Avrupa: Zeytin dalı mı, silah mı?

“Avrupa uyanmalı. Ve derhal.”  28 Şubat sabahı Avrupalılar silahlanma çağrısı yapan Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen’in bu çığlığı ile uyandılar. Eskiden Merkel’in muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birliği’nden (CDU) Almanya Savunma Bakanlığı yapmış ve Biden’ın neocon -neo liberal ittifakına yakın Von der Leyen Brüksel’i, üretimi tırmandırmaları için Avrupa silah devlerine satın alma garantisi vermeye çağırdı: “Savaş tehdidi çok acil olmasa da varlığı dışlanamaz. Hiçbir şey yapmamanın (Ukrayna’da Rusya zaferi) giderleri, silahlanma giderlerinden daha fazla olacaktır. Avrupa'nın kalıcı barış ve güvenlik yanılsamasına kapıldığı dönem artık sona ermiştir.”

Avrupa Parlamentosu’ndaki bu konuşmasında Von der Leyen’in silahlanma çağrısı basit bir olay değildi, ‘turbo motor’ hızıyla, rekor silahlanma olacaktı! Komisyonun iç pazardan sorumlu üyesi Thierry Breton Leyen’ı destekledi: “Savunma alanında savaş ekonomisine geçmeliyiz.”  Breton daha önce Leyen’a, gelecek 5 Kasım seçimlerini kazanması beklenen Trump’ın “NATO’dan çıkacağız. Avrupa'ya saldırı olursa size asla yardım etmeyeceğimizi ve desteklemeyeceğimizi anlamalısınız.” dediğini hatırlatarak endişe ettiğini belirtmişti.  Biden’ın iki yıl önce Ukrayna zamkıyla ABD’ye tekrar yapıştırdığı Avrupa, Trump gelirse Biden’sız bir Bidencı küresel politikayla yalnız başına kalacağının endişesine düşmüştü!

Komisyon Başkan Yardımcısı ve Dış Politika şefi Josep Borrell da ‘dünyanın mevcut gerilimli jeopolitik ortamında olası yeni tehditlerle yüzleşmek ve Ukrayna’ya yeterli askeri destek sağlamak amacıyla’ Von der Leyen’a katıldı: "Savunma sanayi ve teknoloji tabanımızı güçlendirmeliyiz."

Böylece AB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu mart ayında yeni savunma stratejisi ve yatırım planını görüşmeye başladı. Tartışma daha çok Breton’un önerdiği ek 100 milyar avronun nasıl bulunacağı konusunda yoğunlaşıyor. Von der Leyen korona salgınındaki gibi piyasaya borçlanılmasını ve ayrıca AB’de dondurulmuş Rus yatırımlarından gelen yıllık 3-4 milyar avro kazancın kullanılmasını savunuyor. Hedef: beş yıllık yeni AB savunma planı.

Ukrayna savaşının başında Alman Dış İşleri Bakanı Annalena Baerbock ‘Rusya’yı harap edeceğiz’ demişti.  İki yıl sonra bugün hala çoğu Avrupa hükümetinin başındaki sağ liberal ve muhafazakâr çevrelerde ayni zihniyet var. Bazı Alman çevrelerde I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi küçük Baltık ülkelerini Almanya himayesiyle savaşa sokmak zihniyeti yeniden canlanıyor, hatta bu ülkelerdeki Rus kökenlilerin sınır dışı edilmesini istemeye başladılar.

Batı medyasında ‘Ukrayna’ya yardımda Trump’çıların frenlemesiyle artan ABD’nin boşluğunu AB doldurmaya çalışıyor’ başlıklı haberler sıklaşırken, Brüksel, Kiel Enstitüsü’nün ocak ayı raporlarına göre şimdiye kadar 144 milyar avro vaadetti, ABD’ninkisi ise 67 milyarda kaldı. Askeri yardımda ise ABD 42 milyar avroda kalırken, tüm Avrupa ülkelerinin yardımı 62,5 milyar avroyu buluyor! AB ayrıca, iç muhalefete rağmen, önümüzdeki 4 yıl boyunca toplam 50 milyar avroluk yardım yapmayı kararlaştırdı.

Avrupa Parlamentosu

AVRUPA’DA TIRMANAN SİLAH ÜRETİMİ

NATO’nun Ukrayna politikası 2 yıldır tüm Batı silah sanayisinde patlama yarattı! İç siyasi gelişmeler nedeniyle ABD askeri yardımları hızla azalmakla birlikte Avrupa silah sanayisi şu an baş döndürücü bir tempoyla çalışıyor ve muazzam karlar ediyor! Avrupa’nın en büyük üç silah firmasının geçen yılki üretim artışı rakamları:

Rheinmetall    (Almanya)      : Yüzde 315 artış
BAE Systems (İngiltere)       : Yüzde 105 artış
Thales (Hollanda)                 : Yüzde 60 artış

Rheinmetall AG üç kıtada 25 ülkede faaliyet gösteren 130 yıllık tarihi ve dev bir Alman araba ve silah firması. Her dünya savaşı sonrasında üretimi yasaklanan Rheinmetall’in fabrikalarını müttefikler 1945’te bombalamışlardı. Bu dev firmanın hisseleri 90 avroyken yüzde 315 silah üretimi artışı nedeniyle 360 avroya çıktı. Ukrayna savaşından müthiş karlar sağlayan bu dev firmalar üretimlerini yüzde 500 arttırma arzusundalar, ama bunun için AB devletlerinin önce alış garantisi vermesini talep ediyorlar. Van der Leyen’in AB parlamentosunda dillendirdiği görüş işte bu firmaların talebini yansıtıyordu.

Silah tekellerinin karlarının nasıl tırmandığına dair İsveç silah firması Saab yöneticisi Micael Johansson’ın sözleri güzel bir örnektir: “Karımız bir yılda yüzde 30 artarak firmamızın tarihinde doruğa ulaştı. Uzun yıllardır bu firmadayım ama böyle muazzam bir şey görmedim!” Firma geçen yıl birden ek yeni 600 işçi aldı! Bir Avrupa atasözü şöyle der: “Birinin ölümü diğerinin ekmeğidir.”

AB’nin Ukrayna desteği 2023’te 2022’dekinin tam iki misline çıkmış olsa da Ukrayna ordusu son aylarda sürekli mevzi kaybediyor. Rusya’nın milli geliri Avrupa’nın yaklaşık onda biri kadar olmasına rağmen, savunma bütçesi milli gelirinin yüzde 6’sına ulaşmış durumda ve daha kolay kaynak bulabiliyor. Bu çevreler AB savunma bütçesinin milli gelirin yüzde 4’üne erişmesini talep ediyorlar. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg AB’nin bu yılki katkısının 380 milyar doları aşacağını açıkladı ki 8-9 yıl önce bu katkı 230 milyar doları aşmıyordu. AB ülkelerinin şimdiye kadar NATO’ya yıllık katkısının yüzde 2’nin bile altında kaldığı düşünülecek olursa, yüzde 4 oranı oldukça yüksek bir artış anlamına geliyor: 750 milyar dolara yakın. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş çapta bir silahlanma talebidir ve sadece Ukrayna’ya desteği artırma niyetiyle açıklanamaz.

Bloomberg’e göre Ukrayna savaşı sonrası dünyanın askeri harcamaları ortalama yüzde 9’luk büyük bir artışla toplam 2,2 trilyon doları bularak zirve yaparken, bunun yarısı NATO’ya ait durumda. NATO, Rusya, Çin ve Hindistan toplamı dünya toplamının yüzde 70’ini oluşturuyor. Ama bunda aslan payı NATO’y ait: NATO’nun toplam askeri bütçesi Rusya’nınkinin12 katı büyüklüğünde! Konvansiyonel silah gücünde NATO şu an daha üstün durumdayken, nükleer silahlarda Rusya NATO’yla eşit, hatta etkinlik ve modernlik açısından daha avantajlı.

Trump Brüksel'i̇n bi̇r cehennem çukuru olduğunu söylüyor. Brüksel Trump'ın bir pislik olduğunu söylüyor

NÜKLEER SİLAHLARDA DURUM

ABD bir miktar nükleer silahını; Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya, Hollanda ve Türkiye’ye yerleştirmiş durumda, ancak bunların kontrol ve şifreleri Pentagon’un elinde. AB ülkeleri arasında kendi nükleer silahına sahip tek ülke Fransa: 290 nükleer başlık! 15 bini aşkın nükleer başlık ise ABD ve Rusya arasında aşağı yukarı eşit bir şekilde dağılıyor. Rusya’nın taktik nükleer füze sayısı bile 2000’in üzerinde.

AB’nin kendi nükleer gücü olmamasında ana neden şimdiye kadar Washington’un nükleer gücü tekelinde tutmak istemesi ve engellemesi oldu. Ayrıca onlarca yıldır Avrupa halkında ve muhalefet partilerinde nükleer silahlanmaya karşı hep büyük bir tepki (Hollanditis) vardı.

NATO’nun 1949’da kuruluşundan beri Avrupa savunma ve nükleer stratejisi acil ihtiyaç halinde ABD yardımına dayanıyordu. Ancak Trump’la birlikte AB liderleri bu dönemin kapanmakta olduğuna inanmaya başladılar. 5 Kasım seçimlerini Trump’ın kazanmasıyla ABD savunma desteğinin kalmayabileceği endişesi AB liderlerini nükleer açıdan da silahlanmaya yöneltiyor. Almanya Başbakanı Scholz 16-18 Şubat arası düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda Trump’ı ‘sorumsuz ve pervasız’ olmakla suçladı.

Son aylarda Alman Hıristiyan Demokratlar’ı Fransa ve İngiltere’yi, Almanya’nın da katılacağı ortak bir nükleer silah kampanyasına çağırıyorlar. Nükleer silah politikasını ‘Avrupalılaştırmak’ düşüncesi adım adım büyüyor. Bir süre önce Macron bu çağrıyı

yapmıştı. Geçenlerde Polonya başbakanı Tusk da Avrupa nükleer gücü istedi. Josep Borrel Münih Güvenlik Konferansında şöyle konuştu: “Şimdiye kadar Amerikan nükleer şemsiyesi altında mutluyduk. Ama Amerikan şemsiyesi açılmıyorsa artık kendi şemsiyemizi açmalıyız.”

ABD ve Biden yönetimi Avrupa’nın nükleer silahlanmasına muhalefetini sürdürüyor. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg geçenlerde Avrupa’nın nükleer silahlanmasının NATO’nun nükleer gücüne zarar verebileceği iddiasıyla, karşıt duruşunu tekrar ortaya koydu.

Ursula von der Leyen ve Zelenskiy

MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI

16-18 Şubat tarihleri arasında G7 önderliğinde Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerden gelenler de dahil 12 bin insanın katılımıyla gerçekleşen Münih Güvenlik Konferansı’nda Batı ülkeleri dikkatleri iklim ve çevre sorununa yönlendirseler de Asya ve Avrasya ülkeleri Ukrayna sorununun dünyanın en önemli sorunu olduğuna dikkat çektiler.

Çin, NATO’nun Ukrayna politikasının yanlış ve son Ukrayna askeri harekatının da başarısız olduğuna dikkat çekti. Ukrayna krizi nedeniyle Avrupa ekonomisinin resesyona girdiğini, AB’nin lokomotifi Alman sanayisinin bile geçen yıl ilk kez küçüldüğünü belirtti. Çinli yetkililer; Biden’ın iktidar olması ve Ukrayna Savaşı’yla birlikte, Trump döneminde uzaklaşan AB’yi yanına geri çekmeyi başarsa da Ukrayna savaşından büyük ekonomik zarar gören Avrupa’da Rusya’yla uzlaşma eğiliminin de gelişmekte olduğunu vurguladılar. Biden’ın geçen yılki Enflasyonu Azaltma Kararnamesi de ABD-Avrupa arasında yeni bir yara açmaktaydı. Ayrıca Trump’ın yeniden iktidara gelme olasılığı ve ABD’nin NATO ve AB’yi yeniden yalnız bırakacağı korkusu, Brüksel çevrelerinde ABD’ye karşı yeni bir güvensizlik dalgasını büyütmeye başlamıştı.

SİLAHLANMA KARŞITI YUMUŞAMA EĞİLİMİ DE GÜÇLENİYOR

Ukrayna’da cephede kayıpların hızla artması, sürekli mevzi kaybı ve ardı ardına geri çekilmeler, AB’de 2022’de var olan iyimserliği karamsarlığa dönüştürmüş durumda şimdilerde. Buna Trump olasılığının da eklenmesiyle. NATO liderleri Münih Konferansında bu artan karamsarlığı boş sözlerle dağıtmayı amaçladılar: “Şu an Rusya’yla diyalog saati değil.”

Ancak bu söze rağmen Avrupa’da yalnızca devasa bir silahlanma eğilimi değil, Ukrayna krizinde uzlaşma ve Rusya’ya ‘zeytin dalı’ uzatma şeklindeki barışçı eğilim de yükselmekte. Ekonomik krizin halk yığınlarını endişeye sürüklemesiyle, muhalif partiler güçleniyor, yeni partiler kuruluyor, Avrupa yanlısı sağ milliyetçi partiler gücüne güç katıyor ve önemli başkentlerde protesto eylemleri sıklaşmaya başlıyor. 5 ay önceki Hollanda seçimlerinin kanıtladığı derinleşen siyasal istikrarsızlık, tüm Avrupa açısından emsal teşkil ediyordu. Fransa’da Le Pen, Almanya’da Almanya için Alternatif ve Sol Parti, Macaristan’da Orban, Fratelli d'Italia lideri Başbakan Giorgia Meloni ve Hollanda’da sağ milliyetçi Forum ve Demokrasi ve sol Sosyalist Parti gibi muhalif güçler Rusya’yla barış yanlısı güçler olarak durmadan güç topluyorlar. Önümüzdeki Avrupa seçimlerinde yumuşama yanlısı güçler güç kazanabilir.

BRÜKSEL HANGİ YOLU İZLEYECEK?

Rusya’ya karşı zeytin dalı mı, yoksa çılgın bir silahlanma mı? Son iki yıldır Avrupa’da silahlanma tırmandı, ancak Macron, Scholz ve diğer sağ liberal- muhafazakâr karışımı AB liderlerinin hayalindeki dünyanın üçüncü büyük silah gücü olmasının önündeki engeller bir hayli çok. NATO engeli var, ekonomik resesyon engeli var, ayrıca parçalanmışlık içinde yeni bir siyasal istikrarsızlık içerisine girmekte olan bir Avrupa var şimdilerde. 27 üye ülkenin savunma sistemlerinde hep farklılıklar oldu ve bunların standardizasyonu bugün yarın olabilecek bir şey değil. Planların uygulamaya konulması uzun yılları alıyor.

Savunma sanayisini genişleterek hayaldeki boyuta ulaştırabilmek, siyasi istikrarsızlık ve parçalanmışlık içindeki 27 ülkeli AB’de, Rusya’nın askeri gücünü genişletmesine kıyasla, son derece yavaş yürüyor. Von der Leyen ve Breton’un şubat ayında önerdikleri 100 milyar avroluk ek bütçenin birkaç milyarı bile tartışmalara takılıp kaldı şu ana kadarki AB komisyonu toplantılarında.

Bu konuda günün sorusu şu: Avrupa’yı önümüzdeki yıllarda ne bekliyor? Rusya’yla uzlaşma ve barış mı, yani zeytin dalı mı, yoksa silahlanma mı?

Bu sorunun yanıtı Atlantik Paktı’nın bu yıl önünde bulunan iki önemli seçimle belirginleşecek: 6-9 Haziran Avrupa Parlamentosu seçimleri ve 5 Kasım ABD Başkanlık seçimleri! Zeytin dalı yanlısı güçlerle, silahlanma yanlıları karşı karşıya gelecekler!

Çoğu gözlemci gerilimli aylar bekliyor, küresel provokasyonların bile olabileceği tahminlerinde bulunuyor!

Bu yazının sorusu açısından, önümüzdeki aylar Atlantik Paktı’nda çok önemli değişme ve gelişmelere gebe!