Avrupa’ya karşı devrimci çıkış

Avrupa Birliği’ni (AB) anlamak için önce Avrupa jeopolitiğinin doğasını kavramalıyız. Bu kapsamda Yunanistan’ın kuruluş süreci çok iyi bir rehberdir. Yunanistan’ın doğuşu Avrupa’nın jeopolitik bir projesidir. Avrupa, Yunanistan’ı kurdurarak Asya ve Afrika ile arasında bir duvar çekmiştir. Avrupa’nın güneydoğu sınırı 1830’larda çizilmiş ve sabitlenmiştir.

EN KESKİN SINIR

Mora isyanını (1821) sözde değil, özde inceleyenler şu sonuca ulaşırlar: Mora’daki tüm Türk ve Müslümanlar katledilmiştir. Sadece Paskalya günü 15 bin Türk öldürülmüştür. Bu vahşeti sadece nefretle açıklayamayız. Bu bir siyasi projedir. Avrupa, Yunanistan’ı yaratarak güneydoğu sınırlarını emniyete almıştır. Daha o tarihlerde sadece siyasi sınırlarını değil, coğrafi, kültürel ve jeopolitik sınırlarını belirleyerek bu defteri kapatmıştır. Martin Bernal’in “Kara Athena” ve Justin McCarthy’nin “Ölüm ve Sürgün (Death and Exile)” adlı eserlerinde bu konu çok özlü olarak anlatılır.

MİNİ DÜNYA SAVAŞI

Navarin Deniz Muharebesi (1827) mini bir dünya savaşıdır. Amacı bağımsız bir Yunanistan kurmaktır. Bir tarafta İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları, diğer tarafta Osmanlı, Mısır ve Garp Ocakları (Tunus, Cezayir) donanmaları bulunmaktaydı. Savaş, ilan edilmeden baskın tarzında başladı. Hazırlıksız yakalanan Osmanlı donanmasının neredeyse tamamı imha edildi. İngiltere Kralı 4. George’nun söylemi tam bir ibret vesikasıydı: “Üç ülkenin donanması tesadüfen Navarin önünde buluştu. Saldırıdan haberim yoktu!” Hâlbuki Rus donanması Atlantik’i dolaşarak Ege’ye girmişti! Avrupa ortak bir proje için kenetlendi.

Ege adaları konusunda Batı her zaman acımasız olmuştur. Çünkü Asyalı bir gücün elinde kaldığı takdirde Avrupa güvenliğini tehdit edeceğini düşünmüştür. Yapılan her antlaşmada Batı, Ege adalarını Türk’ten koparmak için elinden geleni yapmıştır.

TÜRK’ÜN AVRUPA’DAKİ YERİ

Türkiye’nin Avrupa’daki konumunu en iyi açıklayan liderler Helmut Kohl ve Helmut Schmidt olmuştur. Söyledikleri bugün için de geçerlidir: “Türkiye’nin Avrupa jeopolitiğinde yeri yoktur. Aksi takdirde İran, Gürcistan, Suriye gibi ülkelerle komşu oluruz ki bu durum kabul edilemez! Ama tüketime yatkın genç nüfustan istifade etmeliyiz. Ayrıca Türkiye bizden uzaklaşırsa, Avrupa’ya ciddi bir rakip olur. Bir formül bulunmalı ve Türkiye Batı’nın yörüngesinde tutulmalıdır!” Bu sözlerin hepsi hayata geçirilmiştir. Gümrük Birliği bu politikanın bir yansımasıdır. ABD’nin temel politikası Türkiye’yi AB kapısına bağlayarak denetlemektir.

TÜRKİYE İLERLEME RAPORLARI

AB’nin 2015 ve 2016 Türkiye İlerleme Raporları baştan sona, tepeden tırnağa düşmanlık belgeleridir. Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını yansıtır. Bu belgelerde Türkiye’nin bütün ulusal çıkar alanlarına saldırı vardır. Bu saldırılarında Avrupa kendi hukukunu çiğnemekten bile çekinmiyor. AİHM’ye rağmen Ermeni Soykırım Yalanı savunulmaktadır. Ege’deki Yunan tecavüzlerinde bile Türkiye suçlanmaktadır. PKK’nın en etkili ve rahat propaganda yaptığı alan Avrupa Parlamentosu’nun koridor ve salonlarıdır. Belçika mahkemesi, “PKK’nın terör değil, silahlı mücadele yaptığına” hükmederek beraat kararları vermektedir. Avrupalı diplomatlar hem de TBMM içinde iç siyasete müdahale etmektedir. Avrupa ve PKK madeni bir paranın iki ayrı yüzüdür.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN TEPKİSİ

Son olarak AB’nin Türkiye’yi ekonomik yaptırım ile tehdit etmesi bardağı taşıran damla oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi son kerte çarpıcı: “Yıl sonuna kadar sabredip millete gidelim. Onların kullandığı ne kadar hain, maşa varsa hepsinin başını eziyoruz, ezeceğiz... Sen kimsin? Hemen karar verin! Bu milletin kaderi sizin elinizde değil! Terbiyesize bak! Senin her yerin yaptırım olsa ne yazar!”

Avrupa jeopolitik sınırlarını 1830’larda çizip mühürlemiştir. Burada Türkiye’ye yer yoktur. Türkiye tam üye olduğu gün AB dağılır. Türkiye düşmanlığını günlük yaşantısının bir parçası haline getiren emperyalist AB’ye karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışı, seçilen sözcükler tartışılsa bile, tam anlamıyla devrimci bir nitelik taşımaktadır.