Avrupa’da ısınma umudu kalmadı
1914’te Alman paktındaki Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Ferdinand’a Saraybosna’da Fransa bağlantılı Sırplar tarafından yapılan suikast, Birinci Dünya Savaşı’nı tutuşturan kıvılcım olmuştu. Ukrayna’nın dört bölgesinin referandumla Rusya’ya katıldığı günlere rastlayan Kuzey Akımı gaz boru hattı patlaması, bu denli bir kıvılcım olmasa bile, Ukrayna savaşını küresel düzeyde bir üst düzeye sıçratabilme tehlikesini taşıyor.
ABD’NİN İLK İDDİALARI
Daha ilk gün hem Batı hem Doğu’da devlet liderleri patlamayı sabotaj olarak nitelendirdiler. ABD ve Avrupa’dan yapılan ilk açıklamalarda parmaklar Rusya’yı gösteriyordu. Açıklamalara göre Rusya böylece Avrupa Birliği’nden Zelenski’yi desteklemenin intikamını alıyordu. Putin, bu olayla Avrupa’yı korkutmaya dayalı nükleer retoriğini yeni bir aşamaya çıkartmış olmalıydı. Adım adım kışı soğukta geçirme korkusu yayarak Avrupa`nın sinirlerini germe, halkları hükümetlere karşı yönlendirme ve sonunda Ukrayna yaptırımlarından vazgeçirterek Avrupa’yı yanına çekmeye yönelik yeni bir adımı olmalıydı bu sabotaj.
ABD medyası Rusya’nın bu sabotajla amacına ulaşamadığını iddia ederek şöyle diyordu: “Kuzey Akımı-2 durdurulduğundan ve Kuzey Akımı-1 hattından ise iki aydır zaten doğru dürüst gaz gönderilmediğinden dolayı sabotaj Avrupa’yı perişan etmemiş ve bir krize yol açmamıştır.” Aksine sembolik anlamda bu sabotaj, Avrupa–Rusya arasında eski Soğuk Savaş günlerinden beri süregelen eşitsiz enerji ilişkisini bitirmiştir: “Brüksel’in Rus enerjisine tek yanlı bağımlılığına ve Kremlin’in bunu şantaj olarak kullanma dönemine son vermiş, Avrupa’nın Rusya`dan stratejik biçimde uzaklaşacağı yeni bir dönemi başlatmıştır.”
CNN ve The New York Times gibi Amerikan neocon-neoliberal medya merkezleri referandum ve sabotajla, Batı–Doğu kavgasının hızla keskinleştiğini vurguladılar.
AVRUPA KUŞKULU VE ENDİŞELİ
Ancak, sabotaj sonrası ilk iki gün ABD ve AB’deki neocon taraftarlarından bu iddialar sürerken, sürpriz bir ses birden dikkatleri tamamen aksi yöne çekecekti: NATO’nun 30 yıldır sağlam kalesi Polonya’nın eski Savunma Bakanı Sikorski’nin attığı tweet. Sikorski, ironik bir ifadeyle sabotajdan ABD`yi suçluyordu: “Teşekkürler Amerika!”
Oysa Sikorski ne ters bir söz söyleyip oyunu bozabilecek ruhta bir bakan, ne de Avrupa’da bu kuşkuyu duyan tek kişiydi. Belli ki Avrupa’nın, Washington’dan kuşku duyan kesimi onu konuşturmuştu ve bu tweet sonrası Rusya’yı gösteren parmaklarda azalma oldu. Avrupa ana medyası birdenbire Biden’in 27 Şubat günü medya önünde söylediği “Rusya Ukrayna’ya girerse, Kuzey Akımı’nı bitiririz” lafını hatırlayıverdi. Hatta Biden, bir gazetecinin “Ama orası Almanya’ya ait, bu nasıl olacak!” şeklindeki şaşkın sorusunu “Bunu yapabileceğimize güvenin” şeklinde yanıtlamıştı.
Washington’un Kuzey Akımı’nı her ne pahasına olursa olsun engelleme politikası yeni bir şey değildi. 2014`te Kiev’de iktidarın ABD yanlısı güçlerce ele geçirilişini yönlendirip ülkesine dönerken eski Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nın Avrupa’nın tavrına yönelik söylediği ve medyada skandal olan “Si…tir et Avrupa’yı” lafından beri Washington, Kuzey Akımı’na düşman olmuştu. Yıllardır engellemek için çeşitli yaptırım ve tehditler dahil elinden geleni yaptı. ABD bu akımı hep AB-Rusya yakınlaşmasına ve entegrasyonuna yol açabilecek stratejik bir tehlike olarak gördü.
SABOTAJ ABD’NİN İŞİNE YARIYOR
Kuşkusuz ki sabotajın arkasında kimin olduğunu belirleyebilmek için sağlam bir soruşturma, inceleme ve belge gerekiyor. İnceleme isteği başta Almanya, Rusya ve akıma komşu ülkeler olmak üzere çoğu devlet lideri tarafından dile getiriliyor. Ancak inceleme henüz olmasa da, şu andaki tahmin ve gözlemler Washington’u işaret ediyor.
Eğer Rusya, AB’yi Amerikan yaptırımlarından vazgeçirtmek için gaz ve petrol pazarlığına en çok ihtiyacı olduğu bir anda, gazı kesmek için zaten elinde bulunan gaz vanasını kapamak yerine, kendi gaz borusunu berbat etmeyi seçseydi, ahmaklık rekoru kırar ve kendi ayağına kurşun sıkmış olurdu. Bu sabotaj, 20 milyar dolar harcayarak en az 4 yıl sürecek bir tamirat belası açtı Rusya’nın başına. Kaldı ki yıllar sonra tamir edilse bile küresel enerji piyasasında atı alan Üsküdar’ı geçmiş olabilir.
Bu sabotaj Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde Rusya’ya katılma referandumunun yapıldığı ve Biden’ın bunu misillemeyle tehdit ettiği günlere denk düştü. Brüksel’in enerji kaynaklarını çeşitlendirme amacıyla, ABD’nin yakın dostu Norveç’ten Danimarka aracılığıyla Polonya’ya akacak olan gaz borusunun açılışına da rast geldi.
Soğuk Savaş’tan beri NATO denizaltı ve savaş gemilerinin sıkı denetimindeki Baltık Denizi’nde gerçekleşti ve tam da ABD gemilerinin manevrası anında meydana geldi.
Bu sabotaj özellikle şu üç bakımdan Washington’un işine yarayabilir. Rusya’nın temel gelir kaynağı olan enerji ihracatına darbe vurmak ve ekonomisini çökertmek, Avrupa’nın enerji tedariğini böylece daraltarak ABD’den pahalı fiyatlarla sıvı gaz alımını sağlamak ve Avrupa ülkelerinin can damarı olan enerjinin kontrolünü ele geçirmek.
Bloomberg’in haziran verilerine göre, Ukrayna olayına tanık olan bu yılın ilk yarısında ABD’den gemilerle Avrupa’ya sıvı gaz ihracatı 2021’dekinin üç misline çıktı. Böylece ABD elindeki sıvı gazın ihracatını Asya’dan Avrupa’ya kaydırarak, yüzde 70’ini Avrupa’ya ihraç etmeye başladı. Amerikan gazı darlık içindeki Avrupa’ya fahiş fiyatlara satılmaktadır ve Avrupa’da patlak veren enflasyonun bir diğer nedeni haline gelmiştir. Bu artışın kısmen, uluslararası masalarda Biden’ın girişimiyle fiyatı zorla düşürülen Rus gazını el altından satın alan bazı Amerikan şirketlerinin sıvı hale getirdikten sonra daha yüksek fiyata Avrupa’ya satmasından kaynaklandığı biliniyor. Sabotaj ve ABD enerji politikası, hemen olmasa da, küresel enerji fiyatlarını (zaten son aylarda yüzde 12 artmıştı gazın metre küp fiyatı) katlayacak, özellikle Alman sanayisine ağır darbe vurabilecek ve Avrupa’da, daha şimdiden başlayan yerel grevler ve protesto eylemleriyle, sosyal çalkantılara yol açabilecektir. Rus ekonomisine darbesi ise, Sibirya üzerinden Çin’e açılışı kutlanan nakliyatın eklenmesiyle bile kısa vadede telafi edilemeyecektir. Dünya Bankası başkanı geçtiğimiz günlerde, küresel ekonominin resesyona (daralma ve kriz) girmesinden korktuklarını açıklamıştı.
AVRUPA’YLA AVRASYA’NIN ARASI GERİLEBİLİR Mİ?
Sabotajın küresel siyasal etkisi, bu ekonomik etkilerinden çok daha fazla önem taşıyor. Avrupa’yı aylardır Rus gazının daralmasıyla kışı soğukta geçirme korkusu sarmıştı. Rusya’ya karşı yaptırımların asıl kurbanı olarak görülüyordu. Putin vanayı kapatıp açtıkça, daralttıkça, Çekya’da yaptırımlara karşı yürüyüşler, İngiltere ve Hollanda’da grevler, Fransa ve Almanya’da Rusya’yla uzlaşma isteği artıyordu.
Bu sabotaj geleneksel Avrupa-Rusya enerji işbirliğine darbe vurdu. ABD baskı ve yaptırımlarıyla zaten uzun süredir can çekişen Kuzey Akımı projesi, yeni bir siyasal nefesle yeniden canlandırılarak gerçekleşme şansını yitirdi. Avrupa’nın yaptırımlarda yumuşama yoluyla Rus gazını tekrar artırarak kışı sıcak geçirme umudunu havaya uçurdu. Sadece onu değil, Avrupa’nın Avrasya’ya ve Rusya’ya yeniden yakınlaşma olasılığını da, kısa süreliğine de olsa, kısmen havaya uçurdu.
ABD`nin elinde tuttuğu henüz fark edilmeyen bir makasın, Avrupa ve Rusya arasındaki çıkar bağlarını birer birer kesmeye çalıştığı açıktır. Eğer bu karşılıklı ekonomik ve siyasal çıkar bağları kesilirse, tırmanacak düşmanlığın sonu, hem Avrupa hem Avrasya’da yaşayan yüz milyonların kurban olacağı trajik bir karşılaşma olabilir.
Ukrayna’daki Buça komplosu, Karadeniz’deki kaynağı karanlık gelişmeler ve bu sabotaj küresel önemdeki başka hangi sabotaj veya komplolarca izlenecek? Türk Akımı mı? Dünya küresel çapta bir belirsizlik ve korku sürecine mi giriyor?
Sabotaj üzerine NATO’dan yapılan açıklama dikkat çekiciydi: “Müttefiklerin kritik altyapısına yönelik herhangi bir kasıtlı saldırı, ortak ve kararlı bir yanıtla karşılanacaktır.” Zelenski’nin hızlandırılmış NATO üyeliğini tekrar gündeme getirmesi de sabotaj sonrası günlere rastladı. NATO’nun 5. maddesi aba altından sopa olarak gösteriliyor. Daha borudan yayılan gaz kabarcıkları denizin yüzeyine ulaşmadan söylenen NATO’nun bu sözleri, Avrupa-Avrasya çatışmasının tırmanmasına yarar.
TARİHİ DERSLER
Avrupa ve Rusya’nın aralarında barışı korumasının önemini anlayabilmek için tarihe bir göz atmak yeter. Birinci Dünya Savaşı’nda başkan Wilson döneminde ABD, Avrupa’da müttefikler ve mihver devletleri arasındaki emperyalist savaşı oturdu keyifle seyretti. Bu savaşta her iki tarafında yıpranmasından ABD`nin yıldızı parlayan bir güç olarak çıkacağını hesaplıyordu. Son anda müttefiklere katılarak Versaille Sarayı’ndaki küresel paylaşım masasında yer aldı ve zayıflamış Avrupa üzerinde söz sahibi oldu.
Başkan Roosevelt liderliğindeki Washington İkinci Dünya Savaşı sırasında da aynı politikayı izledi ve Hitler’e karşı savaşa, Japonlar Pearl Harbour’a saldırana kadar ilk üç yıl katılmadı. Avrupa’da savaşan güçlerin birbirini tüketerek yeterince yıpranmasını bekledi. Savaşın sonuna katılarak enkaza dönüşmüş Avrupa’nın patronu ve dünya emperyalizminin lideri oldu.
ABD bugün de benzeri bir politika izliyor: Avrupa ve Avrasya güçlerini birbirine düşürmek ve çatıştırtmak. Binlerce yıllık ‘Divida et Impera’, yani ‘Böl ve yönet’ politikası. Üstelik bu defa, seyretmekle yetinmiyor, aktif bir şekilde kışkırtıyor.
Dört yıl önce Pentagon, yeni savunma stratejisi raporu hazırlamış ve basına sunmuştu. Bu raporda ABD’nin yeni savunma stratejisinde en büyük önceliğin ‘Avrupa’yı yeniden kazanmak’ olduğu yazılıydı. Son seçimlerle Bidencılar da Avrupa’yı yeniden kazanmaya en büyük önemi vereceklerini defalarca söylediler. Atlantik’te NATO yeniden canlandırılacak, Pasifik’te ise Çin’e karşı oradaki devletleri birleştirerek bir Pasifik NATO’su kuracak ve böylece Rusya ve Çin`in başında yer aldığı Avrasya`ya karşı küresel bir ‘sandviç harekatı’ başlatacaklardı. Şu an bununla meşguller.
SABOTAJI, RUSYA VE ALMANYA ORTAK ARAŞTIRMALI
Sağduyulu Avrupalı liderlerden birisi de kuşkusuz eski Alman Başbakanı Şansölye Angela Merkel oldu. Tam da bu sabotaja rastlayan günlerde Merkel şöyle uyardı:
“Avrupalılar ve Almanlar için Rusya, yeri değiştirilemeyecek bir komşudur. Rusya ile ilişkiler, hangi araçlar kullanılırsa kullanılsın, işbirlikçi araçlar tercih edilerek devam etmelidir.” Merkel sözlerine ayrıca Putin’in sözlerini ciddiye almanın ‘siyasal bilgeliğin bir belirtisi’ olduğunu ekledi.
Sabotaj sonrası gözler özellikle Almanya ve Rusya’ya çevrilmiş bulunuyor. Putin’in, Avrupa’nın enerji sorunu ve enerji ilişkisini yeniden canlandırabilmek için atacağı adımlar merakla bekleniyor. NATO’nun açıklamaları ise tırmandırıcı.
Tabii önce, Çin’in de aciliyetini vurguladığı gibi, sabotajı kimin nasıl yaptığına dair geniş bir soruşturma şart. Bir araştırma komisyonu Almanya ve Rusya başta olmak üzere komşu ülkeleri kapsamalı. Avrupa’da bir karış toprağı bulunmayan ABD dahil edilmemeli. Çünkü ABD’nin dahil olduğu her soruşturmanın dipsiz kuyu olduğu ve hiçbir sonuç vermediği biliniyor.