Avrupa memnun aynı zamanda endişeli... Suriye’de ABD-İsrail destekli HTŞ ile işbirliği arayışı

Avrupalı liderler Suriye'de Beşar Esad'ın düşüşünü memnuniyetle karşılıyor, ancak olayların nasıl gelişeceği ve sonuçlarının ne olacağı konusunda şaşkınlıkla karışık bir endişe var. Aynı zamanda pastadan pay almak için işbirliği arayışı içine girdiler. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, hafta başında Suriye'deki gelişmeleri ele almak amacıyla bölgede inisiyatif kazanan Türkiye'yi ziyaret edecek. Agence France-Presse'in (AFP) aktardığına göre “G7 ülkelerinin liderlerinin Beşar Esad'ın devrilmesinin ardından Suriye'deki durumu görüşmek üzere cuma günü sanal ortamda bir araya gelecek”. G7'de ABD'nin yanı sıra Fransa, Kanada, Almanya, Birleşik Krallık, Japonya ve yılsonuna kadar dönem başkanlığını yürütecek olan İtalya yer alıyor.

DESTEK AÇIKLAMALARI VE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞLARI

2017’den sonra Suriye’de oyun dışı kalan Avrupa liderleri, İsrail-ABD destekli HTŞ’nin Suriye devletine karşı başlattığı saldırılar ve son olarak Şam’ı ele geçirmesiyle birer birer sessizliklerini bozdular.

Beşar Esad'ın düşüşünü önemli bir siyasi dönüm noktası olarak gören AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, “Karanlık dönemin sona erdiğini ve Suriye için yeni bir dönemin başladığını ilan ediyoruz” dedi. “Bu aynı zamanda Esad'ın destekçileri olan Rusya ve İran'ın zayıflığını da gösteriyor” diye ekledi. Avrupa diplomasisinin başı tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararının ruhuna uygun olarak düzenli, barışçıl ve kapsayıcı bir geçişin sağlanması için tüm paydaşların tüm kilit konularda Suriye'nin öncülüğünde kapsayıcı bir diyaloğa girmesi her zamankinden daha elzemdir.” dedi.

Avrupa Konseyi'nin yeni Başkanı Antonio Costa da “Tüm Suriye halkı için yeni bir özgürlük ve barış fırsatı doğduğunu” söyledi ve “AB'nin daha iyi bir gelecek inşa etmek üzere Suriyelilerle birlikte çalışma kararlılığını” ifade etti.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Zalim Esad diktatörlüğünün” çöküşünü memnuniyetle karşıladığını söyledi ve “tarihi bir değişim” olarak değerlendirdi. “Avrupa'nın, azınlıkların ve ulusal birliğin korunmasını garanti altına alan kapsayıcı bir Suriye devletinin yeniden inşasını desteklemeye hazır olduğunu” belirten Leyen “bölgedeki bu tarihi değişim doğal olarak fırsatlar sunuyor ancak riskler de yok değil” diye konuştu.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen

MACRON: BARBARLIK DEVLETİ ÇÖKTÜ

Hafta başında Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Beşar Esad'ın devrilmesinin ardından Suriye'deki durumu ele aldı. Alman Başbakanlığından yapılan basın açıklamasına göre, “Her ikisi de temel insan hakları ve etnik ve dini azınlıkların korunması temelinde yeni liderlerle işbirliği yapmaya hazır oldukları konusunda mutabık kaldılar” denildi. Açıklamada “iki liderin Avrupa Birliği'nin Suriye'deki kararlılığını güçlendirmek üzere, özellikle de Orta Doğu'daki ortaklarıyla yakın koordinasyon içerisinde Suriye'de kapsayıcı bir siyasi süreci desteklemek suretiyle birlikte çalışma konusunda mutabık kaldıkları” ifade edildi. Macron X üzerinden yaptığı açıklamada “Barbarlık devleti çöktü. Sonunda” diyerek “on üç yıl boyunca kendi halkına karşı şiddetli bir baskı uygulayan rejimin sona ermesini memnuniyetle karşıladığını” söyledi.

Le Point dergisinin röportaj yaptığı Fransa’nın eski Şam Büyükelçisi ve Montaigne Enstitüsü özel jeopolitik danışmanı Michel Duclos “Şimdi Batı'nın ve özellikle de Suriye'ye karşı tarihi bir sorumluluğu olan Fransızların yeni hükümete el uzatması gerekiyor. Fransa'nın Suriyelilerin sevincini, Suriye'nin özgürleşmesinin sevincini paylaştığını göstermek için sinyaller göndermeliyiz” diyor.

Emmanuel Macron ve Olaf Scholz

SURİYELİ MÜLTECİLERİ KAPI DIŞARI ETMEYİ PLANLIYORLAR

Hepsi memnun olmuştu ama diğer taraftan da endişelerini gizlemiyorlardı; Yıllarca Suriye’de cihatçı terör örgütlerine karşı mücadele ettiklerini iddia eden, PKK/PYD’yi cihatçılara karşı özgürlük savaşçısı ilan eden ve destekleyen Avrupa 2014’de HTŞ’yi terör listesine almıştı. 1 milyonun üzerinde Suriyeli mültecileri ülkelerine kabul etmişlerdi. Bu durum yeni bir mülteci akınına yol açar mıydı? Veya tersinden bakılırsa; mülteci olarak kabul ettikleri, Suriyeliler ülkelerine döner miydi? Özellikle Almanya’da iş gücü açığını kapan mülteciler zaten kriz içinde olan Alman ekonomisini ve iş hayatını nasıl etkiler? Alman vatandaşlığına sahip olanlar da dâhil olmak üzere Suriye kökenlilerin sayısının 2023 yılında 1 milyon 281 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Buna ek olarak, Almanya'da ikamet eden Suriye uyruklu nüfus 2023 yılında 972 bin 460'a ulaşarak Türklerden sonra ülkede yaşayan en büyük ikinci yabancı uyruklu grup durumunda.

Diğer taraftan Suriyelilerin dönme ihtimaline sevinen ülkeler de vardı. Bu ihtimali zorunlu hale getirmek isteyen ve alacakları kararlarla bu mültecileri kapı dışarı etmek isteyen ülkeler bu yönde açıklamalar yapmaya başladılar. Birçok Avrupa ülkesi, yeni rejimi çevreleyen siyasi belirsizlik nedeniyle Suriyelilerin iltica başvurularını işleme koymayı askıya alma niyetinde olduklarını açıkladı. Avusturya gibi bazı ülkeler de mülteci statüsü verilmiş olan Suriyeliler için sınır dışı programları hazırladıklarını duyurdu. Başbakan Karl Nehammer “Suriye'deki güvenlik durumu da gelecekte sınır dışı edilmeleri mümkün kılmak için yeniden değerlendirilmelidir” dedi.

AB’NİN TERÖR ÖRGÜTLERİ LİSTESİNDEKİ HTŞ NASIL AKLANACAK?

Diğer taraftan HTŞ’nin terör örgütü listesinden nasıl kaldıracaklarının çabası içine girdiler. Terör örgütü olarak gördükleri HTŞ ile nasıl ilişkiye gireceklerinin hesabını yapmaya başladılar. İngiltere yaşlı kıtaya HTŞ'nin terör örgütü statüsünün gözden geçirilip geçirilmeyeceği konusunda “hızlı” bir karar alınması çağrısında bulundu. Bir taraftan da Suriye’deki belirsizlik ve birçok terör örgütünün bulunması Avrupa’yı kaygılandırıyor. Yeniden ülkelerinde terör saldırıları olabilir mi sorusunu gündeme getiriyorlar. Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, kaos riskine karşı da uyarıda bulunarak “Ülke (Suriye), yüzü ne olursa olsun başka radikallerin eline düşmemelidir.” dedi.

Colani

Le Point dergisinin Amerikalı Uzman Bernard Haykel ile yaptığı röportajda "HTŞ Avrupa için bir tehdit midir" sorusuna şöyle yanıt veriyor: “HTŞ, Suriye'yi bir arada tutmak, birleştirmek ve kalkındırmak istiyorsa Avrupa'ya ve özellikle de Avrupa'nın yardımına ihtiyacı olduğunu anlamış durumda. Artık El Kaide gibi uluslararası bir cihat gündemi takip etmiyor; sadece Suriye'ye odaklanıyor” diye ekliyor.

HTŞ ŞEFİ COLANİ’YE GÜZELLEMELER: ‘LEVANTEN BİR FİDEL CASTRO’

Avrupa şimdi HTŞ’nin Şefi Ebu Muhammed El Colani’ye el uzatmanın yollarını ararken, Batı basını Cevlani’yi parlatan ve güzellemeler yapan bir yayın çizgisine girdi. Özetle Cevlani “Askeri kıyafetten takım elbise ve kravata geçiş yaptı ve Batı medyasına röportajlar verdi. Şam'ı yıldırım hızıyla ele geçirmesine herhangi bir katliam ya da göç eşlik etmedi - aksine Suriyeli mülteciler akın akın ülkelerine dönüyor” deniliyordu. Le Point dergisinde Serge Raffy “Ah, halkın sevincinin, yeni keşfedilen demokrasinin ışıltılı vaatlerinin ister etnik ister dini olsun azınlıklara gösterilen titiz saygının, Aydınlanma İslam'ında parlak bir geleceğin görüntüleri! Bir şenliğe benzeyen bu geçiş dönemini nasıl alkışlamaz ve coşku duymayız? Zalim bir rejimin barbarlığına kurban gitmiş bir halkın kurtarıcılarını nasıl desteklemeyiz? Gülümsemesi, kesilmiş sakalı, kusursuz kıyafetleri ve bilinmeyene doğru bu sıçrayıştan endişelenen komşuları korkutmamak için iyi hazırlanmış, neredeyse pürüzsüz bir konuşmasıyla Levanten bir Fidel Castro 'ya benziyor?” diye yazıyor.

Amerikalı Uzman Bernard Haykel, Le Point’ın “Sizce bu isyancı rejim tarafından atılan ilk adımlar cesaret verici mi yoksa endişe verici mi?” sorusuna “Özellikle Halep'te yaptıkları oldukça güven verici. Hıristiyanları rahatlatmak için özel bir özen gösterdiler ve ayinlerini kutlamalarına izin verdiler” diyor. Ama endişelerini de sıralıyor: “HTŞ’nin dönüşümünün temel bir sorun” olduğunu söylüyor, “küresel bir cihatçı hareketin milliyetçi bir İslamcı harekete dönüştüğüne gerçekten inanabilir miyiz?” diye soruyor. Haykel “Türkiye HTŞ ve yeni iktidarı ele geçiren muhalefetin diğer unsurları üzerinde ne kadar gerçek kontrole sahip? Durum son derece hassas. Bir tarafta kendisini ılımlı ve yönetme kabiliyetine sahip olarak sunmaya çalışan bir hareket var. Diğer tarafta ise yıllarca süren iç savaşın ve acımasız baskıların mirası var. Bana göre en büyük tehdit, yeni hükümetin kendi birliklerini kontrol edememesi ve hesaplaşmayı önleyememesidir. Unutmayalım ki burası yüz binlerce insanın öldüğü ve büyük bir şiddetin yaşandığı bir ülke. Suriye toplumu rejimin cellatlarını bir gecede unutmayacaktır. Bununla nasıl başa çıkacaklarını göreceğiz. Onları sokaklarda mı infaz edecekler yoksa mahkemelerde adalete mi teslim edecekler? Şimdilik bunu bilmiyoruz” diyor.

ESAD İLE İŞBİRLİĞİNE HAZIRLANAN AVRUPA ŞAŞKIN

2016’dan sonra İngiltere ve Fransa’nın terör örgütlerine destek açıklamaları istihbarat çalışmaları sürmekle birlikte Avrupa, meydanı ABD ve İsrail’e bırakarak sahadan çekilmişti. Macron bile sorunun siyasi çözüm noktasına gelmişti. Son yıllarda Avrupa’da, Suriye'ye ilişkin hâkim görüş krizin donduğu, çatışmaların geçmişte kaldığı ve Esad’ın kaçınılmaz olarak galip geleceği yönündeydi. Özellikle Avrupa’da Suriye’ye ilgi azalmıştı. Suriye odaklı diplomasi neredeyse durdu ve hükümetler kaynaklarını yavaş yavaş Suriye'den diğer küresel sorunlara yönlendirdi. Bu arada, Suriye'deki durum kötüleştikçe, Arap hükümetleri 2023'ten itibaren Esad ile toplu olarak yeniden ilişki kurmaya karar verdi ve Esad'ın statüsünü Orta Doğu'da normalleştirdi.

Sonuçta, Avrupa Birliği'nin Esad'ı izole etme politikasına karşı çıkmaları ve Esad'ın zaferine ikna olmalarının da etkisiyle, İtalya'nın başını çektiği on Avrupa ülkesinden oluşan bir grup, Esad rejimiyle diyaloğu yenilemek, diplomatik kanalları ve mültecilerin Suriye'ye geri dönüşünü araştırmak için güçlerini birleştirdi. Avrupalı liderler Esad'ın konumunu güçlendirmekle kalmayıp pekiştirdiği düşüncesindeydi. Öyle ki HTŞ saldırılarının başladığı günlerde Avrupa Birliği (AB) Şam'a bir Avrupa “özel elçisi” atamayı planlıyordu. İtalya ve Avusturya'nın talebi üzerine atama ile birlikte Beşar Esad ile normalleşme olanaklarını araştırmayı ve Avrupa’daki mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştırmayı amaçlanıyordu. Şaşkınlıkları buradan geliyordu. Üstelik 2014’den buyana HTŞ, AB tarafından terör örgütleri listesine alınmıştı.

Bugüne nasıl gelindi?

“Arap Baharı” saçmalığıyla başlayan ve bölgeyi kan gölüne çeviren emperyalistler, 2015’de Rusya’nın oyuna girmesi, İran’ın güçlü desteği ve Beşar Esad’ın direnmesiyle ABD dahil Batı geri adım atarak yenilgiyi kabullenmişlerdi. Fakat 2016’da Halep’in kurtarılması, cihatçı terör örgütlerinin İdlib’e yönelmesi, ABD ve İsrail’in Fırat’ın doğusuna yoğunlaşarak bir PKK/PYD “devletçiği” oluşturmaları bir kukla Kürdistan/İkinci İsrail planın ısrarla devam etmesinin bir göstergesiydi. Astana süreci çatışmaları dondurmuştu ancak İdlib bir terör yuvası olarak büyüdü, HTŞ Fırat’ın doğusuna hâkim PKK/PYD terör örgütleriyle işbirliği içinde ABD ve İsrail’in desteğini arkasına alarak palazlandı. PKK’nın hâkim olduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin sözde başkomutanı Mazlum Abdi yaptığı basın açıklamasında “Şam’daki diktatörlük rejiminin düşüşüne tanıklık ederken Suriye'de tarihi günler yaşıyoruz” dedi. “Bu değişim, tüm Suriyelilerin haklarını garanti altına alan, demokrasi ve adalete dayalı yeni bir Suriye inşa etmek için bir fırsattır." dedi.

Ortadoğu Uzmanı Charles Listerforeignpolicy’de Esad’ın düşmesini şöyle değerlendiriyor: “Esad'ı devletin iflasından kurtaracak kimse kalmamıştı. Rus ekonomisi Ukrayna'daki savaşın sonuçlarından ağır darbe aldı ve İran ekonomisi de kötü durumdaydı." Eğer diyor “Esad 2023 yılında Suriye ile ilişkilerini normalleştiren bölgesel hükümetlerle yapıcı bir ilişki kurmuş olsaydı ve bu yılın başlarında Türkiye'nin normalleşme teklifini memnuniyetle karşılasaydı, Suriye bugün çok daha farklı bir durumda olurdu.”

Pierre Duval observateurcontinental.fr sitesinde “ABD politikası Şam'da cihatçıların iktidara gelmesinden sorumludur ve bu da Avrupa'nın güvenliğini tehdit etmektedir. Washington yaptırım politikasıyla, ülkenin kuzeydoğusundaki toprakların bir kısmını Kürtlerle birlikte işgal etmesiyle ve güneydeki El Tanf askeri üssüyle Suriye'nin zayıflamasından sorumludur.” diyor ve “Washington tarafından desteklenen Tel Aviv, Suriye'nin Beşar Esad'a sadık kesimini ve aynı zamanda Hizbullah'ı zayıflatmak için yıllardır Suriye'yi bombalıyor. Tel Aviv'in amacı İran, Suriye ve Lübnan'dan oluşan Şii eksenini zayıflatmaktır” diye ekliyor.