımız bir unsur vardır diye döne döne sağlamasını yaptım.

“Çünkü:

“1- ATABE yayımlanmaya başlamadan önce Türkiye'nin bu konudaki uzman, bilim insanı ve araştırmacılarından oluşan Danışma Kurulu uzun uzun tartışıp ilkeleri saptadı. Biz de 30 cilt boyunca bağlı kaldık.

“Atatürk'ün yazdığı, söylediği, imzaladığı; yani yalnızca Atatürk'ün olduğu kanıtlanan metinler eserde yer aldı. Altında imza görmediğimiz birkaç el yazısı metni yüzde yüz emin olmamıza karşın -ki Atatürk'ün i'nin kuyruğunu bile nasıl çektiğini neredeyse ezbere biliyoruz- Adli Tıp raporu almadan yayımlamadık.

“İlkelere göre anılara yer vermedik. Anılar bazen bizi bir belgenin varlığından haberdar etti. Bazen Urfa'da bazen ABD Senatosu kütüphanesinde dedektif gibi iz sürdük, böylece hiç yayımlanmamış belgelere ulaştık. Şimdi bunları size yazarken utanıyorum. Bu görev bugüne ve kıt olanaklarımızla bize kalmamalıydı. Hepsi derli toplu vaktiyle bir araya getirilmeliydi. 10 tane değil, iki tane bile Atatürk'ümüz yok.

“Ayrıca O ki, yalnızca Türkiye'nin ve bu coğrafyanın değil; dünya tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir siyaset adamı; bir asker, bir önder!

“Müthiş bir deney.

“Yaşamı 1908 Devrimi öncesinden 1938'de ölümüne kadar devrim süreçleriyle iç içedir. Mazlumlar Dünyası'nın başarıya ulaşan ilk devrimine önderlik etmiştir. Yalnızca tarihi değil, aynı zamanda önümüzü aydınlatacak değer ve niteliktedir. Bu nedenle gerçek aşkımız yalnızca bilimsel ölçütler açısından değil, aynı zamanda ülkemizin geleceğine duyduğumuz sorumluluk nedeniyledir.

“2- Anılara neden yer vermedik? “Çünkü aradan zaman geçince kasıtlı yapmasanız bile kendiniz araya giriyorsunuz. Hoşlanmadığınız bir sözcüğü atlayabilirsiniz, bir bölümü görmezden gelebilir, yorumlayabilirsiniz ya da yanlış anımsayabilirsiniz.

“Öyle çok var ki! Basit ad ve tarih yanlışlarından kasıtlı tahrifatlara kadar size uzun bir liste verebilirim.

“Anılar 'belge' değildir. Bunları derleyip, yararlanabilir roman yazarsınız, film senaryosu hazırlar, müziğini besteleyebilirsiniz ama bu başka çalışmadır. Biz biliriz ki bu sizin yapıtınızdır; Atatürk'ün değil.

“Bir tek şu durumlarda anılardan yararlandık: Anı yazarı, tam metin bir belgeye yer vermişse ya da anılar Atatürk yaşarken 1938'e kadar yayımlanmışsa. Çünkü Ata'mız çok titiz, dikkatli ve gerçeğe bağlı bir insan; yayınlananları mutlaka düzeltiyor.

“Afet İnan örneğin, bir bilim insanı olduğu için yayımlarken mutlaka belirtir, 'Bu benim yazım' ya da 'Tevfik Bıyıklıoğlu'nun... ama Atatürk dikte etti...' gibi. Belgedir. ATABE'de yer alır.

“Sabiha Gökçen'in anıları da bu açıdan tarandı. İlkemiz gereği 'şöyle demişti...' türünden anılara yer verilmedi, belge niteliğindeki olanlar (fotokopilerine yer verilenler) alındı. Çok hoşumuza gitse de elimize taş basıp yayımlamadık. Tersinin olduğu durumlarla da az mı karşılaştık: 'Atatürk böyle söylememiş olsun, yanlış anlaşılır...' diye Atatürk'ün söylediklerini sansürleyen, üzerini çizenleri, dönemin siyasi eğilimlerine göre üzerinde 'ufak' düzeltmeler yapanları saptadık. Birini yaparsanız ötekine de hak doğar.

“Tarihçi tahrifatı!

“Kimlerin ne yaptığını bir anlatsam...

“Şimdi gelelim şu ünlü metne. Keşke yer verebilsek. İnanın yeni bir belge bulduk, eksiği tamamladık diye seviniriz. Ancak yayımlanan üç kaynakta da dipnot yoktu. Onun için biraz iz sürdük. Hem Kline hem de sayın Ülger'le görüştüm. Ülger'de bir el yazısı metin var. (S. Eriş Ülger, 'Atatürk'e Özlem', Bütün Dünya, Kasım 2002, s.33, El yazısı belge fotokopisi. Ek.1) Ancak Ülger de katılıyor, -'Damla'daki Deniz' kitabında (İnkilap Kitabevi, 2012, s.126) yanlışlıkla öyle bir bilgiyle yer almış-, metin Atatürk'ün el yazısı değil. Atatürk, 9 Haziran 1936 günü saat 10'da Eskişehir'e gelmiş, bazı kurumları ziyaretten sonra hava kıtalarını ve tesislerini teftiş etmiş, havacıları tebrik ettikten sonra Kumandanlık defterine şunu yazmıştır:

'9.6.1936

Çok sevindim gördüklerimden.

K. Atatürk'

Reisicumhur Atatürk saat 2'de istasyona dönerek Ankara'ya hareket etmiştir.' (ATABE, c.28, s.207.) Yazıyı gönderiyorum. (Ek.2)

“O günkü gazetelerin hepsi tarandı, hiçbirinde bu konuşma yok. Atatürk dolaşırken söylemiş, Salih Bozok not tutmuş olabilir. Eskişehir'de ya da herhangi başka bir zamanda... Ancak onun el yazısının örneğini de size gönderiyorum. Belki başkası?... Ancak zaman açısından baktığınızda o zaman kullanılmayan sözcükler de var. Daha sonradan anımsanıp yazılmış olma olasılığı yüksek. Yazım ve anlatım hataları açısından doğrusu ikisine de, ne Atatürk'e ne de Bozok'a yakışıyor.

“Kline'a gelince; kitapta (Stuart Kline, A Chronicle of Turkish Aviation/ Türk Havacılık Kronolojisi, Dönence Yayınevi, 2002.) dipnot yok, görüşmemizde Anıtkabir'den aldığını söyledi. Ancak bir arşiv belgesine ulaşmamız mümkün olmadı. (Burasını lütfen yayımlamayın size özel yazıyorum. Evinde kucağında bir yaşında ağlayan bir bebekle yerlerde dağınık duran dosya kağıt ve zarfların, kutuların içinde aradık taradık bir belge bulamadık. 'Daktilo yazıydı' diyor. Anıtkabir'in 'tarih bölümünden' aldığını söylüyor. Anıtkabir'de böyle bir 'bölüm' zaten yok. Her neyse Kline'nın teması olan Anıtkabir çalışanı kişiyle telefonla konuştuk. 'Bizden değil' dedi. O izden fazla ilerleyemedim. Zaten daktilo yazı olduğuna göre, her durumda aktarma. Belge değil.)

“Sabiha Gökçen'in anılarının ilk basımı 1982. (Anıları kaleme alan Oktay Verel, Sabiha Gökçen Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, THK Yayınları, İstanbul, s.192/12. Ek.3) Gökçen 1913 doğumlu. Not olmadan, diyelim anı defteri gibi, birebir hatırlamak o yaşta zaten çok güvenilir değil. Anıları yazan da kendisi değil, 3. şahıs. Ayrıca alıntıda yine bir dipnot yok.

“İşte tam da bu nedenlerle ATABE'de anılara yer vermedik. Yoksa her sayfada bu tür tartışmalara yol açılabilirdi. Ortaya çıkan da 'Atatürk'ün Bütün Eserleri' olmazdı.

“Bu metin Atatürk'e ait mi?

“Bilimsel açıdan 'evet' diyemeyiz. Yorum yapmamı isterseniz, uzun bir makale yazabilirim... Yalnızca şunu söylememe izin veriniz. Atatürk'ün uzak görüşlü olmasının en önemli kanıtı 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'ya çıkma ve direnme kararı almasıdır.

“Tıpkı bugün yaptığımız gibi.

“Selam ve saygılarımla,

“Şule Perinçek

(Atatürk'ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni)”

“Sabiha Gökçen'in Oktay Verel tarafından kaleme alınan Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti adlı kitabındaki (ilk basımı: 1981) belgeler (anılar değil, klişesiyle birlikte aktarılan belgeler) Atatürk'ün Bütün Eserleri'ne alınmıştır. (Bkz. c.27, s.109; c.28, s.127; c.29, s.216, 272.)

...

“Evet, sevgili okurlarım işte böyle:

Perinçekler, Atatürk'ün sözleri tartışmasını bir yayıncının ve araştırmacının sahip olması gerektiği biçimde ciddiye alarak böyle çalışmalar yapmışlar ve bana bu mektupları yollamışlar.

Cumhuriyet okurlarının ilgiyle izlediğini, mektuplarından ve yorumlarından anladığım bu tartışmaya yaptıkları katkılar için Perinçeklere teşekkürlerimi sunuyorum.

“Sanıyorum, bu mektuplardan sonra, konu iyice aydınlığa kavuşmuştur:

Atatürk bu bağlamdaki sözleri söylemiştir ama o sözlerin kelimeye dökülmesinde bazı eklemeler ve düzeltmeler yapıldığı anlaşılıyor...

“Değerli okurlarıma da gösterdikleri ilgi ve destek için teşekkür ediyorum.”

GELECEĞE BAKIYORUZ

Değerli Hocama, gerçeğe ulaşma yolunda anlamlı bir soruyla tartışmayı açtığı ve yanıt verdiği için bir kez daha teşekkür ediyorum. Hâlâ daha güncelliğini koruyor.

Ancak biz “eklemeler ve düzeltmeler yapılmış” haliyle de olsa kaynağına ulaşamadığımız için “gerçek” olarak kabul edemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki Devrimin lideri konuşmalarında ve yazılarında her sözcüğü, bazen zamanına göre bile özenle seçiyor.

Ayrıca şu da bir gerçek. Onun söylemediklerini ona söyletmekte genellikle bir kasıt vardır. Ne zaman Türkiye’miz üzerinde emperyalist müdahale ve tertipler yoğunlaşsa mutlaka Atatürk hurafeleri de artar. 12 Mart, 12 Eylül, 15-16 Temmuz’u anımsayınız… Çünkü yolu düzlemek için onu aslından koparmak gerekir. Bu millete boyun eğdirmek zor iştir.

Onun için gelin biz önümüze konulana değil, geleceğe bakalım.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize verdiği, kendini aşma görevi zordur.

Yollar engebelidir.

Ama O aşmıştır.

Aşma başarısının yolunu göstermiştir.

Aşarız.

Gözden kaçırılmak istenen budur.