Avrupa’nın ‘hasta adamı’ Almanya
The Economist, 1999 yılında Almanya'yı Avrupa'nın “hasta adamı” olarak tanımlamıştı. 25 yıl aradan sonra aynı dergi bir kez daha “Almanya yeniden Avrupa’nın hasta adamı mı?” başlığıyla kapak yaptı.The Economist’in bir yıl önce gündeme getirdiği bu konu bugün artık neredeyse tüm Batı basınının sayfalarında. Aslında topyekûn Avrupa bir çöküşün eşiğindedir. Avrupa’nın kendisi hastadır. Peşine takıldıkları ABD her alanda yenilmektedir. Avrupa’yı denetim altına almak için kullandıkları NATO dağılmanın eşiğinde ve dolar saltanatı yıkılmaktadır.
Geçen yüzyılın başlarında Avrupalılar bu terimi Osmanlı İmparatorluğu için kullanıyordu. Türkler Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı verdiği çağının ilk Milli Kurtuluş Savaşı sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Ülkelerin refahı ve dünya barışı ancak hâkim emperyalist devletlere karşı mücadeleyle mümkün olmuştur.
İkinci Dünya Savaş’ından sonra hakimiyetini yitiren İngiliz ve Fransız emperyalizminin yerini Amerika Birleşik Devletleri almıştır. Yeni bir dönem başlamış ve Avrupa ABD denetimine girmiştir. Bugün de bu denetimden kurtulma sancısı çekmemektedir. Avrupa’da yaşanan kriz, ABD’nin tüm dünyaya ve özellikle Avrupa’ya dayattığı küreselleşme ve neoliberal program nedeniyle bir çöküşün eşiğine gelmiştir. ABD’nin saldırgan ve hegemonyacı planlarının içinde yer alan Avrupa son olarak Ukrayna savaşının yol açtığı enerji krizinin kurbanı olmuştur.
Genel olarak söyleyecek olursak küreselleşme ve neoliberal politikalar sonucunda yaşanan 2008 mali krizi, 2020 koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşı Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik ve bunun sonucu olarak siyasi bir krizin eşiğindedir. Çünkü ABD’nin küreselleşme saldırısı yenilgiyle sonuçlanmış ve neoliberal politikalar iflas etmiştir. Avrupa devletlerinin ulusal yapıları yıpranmış, kültürel yapıları yozlaşmış, sanayi ve üretim çarkı bozulmuş, sağlık sistemleri çökmüş, yönetici sınıfları halktan kopmuş ve halkları yoksullaşmıştır.
Avrupa’da artık Atlantikçi iktidarlar dikiş tutmamaktadır. Fransa’da Macron’un azınlık hükümeti 2025 bütçesini oluşturamamakta ve gensoru ile yıkılma tehdidi altındayken, Almanya’da Olaf Scholz’un başkanlığındaki Sosyal Demokratların, Yeşillerin ve Liberallerin oluşturduğu hükümet yıkıldı. Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz, Noel'den önce Alman parlamentosunun alt kanadından güvenoyu isteyecek. Ardından 23 Şubat 2025 tarihinde bir erken seçimlere gidilecek. Fransa’da olduğu gibi Almanya da yaşanan ekonomik krizden sonra şimdi de bir siyasi kriz içine girmiştir.
RUSYA’YA YAPTIRIMLAR VE ENERJİ KRİZİ
Alman ekonomisinin içine girdiği krizin bu kadar gürültü koparılmasına neden olması doğaldır. Çünkü Almanya Fransa ile birlikte Avrupa’nın motor ülkeleridir. Bunun da ötesinde Almanya Avrupa’nın en büyük ekonomisidir. Sanayi üretimiyle, ihracatıyla bir model olarak görülmekteydi. Rusya ile olan ticari ilişkileri özellikle bu ülkeden sağladığı ucuz doğal gaz ve petrolü ile sanayi üretiminde büyük bir avantaja sahipti. Fakat ABD’nin peşine takılarak Rusya’ya karşı yaptırımlara katılması, buna karşılık Rusya’nın gaz musluklarını kapatması ve Kuzey Akım doğal gaz boru hatlarının ABD tarafından tahrip edilmesi tüm Avrupa’da olduğu gibi Almanya’da görülmedik bir enerji krizine yol açtı. Yüzde 55 Rus gazına bağımlı olan Almanya’da tedarik zinciri bozuldu, üretim yavaşladı, rekabet gücü azaldı, ülke durgunluğa (resesyon) girdi, büyüme durdu; geçen yıl ekside kaldı ve bu yıl yüzde 1’in altında kalacağı tahmin ediliyor. IMF'ye göre Almanya önümüzdeki beş yıl içinde de Amerika, İngiltere, Fransa ve İspanya'dan daha yavaş büyüyecek. Bu süreç ülkede enflasyonun yükselmesine ve halkın alım gücünün düşmesine yol açtı. Yüksek maliyetle karşı karşıya kalan Alman şirketi uygun fiyatlı enerji ve daha elverişli düzenleyici ortam arayışıyla üretimlerini yurt dışına, özellikle de ABD ve Çin'e taşımaya başladı.
DÖNÜM NOKTASI UKRAYNA SAVAŞI
Artan enerji maliyetleri, enflasyon, düşen reel ücretler, azalan iç tüketim ve düşen dış ticaret arasında ülkenin tüm ekonomik temelleri sallanıyor gibi görünüyor. Bir zamanlar Avrupa'nın itici gücü olarak görülen Almanya’nın böylesine görülmedik bir krize sürüklenmesinde ABD’nin dayattığı küreselleşme ve neoliberal politikaların payı var elbette ama yine ABD’nin yanında Ukrayna savaşına müdahil olması bu çöküşte dönüm noktası oldu. Toparlanması güç bir krize giren Almanya savaş boyunca Ukrayna’ya 37 milyar avro aktardı.
Avrupa ve jeopolitik konularında Uzman Ricardo Martins’in “journal-neo.su” sitesinde yayımlanan “Almanya çöküyor: Ukrayna'daki çatışmanın ve iç siyasi krizin maliyeti” başlıklı yazısında “Şansölye Olaf Scholz umutsuz bir sorumluluktan kaçma çabasıyla Almanya'nın Ukrayna'ya yaptığı yardımları işaret ettiğini ve bu karmaşık krizin, Berlin'in Volodymyr Zelenskiy'yi destekleme yükümlülüğünün doğrudan bir sonucu olduğunu iddia ettiğini” aktarıyor.
ALMANYA ÇİN İLE REKABET EDEMEZ DURUMDA
Ricardo Martins, “Alman sanayisinin amiral gemisi ve 120 bin çalışanıyla en büyük sanayi işvereni olan Volkswagen'in üç fabrikasını kapatacağını açıklaması durumu daha da kötüleştirdi. Bunun sonucunda yaklaşık 20 bin kişi işten çıkarılacak, ücret maliyetlerinde %10'luk bir düşüş yaşanacak ve önümüzdeki iki yıl boyunca ücret artışları dondurulacaktır. Bu duyuru hükümetin düşüşünü hızlandıran son darbe oldu. Uzun zamandır korkulan sanayisizleşme hayaleti, Çin'in yüksek teknoloji endüstrisinin yükselişi ve Ukrayna'daki çatışma nedeniyle artık bir gerçeklik haline geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bugün Almanya otomobil sektörü Çin ile rekabet edemez durumda. The Economist’in “Almanya bir kez daha Avrupa'nın hasta adamı mı?” başlıklı yazısında “Geçen yıl iki ülke arasındaki ticaret 314 milyar dolara ulaştığı” belirtiliyor. Fakat gelinen aşamada “Alman otomobil üreticilerinin Çin'de pazar payı mücadelesini yerli rakiplerine karşı kaybettiği” ifade ediliyor.
Fransız latribune.fr sitesinde Grégoire Normand, Berlin'deki Hazine Bakanlığı'ndan ekonomist François Brunet’in şu sözlerini aktarıyor: “Alman ekonomisinin rekabet gücünü tehdit eden enerji fiyatlarındaki sürekli artıştır. Almanya'da elektrik fiyatlarının rakip ülkelere kıyasla çok daha yüksek olduğu söyleniyor.” Pictet bankacılık grubu ekonomisti Christopher Dembik La Tribune 'e yaptığı açıklamada “Dünya ticareti durma noktasında. Almanya, Avro Bölgesi'nde en fazla risk altında olan ekonomi" diyor.
KAPANAN ŞİRKETLER, İŞTEN ATILMALAR VE SANAYİSİZLEŞME
Alman ekonomisine ilişkin son rakamlar bize krizin boyutlarını gösteriyor. Philippe Crevel, lesfrancais.press sitesinde Alman şirketlerinin kapanması ve işten çıkarmalarla ilgili şu bilgileri ve rakamları veriyor: “Volkswagen’in yeniden yapılanması, esas olarak Çin'deki zayıf otomobil satışları nedeniyle üçüncü çeyrekte net kârın yıllık bazda %64 düştüğünün açıklanmasının ardından geldi. Geçtiğimiz şubat ayında ev aletleri üreticisi Miele, üretiminin bir kısmını Polonya'ya taşımayı planladı ve bu durum 125 yıllık aile şirketinin merkezi olan Kuzey Ren-Vestfalya'daki Gütersloh'ta 700 kişinin işini etkiledi. Otomotiv tedarikçisi Continental, 7 bin kişiyi işten çıkarıyor ve tesislerini kapatıyor. Fransız lastik üreticisi Michelin, Almanya'da bin 500 kişiyi işten çıkarıyor ve fabrikalarını kapatıyor. Temmuz ayında, bir başka Alman otomotiv tedarikçisi olan ZF Friedrichshafen, 2028 yılına kadar 14 bin kişiyi işten çıkaracağını duyurdu.” Crevel şöyle devam ediyor: “Fransız-Alman Ticaret ve Sanayi Odası (DIHK) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ankete katılan tüm şirketlerin üçte biri ve sanayi şirketlerinin beşte ikisi Almanya'daki yatırımlarını azaltmayı planlıyor. Sanayi şirketlerinin sadece %19'u mevcut durumlarını ' iyi ' olarak değerlendirirken, %35'i ' kötü ' olarak değerlendiriyor”. Yine, BASF bini Almanya’da olmak üzere 2 bin 600 işçiyi işten çıkaracağını duyurdu. Evonik, 2026’ya kadar 1500’ü Almanya’da olmak üzere 2 bin işçiyi işten çıkarmaya karar verdi. Aspirin üreticisi Bayer, bu yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 16.5 milyar avro zarar etti ve bunun sonucu olarak çok sayıda işçiyi işten çıkarmayı gündemine aldı.
İNGİLTERE VE FRANSA SAVAŞTA KARARLI ALMANYA TEMKİNLİ
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa Ukrayna savaşında ve Rusya’ya yaptırımlarda ABD’nin peşine takılmanın bedelini ödüyor. Daha da ödeyecekler gibi görünüyor. İngiltere ve Fransa Biden’ın uzun menzilli Storm Shadow füzelerinin Rusya’nın derinliklerine yönelik saldırılarda kullanılmasına yönelik itirazını geri çekmesinde önemli bir rol oynadılar. Le Figaro da 17 Kasım’da İngiltere ve Fransa’nın bu füzelerin Rusya’ya yönelik saldırılar için kullanılmasına onay verdiğini yazmış, ancak sonrasında bu iddialar gazeteden kaldırılmıştı. Ukrayna, çarşamba günü uzun menzilli bir seyir füzesi olan İngiliz yapımı Storm Shadow ile ilk kez Rusya'ya saldırı düzenledi. Rusya da buna karşılık Ukrayna’yı ilk kez kıtalararası balistik füzeyle vurdu.
Almanya ise bir bocalama içinde. Geçen hafta Başbakan Olaf Scholz iki yıl aradan sonra ilk kez Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü. Scholz, adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için Ukrayna ile müzakereler yapılması çağrısında bulundu.Scholz Ukrayna'daki savaşı kınadı ve Putin'i savaşı sona erdirmeye ve Rus birliklerini geri çekmeye çağırdı. Aynı zamanda Almanya'nın Ukrayna'nın yanında olduğunu ve Rusya'nın işgalci savaşına karşı savunmasında Ukrayna'yı desteklemeye devam edeceğini belirtti.
Scholz hükümeti, erken seçim öncesi AfD’yi yasaklamayı düşünüyor
Avrupa’da büyüyen Milliyetçi dalga Atlantikçi hükümetleri telaşlandırdı. Özellikle Fransa’da ortada halkın desteğini almış çoğunluğu temsil eden hükümetler de yok. Fransa’da azınlık hükümeti yıkılmanın arifesindeyken Almanya’da hükümet yıkılmış durumda. Her iki ülkedeki Atlantikçi yönetimler milliyetçi partilerin önünü kesme ve seçimlere katılmalarını engelleme çabasında.
Almanya 2-3 ay içinde erken seçime gidecek. Dağılan Sosyal Demokrat hükümet, ülkenin ikinci partisi durumuna gelen Almanya için Alternatif Partinin (AfD) yasaklanması için kollarını sıvadılar.
Global Research’ın aktardığına göre “ARD ve ZDF dahil olmak üzere Alman devlet medyasına göre AfD'nin yasaklanmasına ilişkin önerge 112 milletvekili tarafından imzalandı ve SPD'li Federal Meclis Başkanı Bärbel Bas 'a da iletildi. Yasaklama kararının kabul edilmesi halinde, Federal Meclis (Alman Parlamentosu), AfD'nin yasal olarak yasaklanıp yasaklanamayacağını belirleyecek olan Alman Anayasa Mahkemesi'nin de dahil olduğu bir prosedür başlatacaktır. Federal Meclis'in 733 sandalyeye sahip olduğu ve önergenin kabul edilmesi için salt çoğunluğa ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır. ‘Geleneksel’ Alman siyasi partileri bunu sadece AfD'nin daha fazla siyasi etki kazanmasını engellemenin değil, aynı zamanda ‘tartışmalı’ partiyi çok güçlenmeden etkisiz hale getirmenin de tek yolu olarak görüyor.”
AfD ATLANTİKÇİ MEDYANIN HEDEFİNDE
Kurulduğu günden bu yana “aşırı sağ” ve “faşist” olarak nitelendirilen AfD, Atlantikçi hükümetlerin başarısızlıkları nedeniyle bu yılın başlarında Almanya'nın en popüler ikinci partisi durumuna geldi. Anketlere göre AfD'ye olan destek şu anda %28'e yaklaşan CDU'nun hemen arkasında %20 civarında olduğu görülüyor. Atlantikçi ana akım medya AfD’ye karşı yoğun bir karalama kampanyası yürütüyor.
Courrierinternational’de durumu değerlendiren Marie Daoudal’ın “Almanya'daki erken seçimleri aşırı sağ mı kazanacak?” başlıklı yazısında “Alman basınına göre Sosyal Demokrat Olaf Scholz'un koalisyonunun düşmesi Almanya için Alternatif (AfD) için bir fırsat olabilir. Anketlerde önde giden Alman aşırı sağcı parti, şubat ayındaki erken seçimlerden yararlanarak etkisini güçlendirebilir” diyor ve Alman basınından alıntılar yapıyor. Bild: “koalisyonun dağılmasından sonra” yapılan ilk anketler “AfD'nin büyük kazanan olacağını” gösteriyor. Der Spiegel' in analizine göre aynı zamanda “Parlamento bu genel seçimlerin doğasında var olan bir başka tehlikeyle yüzleşmeye kendini hazırlamalı”. AfD ve BSW, popülariteleri artmaya devam ederse, Almanya'nın alt meclisindeki sandalyelerin üçte birini kazanabilir ve böylece bazı reformları engelleyebilecek bir konuma gelebilir.
AfD ANAHTAR PARTİ DURUMUNDA
Almanya’nın geleneksel partileri son yıllarda tek başına hükümet kurma çoğunluğuna sahip olamadılar. Ama sistemi koruyup kollamak için koalisyonlar yoluyla bir araya gelerek hükümetler kurdular. Dün CDU-SPD, bugün SPD, Yeşiller ve Liberaller. Fakat bu hükümetler istikrarlı yönetimler oluşturamadılar. Giderek büyüyen AfD artık anahtar parti durumuna geldi. Atlantikçilerin korkusu da bundan.
Global Research’de Drago Bosnic “CDU Milletvekili Marco Wanderwitz gibi birçok yasak destekçisi AfD'den ‘demokrasiyi kurtarmayı’ kendilerine şiar edinmiş durumda. Wanderwitz yerel seçimleri AfD'li bir siyasetçiye karşı kaybetmiş, bu nedenle AfD'nin artan gücünü sınırlayabilecek diğerleriyle birlikte çalışmaya çok istekli. Görünüşe göre bu kişiler arasında Yeşiller parlamento grubu lideri Till Steffen de var. 50 Yeşil üyenin AfD'nin yasaklanmasına yönelik önergeyi imzaladığını söylediğini” yazıyor.
Bosnic şu ifadeleri de kullandı: “Diğer Alman siyasetçilerin çoğu da bu fikri destekliyor ancak birçoğu bu önergenin kabul edilmesi halinde ‘Trump etkisinden’ korkuyor. Bazıları ‘daha iyi bir hız’ ve ‘mümkün olan en iyi anın beklenmesini’ öneriyor. Ancak AfD'nin tamamen yasaklanması tam tersi bir etki yaratabilir. Yasal işlemler yıllar sürebilir ve AfD yasaklama girişimlerini bir tür zulüm olarak kullanabilir. Tüm bunlar AfD'nin popülaritesini arttıracaktır, özellikle de Yüksek Mahkeme yasağın anayasaya aykırı olduğuna karar verirse ve bu kararın tamamen siyasi amaçlı olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlanırsa.”