Avukatlar Devrimi
Hukuk sistemi, var olan toplumsal sınıflar arasındaki güç ilişkilerinin belli bir noktada görece dengelenmesi sonucu kurumsallaşır. Fakat kriz dönemlerinde, uzlaşmaz toplumsal sınıflar arasındaki hassas denge bozulur.
Krizin derinleşmesi sonucu güç ilişkilerindeki çatışma sertleşerek hukuk zeminindeki ‘göreli uzlaşma’ ortadan kalkar, yargının askıya dahi alınması gündeme gelir.
Derinleşen kriz dönemlerinde, bütün siyasal ve kültürel yapılar, kurumlar alt üst olurken, siyasi mücadele hukuk mücadelesiyle iç içe geçer. Devrimin barometresinin yükselmesiyle hukuk, siyasetin mızrak başı olur.
Krizin bu anlarında hukukun sivrilmiş ucu, var olan toplumsal sistemin örtüsünü yırtar. Hukukun mızrağı, sistemi alt üst edecek kaldıraca dönüşür. Dünya, ters yüz olur.
Bütün yapıların, kurumların tepetaklak olduğu bu süreçte hukuk yalnızca rakip siyasi kuvvetlerin hak arayışlarında değil, toplumun genel halk kesimlerinin haklı hak arayışlarında da mücadele alanına dönüşür.
Toplumsal mücadelenin önlenemez devinimi, avukatları toplumun öncüsü haline getirir.
Modern dünyamızı şekillendiren İngiliz ve Fransız devrimlerinde avukatların başat rolü, bu olgunun kanıtıdır.
Neden tarihçilerin Fransız Devrimi’ni aynı zamanda Avukatlar Devrimi olarak tanımladıkları, bu bakış açısından bakıldığında anlam kazanır.
Fransız Devrimi’nin en radikal döneminde öne çıkan, devrime önderlik eden iki lider Robespierre ve Danton’un avukat olması tesadüf değildir. Fransız Devrimi’nin her keskin dönemecinde avukatların siyaset sahnesinde ilk sırayı alması çarpıcıdır.
JAKOBENİZMİN AVUKATLARI
Şüphesiz her toplumsal devrim, hukuk mücadelesiyle yükselmiştir. Var olan yasaların meşruluk sınırlarının ötesinde, yeni bir toplumsal sistem yaratma mücadelesinde, hukuk kendisini savaş alanının ortasında bulur.
Daha adil, özgür ve eşitlikçi anayasalar, bu hukuk mücadelesiyle, hukukun süngüsüyle insanlığın gündemine gelmiştir.
Avukatlar bu sürecin en etkili figürleri olarak yer almakla birlikte, Fransız Devrimi’ndeki gibi siyasal mücadelenin doğrudan liderleri haline gelmeleri benzersizdir. Fransız Devrimi’ni, onu kıta Avrupa’sındaki diğer burjuva devrimlerden ayıran radikal karakterini, bu olgu bağlamında tartışmak önemlidir.
İngiliz Devrimi’nin en radikal evresinde Cromwell ve damadı İreton gibi liderler doğrudan devrimci sınıfın, ticarete yönelik tarım yapan toprak sahiplerinin temsilcisiydi. İngiliz Devrimi’nde liderlik hiçbir zaman gentry ve yeoman sınıfının egemenliğinde başka toplumsal kesimin eline geçmedi.
Cromwell’i daha eşitlikçi taleplerle soldan eleştiren Eşitlikçiler Hareketi’nin lideri Albay Rainsborough’du. Devrimi, Cromwell’in ötesine taşımak isteyenler, devrimin Yeni Model Ordu’sunda görev yapan, görece farklı sınıfsal kökenlere sahip radikal askerlerdi.
1791 yılında Devrimi’nin ikinci yıl dönümünde kutlanan Federasyon Bayramı’nda, tüm gelişmeler ılımlı cumhuriyetçilerin ideallerindeki İngiltere’nin yolunu izlemekteydi. Anayasal monarşinin bayrağı altında, ordunun kumandanı reformcu general La Fayatte ile sömürgelerden deniz aşırı ticaret yapan büyük burjuvazi arasındaki ittifak bu dönemin belirgin özelliğiydi.
Başta Paris, Marsilya olmak üzere birçok vilayette reformları yetersiz bulan baldırıçıplakların ( Sans Culottes) komünlerde örgütlenip mücadele etmesi sonucu devrim radikalleşmişti.
Bu yükselen radikal halk hareketinin dalgaları, ılımlı kanadı temsil eden, özellikle köle ticaretiyle zenginleşmiş Bordeuax eyaletinin egemeni Gironden’leri süpürerek, Jakobenleri iktidara getirmişti.
Komünlerdeki gündelik işçilerin, zanaatkârların, işsizlerin temel hak ve özgürlüklerini dile getiren Jakobenlerin en belirgin özelliği, başta avukatlar olmak üzere doktor, gazeteci gibi serbest meslek sahibi kesimden gelmeleriydi.
Toplumun en geniş kesimlerinin demokratik eşitlik talepleri sonucu, Fransa’da ticaret ve imalat sanayii ile zenginleşen burjuvaziyi doğrudan temsil eden siyasi aktörler sahneden inerek, yerini geniş halk kesimlerini temsil eden radikal avukatlara bırakmıştı.
Böylelikle Kıta Avrupası’nın gördüğü, burjuva devriminin sınırlarını aşan en halkçı, demokratik ve eşitlikçi 1793 Anayasası gerçekleşebilmiştir.
DEVRİM, MERKEZÎLEŞME VE HUKUK SAVAŞI
Fransız Devrimi’nde avukatların devrimin dümenine geçmesi yalnızca radikal halk hareketiyle açıklanamaz. Hukuk tartışmasının ve avukatların nasıl bu denli belirleyici olduğunu anlamak için Eski Rejim’in yargı sistemine göz atılmalıdır.
16. yüzyılın ortalarından itibaren tüm monarşilerin tek bir amacı vardı: Aristokrasinin ayrıcalıklarına son vererek merkezîleşme projesini gerçekleştirmek. Merkezîleşmenin ilk ve zorunlu adımıysa, hukuksal birliği sağlamaktan geçmekteydi.
Eski Rejim Fransa’sının en belirgin özelliği, yargı sisteminin parçalanmışlığıydı. Mutlak monarşi tüm mutlaklık iddialarına rağmen, devrim öncesinde hiçbir zaman Tudor hanedanının İngiltere’de gerçekleştirdiği ölçüde hukuksal birliği sağlayamamıştı.
Fransız devrim tarihçisi Albert Soboul’un titiz çalışması sonucu gösterdiği üzere, devrimin arifesinde yaklaşık 360 ayrı yasal düzenleme söz konusuydu. Yargı sisteminde birliğini yaratamayan Fransız monarşisi, yamalı bohça gibi en kalabalık nüfusuyla Avrupa’nın ortasında merkezîleşme sancısı çekmekteydi.
İki yüz yıllık merkezîleşmenin önündeki en büyük engel, hukuksal ayrıcalıklarına sımsıkı sarılmış, aristokrasinin Parlamento’larıydı.
Buradaki can alıcı nokta, Fransa’nın neden İngiltere’den başka bir yol izlediğini göstermektedir.
İngiltere’de ortaya çıkan yeni sınıf iktisadi olarak zenginleşirken, Fransa’da burjuvazi siyasetle zenginleşme yoluna girmişti.
Ekonomik krizi aşmak için XII. Louis döneminde devlet makamlarının, özellikle Parlamento’daki yargıçlık görevlerinin parayla satışa çıkarılması, daha sonra IV. Henri döneminde bu makamların miras olarak devredilmesi, Fransız monarşisinin kaderini belirlemiştir.
Varlıklı aristokrasi Parlamento’daki makamları parselleyip merkezîleşmenin önüne dikilmesi karşısında, monarşi burjuvaziyle ittifak yaparak, bu devlet makamlarını burjuvazinin de satın alabilmesinin önünü açtı.
Ticaretle zenginleşen burjuvazi, İngiltere’deki burjuvazinin aksine, parasını ve enerjisini ticaret ve imalat sanayiine yatırmak yerine Parlamento’daki yargıçlık makamlarını satın almaya harcadı.
Parlamento’ların vergi koyma ve toplama hakları hem aristokrasi hem burjuvazi için zenginlik kaynağı olmuştu.
Marx, Fransız burjuvazisini, Fransız köylülerinin ensesine yapışmış asalak sınıf olarak tanımlarken, tam bu noktaya işaret etmiştir.
Özetle, monarşi-aristokrasi-burjuvazi arasındaki iki yüz yıllık sınıf çatışması, bu Parlamento’larda gerçekleşmişti. Fransa’daki sınıf savaşı, yargı sisteminin tüm hücrelerine kadar sirayet etmişti.
Hukuk, rakip sınıfların süngüsü haline geldikçe, avukatlar bu savaşın neferleri olmuştur. İki yüz yıllık siyasal mücadelenin sonunda gerek felsefi gerek pratik birikimleriyle avukatlar, devrimde bu derece belirleyici olabilmiştir.
Fransız monarşisinin iki yüzlük yıllık sancılı merkezîleşme projesinin Jakobenlerin iki yıllık iktidarında tamamlanmış olması çok önemlidir. Feodalizmin tüm kalıntıları ve aristokrasinin bütün hukuksal ayrılacakları bu radikal avukatların liderliğinde tarihin çöplüğüne süpürülmüştür.
BAROLARIN BİRLİĞİNİ SAVUNMAK
Son yirmi yılda Türkiye’de yargı sistemi, siyasi çatışmaların savaş alanı haline geldi. Özellikle FETÖ’nün kadrolaşmasıyla birlikte, yargı kurumlarındaki liyakat ilkesinin ortadan kaldırılmasıyla toplumun adalete olan güveni sarsıldı.
Bugünse Çoklu Baro Sistemi tartışmasının gündeme gelmesiyle baroların etnik ve dini temelde bölünmesinin önü açılarak, Baroların birliğinin parçalanması söz konusudur.
Bu birliğin parçalanması, hukuksal birliğin temelini de zayıflatacaktır. Böylelikle yüzyıllardır süren, devrimimizle nihayete erdirilmiş merkezîleşmenin ve hukuksal birliğin kazanımlarının dibinin oyulması tehlikesi kendisini göstermiştir.
Şüphesiz hiçbir meslek doğası gereği devrimci, ilerici olamaz. Sınıfsal ayrımın keskinleştiği kriz koşullarında etkin toplumsal kesimler kendi çıkarları açısından tavır aldıklarında dahi, bu tavır daha geniş kitlelerin çıkarıyla örtüşerek, bu kesimlerin ilerici cephede yer almasını sağlar.
Bugün getirilmek istenen sistem, siyasi ve hukuksal temelde etnik ve dini ayrışmayı gündeme getirirken, avukatların karşı çıkışı Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin, merkezîleşmenin ve hukuksal birliğin savunulmasına hizmet etmektedir.
Kriz koşullarında siyasi cepheler de alt üst olur, çatışan kuvvetler iç içe geçer. Dün kralcı subaylar Devrim ordusunda görev alırken, devrimci ordudan firar edenler karşı devrimci safa geçmişti.
Bugün Çoklu Baro sistemine karşı mücadelede yer yer sesi duyulan karşı devrimci sesler, avukatların mücadelesinin nesnel zeminini, cephesinin siyasi niteliğini değiştirmez.
Cumhuriyetin merkezi yapısını ve hukuksal birliğini savunan siyasi kuvvetlerin, avukatların mücadelesinde yer almasıyla, bu karşı devrimci sesler cepheden tasfiye edilir.
Kaldı ki bu sesler cüretini, 2002 yılında iktidarın gündeme getirdiği merkezîleşmeyi hedef alan Kamu Yönetimi tasarısından, bugünse Çoklu Baro önerisinden almaktadır.
Ayrıca avukatların mücadelesi değerlendirilirken, Kıdem Tazminatı Taslağı önerisinde görüldüğü gibi, kriz derinleştikçe toplumun geniş kesimlerinin hak mücadelelerinin gündeme geleceği ve avukatların tekrar öne çıkacakları gerçeği gözden kaçırılmamalıdır