Atlantik terörünün amaçları

Rusya’nın Ukrayna operasyonunun ikinci yıldönümünden bir ay sonra yapılan Moskova’daki terör saldırısı, Atlantik ile gelişen dünya ülkeleri arasındaki silahlı mücadelede yeni bir safhayı işaret ediyor. İki yıldır Rusya’nın bileğini bükemeyen Atlantik cephesi, Moskova’daki terör eylemiyle sadece Rusya’ya değil bütün gelişen dünya devletlerine karşı terör silahını devreye sokuyor.

ABD önderliğindeki Atlantik cephesi, Ukrayna’ya yüz binlerce ton bomba, silah ile resmi ve paralı asker yığdı. Rusya’ya karşı tarihte eşi benzeri görülmemiş ağır yaptırımlar uyguladı ve ülke ekonomisini felç etmeye çalıştı. Fakat yine de, Rusya’nın operasyonun başlangıcında açıkladığı hedeflere büyük ölçüde ulaşmasını önleyemedi. Moskova’daki terör saldırısından saatler önce, Rusya’nın Ukrayna’nın altyapı tesislerine düzenlediği “tüm zamanların en büyük darbesi” diye nitelenen bombardıman, savaştaki güç dengesinin Moskova’nın lehine olduğunu gösteren son örnekti. Rusya, 21 Mart gecesi Ukrayna’nın enerji tesislerine ve aralarında yabancı askerlerin de bulunduğu stratejik noktalara ağır bir bombardıman düzenledi. Sputnik haberinde durum şöyle özetlendi: “Ukrayna’nın büyük bölümünde gece boyu hava saldırısı uyarısı yapıldı, birçok kente bombardıman düzenlendi. En büyük bombardımanlardan biri Harkov’da gerçekleştirildi. Bir tank fabrikası ve iki termik santral vuruldu, kent elektriksiz kaldı.Ukrayna devlet enerji şirketi ‘Ukrenergo’, ulusal enerji sisteminin tüm zamanların en büyük darbesini aldığını vurguladı” (Sputnik, 22 Mart 2024).

20 YILLIK STRATEJİ

Ukrayna’daki savaşın Moskova’nın Kiev ile değil Atlantik cephesi ile mücadelesi olduğu apaçık ortadadır. Biz de başından beri vurguluyoruz, Moskova bu mücadelede sadece kendi adına değil bütün gelişen dünya devletleri adına çarpışıyor. O yüzden bu saldırı, sadece Rusya’yı değil bütün gelişen dünya devletlerini ilgilendiriyor.

Peki neden? Kısaca özetlemeye çalışalım.

Atlantik cephesi, hegemonyasını sınırlayan ve giderek ortadan kaldırma potansiyeli taşıyan çok kutupluluğun gelişmesini önlemek için son 20 yıldır bir strateji uyguluyor. Bu stratejinin esası, gelişen dünya devletlerinin milli devletlerini güçlendirerek, kendi aralarında Atlantik hegemonyasını gerileten bir ittifak oluşturmalarını önlemektir. Bu nedenle Afganistan ve Irak işgal edilmiştir. Çin’den Kuzey Afrika’ya uzanan coğrafyada, ayrılıkçı ve yobaz terör örgütlerini kullanarak milli devletleri zayıflatmayı, giderek parçalamayı hedefleyen bu stratejinin odağında Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi bölerek İkinci İsrail’in kurulması vardır. Stratejinin Avrupa ayağında ise NATO’nun doğuya doğru genişletilmesi, Atlantik cephesinin askeri tehdidinin Rusya’nın sınırlarına kadar dayanmasını sağlamak vardır. Böylece, gelişen çok kutupluluk ortamında Avrupa’nın Atlantik cephesinden bağımsızlaşma eğilimi de zapturapt altına alınmak istenmektedir.

Rusya, 2 yıl önce sınırlarına dayanan Atlantik tehdidini “ileriden savunmak” amacıyla Ukrayna operasyonunu başlatmıştır.

ORTAK KADER, ORTAK GELECEK

Ayrıca önemle kaydetmemiz gereken bir nokta, Moskova’daki terör saldırısının geçen yıl sonbahardan itibaren başlayan Batı Asya genelindeki diğer saldırılarla bütünleşen yönüdür. Geçen yıl 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na yönelik PKK saldırısı, 5 Ekim’de SİHA’mızın ABD tarafından düşürülmesi ve bunun büyük bir pervasızlıkla açıklanması, 22-23 Aralık 2023’te ve 12 Ocak 2024’te Irak’ın kuzeyinde Türk askerine karşı CIA-MOSSAD kılavuzluğundaki saldırılar aynı zincirin diğer parçalarıdır. 3 Ocak’ta İran’ın Kirman şehrinde Kasım Süleymani anmasında 100’e yakın kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısının da, Moskova’dakinde olduğu gibi CIA’nın maymuncuğu IŞİD tarafından üstlenilmesi tesadüf değildi. Buna, aynı çap ve etkide olmamakla birlikte aynı hedef doğrultusundaki şu saldırıları da ekleyelim: 25 Aralık 2023’te İran Devrim Muhafızları Ordusunun Suriye’deki komutanlarından Razi Musevi’nin, İsrail’in düzenlediği saldırıda öldürülmesi, Ocak ve Şubat aylarında İranlı komutanların öldürüldüğü diğer saldırılar ve 2 Ocak’ta Beyrut’ta İsrail’in İHA saldırısıyla Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih Aruri’yi hedef alması.

Bütün cephelerde gerileyen ve hedeflerine ulaşamayan, başını ABD ve İsrail’in çektiği Atlantik cephesi, 7 Ekim AKSA Tufanı operasyonuyla başlayan yeni süreçte, konvansiyonel yöntemlerle ve terör eylemleriyle desteklenen hibrit saldırlar düzenleyerek, bölge ülkelerine boyun eğdirmeye çalışmaktadır. ABD yönetimini Biden’ın şahsında kontrol eden neocon/siyonist güruhun gelişen dünya devletlerine karşı kışkırtmaları, dünya çapında büyük bir savaşa yol açma riskini taşımaktadır. Bugün Türkiye, Rusya, Çin, İran ve Suriye gelişen dünya devletlerinin ön cephesinde Atlantik’in silahlı tehditleriyle göğüs göğüse çarpışmaktadır. Kader ortaklığı içindeki bu devletler için, Atlantik terörüne karşı birlikte tavır almaktan başka çıkar yol yoktur. Bu koşullarda sahte tarafsızlık gösterisi, “denge politikası” uydurması, Türkiye için ulusal güvenlik tehditlerinin artmasına yol açmaktadır.