Atatürk’ün stratejik Asya mevzilenmesi

Başta Atatürk olmak üzere Kemalist Devrimin önderleri, Ezen Dünya ile Ezilen Dünya arasındaki kamplaşmada, Türkiye’nin yerini kesin bir dille belirlemişlerdir. Avrupa’nın nice sahte sosyalisti ve sosyaldemokratı, bugün de örneklerini gördüğümüz gibi Ezilen Milletlere karşı emperyalizmin safında yer almışlardı. Buna karşılık Atatürk, Kurtuluş Savaşının en başından ölümüne kadar yaptığı sayısız açıklamada, dünyayı Zalimler-Mazlumlar çelişmesi açısından tahlil etti, Türkiye’nin Mazlumlar Dünyasında yer aldığını vurguladı ve Mazlumların Zalimleri mahv ve perişan edeceğini saptadı.
Mustafa Kemal Paşa, bu stratejik mevzilenme çerçevesinde, Türk milletinin kimliğini şöyle dile getirdi: “Biz Türkiyalılar Asyaî bir milletiz, Asyaî bir devletiz.”[1]

EMPERYALİSTLERİN YÜZYILLIK ASYA KORKUSU

Atlantikçiler, Türkiye’nin Avrasya’ya yönelişinden telaşa düştüler. Bu korku yeni değildir. Emperyalist Dünyada 20. Yüzyıl Asya korkusuyla başladı. Tehlike Asya’dan geliyordu. Atatürk’ün Ankara’da Hâkimiyeti Milliye gazetesinin 2 Şubat 1920 günlü sayısında yer alan “Asya Tehlikesi” başlıklı yazısı, o korkunun nedenlerini yansıtır. Asya milletleri, emperyalizme karşı hürriyet, istiklâl ve medenileşme için mücadele etmektedirler:
“Asıl mesele, Asya’da milliyet ve istiklâl hırsıdır. (...) Son günlerde bütün cihanın düşüncelerini bu tehlike oluşturuyor. (...) İşte tehlike! Bir isyan cereyanı var. Halbuki Asya, bu kuru ve miskin kıta, düne kadar ne güzel, ne itaatkâr, kurbanlık bir koyun gibi ne kolay sindiriliyordu. (...) Asya tehlikesi, bu büyük kıtada oturan ve çoğunluğu Müslümanlardan oluşan kavimlerin Avrupa boyunduruğundan kurtarılması tehlikesidir. (...) Asya tehlikesi vardır. Fakat bu tehlike milyonlarca insanın hürriyet ve istiklâline, medenileşme kabiliyetinin gelişme ve ilerlemesine doğru yürümek istemesinden doğuyor.”[2]

BATININ DEVRİMCİ DEMOKRASİSİ İÇİN BATININ ZİNCİRİNİ KIRMAK

Atatürk’ün Batıya bakış açısını tahlil edersek, iki Batı görürüz:
- Birinci Batı, Devrimler Çağının Batısıdır, kralların padişahların yıkılması, Ortaçağ ilişkilerinin temizlenmesidir.
- İkinci Batı ise, Emperyalist Batıdır.
Kemalist Devrimin önderliği, çağdaş medeniyet düzeyine ulaşmak için, emperyalist Batıya karşı savaşmak zorunda olduğumuzu saptamıştır. Büyük Devrimci Önder, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 günü, Fransız gazeteci Pernot’ya verdiği demeçte, yaptığı mücadeleyi Batı’nın “zincirlerini kırarak” başardığını saptar.[3]
“Batı”, Atatürk’e göre, artık bizim düşmanımızdır; çünkü “Türkiye’de, Türklerde kabiliyet olmadığından bizim için olumsuz her şeyi uygulamaya cevaz vermişlerdir”.[4]

DOĞU DEVRİMİNİN ÖNCÜSÜ

Atatürk’e göre, Türkiye “Doğunun davası için” savaşıyordu: “Türkiye’nin müdafaa ettiği dava, bütün mazlum milletlerin, bütün Doğu’nun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiya, kendisiyle beraber olan Doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.”[5] “Anadolu, bütün Asya’nın, bütün mazlumlar dünyasının zulüm dünyasına doğru ileri sürdüğü bir vaziyette bulunmaktadır.”[6]
Türk Devrimi, 20. yüzyılın devrimci yükselişinde, Ezilen Dünyayı ateşlemiş, ayağa kaldırmıştır; mazlumların öncüsü olmuştur. Atatürk, Türkiye halkına bu tarihi rolünü sık sık hatırlatarak, hem özgüven hem de sorumluluk duygusu aşılamıştır.

DOĞUDAN DOĞACAK OLAN GÜNEŞ

Kemalist Devrimin önderliğine göre, Doğu’nun devrimci mücadelesi, umutsuz bir vaka değildir. Zafer kesinlikle Mazlum Milletlerin olacaktır. Atatürk, bu kanaatini hem Kurtuluş Savaşı yıllarında hem de hayatının sonlarına doğru kuvvetle ifade etmiştir. 3 Ocak 1922’de şöyle diyor:
“Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün mahv ve yok edeceklerdir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.”[7]
1933 yılı Mart’ında ise, Atatürk, Mısır Büyükelçiliğinde şafak vaktine kadar süren görüşmede bugünlerin haberini vermiştir:
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. (...) Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”[8]
Atatürk’ün dediği oluyor. Asya ayağa kalkmıştır. Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye Avrasya’daki yerini alıyor.

DİPNOT

[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2015, s.297; Hâkimiyeti Milliye, 5 Mart 1922.
[2] Hâkimiyeti Milliye, 2 Şubat 1920. Ayrıca bkz. “Asya Tehlikesi”, Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi-Hâkimiyeti Milliye Yazıları, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2007, s.30-35. Yine bkz. Orhan Koloğlu, “Hâkimiyeti Milliye’nin İlk 15 Sayısında Mazlum Milletler Konusu”, Uluslararası Atatürk Konferansı, Tebliğler, Cilt II, Ön Baskı, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, Kasım 1981, s.7, 11, 44, tebliğ. Metin günümüz Türkçesine göre sadeleştirilmiştir.

[3] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.16, s.149; Tevhidi Efkâr, 11 Şubat 1923.
[4] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber II, 2. basım, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1986, s.544.
[5] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.13, s.136; Hâkimiyeti Milliye, 9 Temmuz 1922.
[6] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, s.50; Hâkimiyeti Milliye, 20 Kasım 1921.
[7] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, s.201; Hâkimiyeti Milliye, 4 Ocak 1922.
[8] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.26, s.144; Dünya, 20 Aralık 1954.