Atom Melih

1940’lı yıllarda Fenerbahçe’de oynayan Melih Kotanca isminde bir futbolcu vardı. Balıkesir’de doğmuş sonra İstanbul’da Güneş takımına girmiş, başarılı oyunlar oynamış, kıymetli bir futbolcumuzdur. Güneş kulübünün dağılmasıyla da Fenerbahçe Yönetimi Kotanca’yı Fenerbahçe’ye aldı. İsterdim bu kuşağın onu görmesini... Teknoloji de yetmedi. Nasıl bir futbolcu olduğunu görselerdi.  

Melih Kotanca, sanki bir futbolcu değil de tanktı. Rakip oyuncuları pestil gibi ezerdi. Kısa sürede 2 kez şampiyonluk yaşarken 49 golün 25’ini Melih Kotanca atmıştı. Hem futbolcu hem de belki de dünya çapında bir atletti. Kuvvetli bir bünyeye sahipti. Hiç unutmam Beşiktaş Stadı’nda oynadığımız bir maç günü aynı anda Kadıköy Stadı’nda da Balkan Atletizm Şampiyonası’nın yarışmaları vardı. Kotanca, orada 110 metre engelli koşuda Yunan rakibini geride bırakarak şampiyon olmuştu. Şampiyon olduktan sonra maça getirilmiş ve gollerini sıralamıştı. Engelli koşu şampiyonluğundan sonra ünü Avrupa’ya yayılmıştı. Becerilerinden ötürü Atom lakabı takıldı. Rakiplerin onu sahada durdurması bir hayli zordu. Her pozisyonda üzerine 2-3 adam gidiyordu ama o yine gollerini sıralıyordu. Yan yana oynadığımız lig maçlarından birinde Vefa ile oynarken ilk 10 dakikada attığı 2 golle birkaç rakibinin sert girmesi sonucunda baygınlık geçirmiş ve zorlukla ayıltılabilmişti. Ayıldıktan sonra onu bu hale getiren 2 futbolcuyla girdiği karambolde o iki Vefa’lı futbolcu bayılmıştı.  

Melih’i ekarte etmeyi sadece rakipler düşünmüyordu. Sanırım federasyon da öyle istiyordu ve Melih 9 ay boykot ile cezalandırıldı. Böyle bir futbolcuyu bugünkülerin aklı alıyor mu? Bir dışarıdan alınan ve milyon eurolar ödenen ve de matmazel gibi oynayan futbolculara bakın bir de Melih Kotanca’ya... 

Yalnız sözünü ettiğim dönemlerde bir çok futbolcu gibi Kotanca ile beraber forvette yer alan bizler de 100 metreyi iyi koşardık. Hatta bazılarımızın dereceleri bile vardı. Kotanca, içimizde en iyi olanı idi. İstanbul’da yapılan koşu yarışmasında Yunanlı Mantıkas’ı bile geçmişti. 

Maalesef futbolda yeni yetmelerin bilgileri olmadığı gibi fikirleri de yok. Zaman zaman eski ile yeniyi kıyaslamak gibi bir komikliğe düşüyorlar. Oysa bu kıyaslamaları yaparken, araştırmalarını çok iyi yapmalı, bilgi sahibi olmalılar ki fikir yürütebilsinler. Ya da yapılan kıyaslamalarda doğru kulvarları bulabilsinler.  

Ne var ki Atom Melih gibi süper adamlar, yoksul yaşadılar yoksul öldüler. Şimdi mezarının nerede olduğunu kaç kişi biliyor ki! Bilmiyoruz. Vefasızlık kanımıza işlemiş. Günlük yaşıyoruz. Yeniye geçmek için eskiden kuvvet almamız lazım. Eskiye değer vermeliyiz ki yeniye iyi adapte olalım. Melih Kotanca ile ilgili olarak hafızamda kalan bir anıyı paylaşmak isterim. 

Kotanca o yıllar denizyollarında Konya Vapuru’nun ambar memuru idi. Belki biliyorsunuzdur ama yine de bahsetmem gerekir. Bizim zamanımızda profesyonellik olmadığı için sadece futbol oynayarak hayatımızı devam ettiremezdik. Çoğumuzun futbolculuğun yanı sıra bir başka işimiz de vardı. Melih Kotanca sık sık Yunanistan’a giderdi. Yunanlılarla çok teması oldu. Hatta onlardan kız bile aldı. Bir gün Şeref Stadı’nda maç oynarken stadın önünden geçen bir gemi geçerken düdük çalar. Melih, sahada düdüğü duyunca ambale oluyor, ne kadar engel olmaya çalışsak da başarmıyoruz bizi bırakıp gidiyor. Meğerse o gün o gemi Yunanistan’a gidiyormuş. Kotanca’nın da gemide şahsi eşyası ve parası varmış. Vapura yetişmek için çok uğraşıyor ama yetişemiyor. Gemi uzaklaşıp gidiyor. Aynı akşam Zeki Rıza Sporel’in evinde yemekteyiz. Hepimize birer cüzdan hediye etti. Melih’in bu durumuna üzülen yöneticiler, onu takviye ettiler.. 

ŞENES ERZİK 

Şenes Erzik,30 yılı aşkın bir zamandır yürüttüğü UEFA’daki görevini geçtiğimiz ay sonlandırdı. Böylelikle, UEFA kariyerini kapatmış, son UEFA seçimlerinde aday olmamıştır. Biraz geçmişe dönelim. Uzun yıllar önce Fenerbahçe yönetimini oluşturmak üzere Rüştü Dağlaroğlu’nun evinde bir toplantı yapıldı. O dönem Fenerbahçe yönetimindeki yetkimiz ve itibarımız bir hayli yüksekti. Dolayısıyla yapılan o günkü toplantıda güçlü tarafı temsil ediyorduk. Takımımızın oyuncularından Kamil Ekin (Donanma Kamil lakaplı) ve Halil Köksalan tanıdıkları bir gencin yönetime girmesi için aracı olmamızı istedi. Bu genç, bir ilaç firmasında reprezantanlık yapıyordu. O genç Şenes Erzik idi. Fenerbahçe yönetimine alındı. Her haliyle Fenerbahçe’yi temsil edecek bir yapıya sahipti. İnce, nazik, dengeli konuşan, müzakere yeteneği olan bir insandı. Fenerbahçe Kulübü’nde Genel Sekreterlik görevini yürüttü. Bilindiği gibi sonraları UEFA’ya kadar yükseldi. Beğenenler oldu, beğenmeyenler oldu. Ben beğenenler arasındaydım. Yabancı bir ülkede Türkiye’ye temsil edebileceğine her zaman inandım. UEFA’da çalıştığı sürece doğru çalıştı. Bu “doğru çalışmak” kavramı soyut bir kavram ve bu kavramı pek kimse sevmiyor. Özellikle Fenerbahçe’nin 3 Temmuz olayından sonra “UEFA’da Fenerbahçe hakkında tarafsız kalıyor” diye çok eleştiri aldı ama tarafsız olmak onun karakteriydi. Şimdilerde aktif bir görev alacak mı? Bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa, onun karaktaerindeki insanlara bu ülkenin çok ihtiyacı var. Sağlıklı günler diliyorum. 

SANKİ İNGİLTERE’DE DERBİ MAÇI 

Galatasaray-Antep maçını izlediniz mi? Bilmiyorum. Ben bu iki takımın da oyununa hayran kaldım. Başa baş futbol oynadılar. Futbol adına her şey vardı. Heyecan vardı, teknik vardı. Sanki maç Türkiye’de değil de İngiltere’de oynanan bir derbi maçı gibiydi. Galatasaray şampiyonluğa aday olan bir takım, Antep ise ligde 10. sırada. Ligdeki konumlarının bu kadar farklı olmasına rağmen, sergiledikleri oyun açısından pek fazla bir fark yoktu. 

Bu konuya fırsat buldukça değinmiş ve Anadolu takımlarının yükselişine dikkati çekmek istemiştim. Açıkçası bu durum hoşuma gitmiyor da değil. Ligin alt sıralarındaki takımlardaki futbolcuların bile dışarıdan ithal edilen ve milyon eurolar verilen futbolculardan bir eksiği yok. “Artık Anadolu takımları da iyi futbol oynuyor”, “Büyük takımlarla yapılacak maçlarda şansları yüzde 50 yüzde 50”, “İstanbul dukalığının temelleri sallanıyor” gibi ifadelerle durumu irdelemiştim. O zamanlar dudak bükenler, şimdi ister istemez hak veriyor. 

Ligin alt sıralarında olan takımlar, İstanbul’un üç büyük takımını zaman zaman hem içeride hem de dışarıda yenebiliyor... Ama soracaksınız “Neden ligin sonundalar?” diye. Üzüntüyle söylemek gerekirse bu takımların şampiyon olma şansları pek yok... Ne kadar iyi oynarlarsa oynasınlar, şampiyon olma kişiliğine sahip değiller. Şartları da büyük takımlarla eşit değil.  

Artık şartlanmayı bırakalım. Gözlükleri de çıkartalım ve gerçekleri görelim. Yabancı futbolculara ödediğimiz rakamlarla ülkemizde büyük futbolcular yetiştirmek ve yaratmak mümkün. Kulüplerin yabancı futbolcu transferleri için ödedikleri yüksek rakamlar yüzünden ne kadar darboğazda olduğu herkesçe biliniyor.