Avustralya’da yeni hükümet sorunlara çözüm sunmuyor
Dünyaya hakim olan bir emperyalist ülkeler bloğu olduğu konusunda hemfikir isek, Avustralya’yı da artık bu grubun içinde düşünmemiz gerekiyor. Avustralya, bloğun yeni ve daha küçük bir katılımcısı olabilir; hatta ABD emperyalizminin Asya-Pasifik'teki bir uydusu da olabilir, ancak yine de bloğun bir parçası olarak şemaya uyuyor. Avustralya sermayesinin yönetici konumlardaki stratejistlerinin de meseleyi böyle kavradığını söyleyebiliriz.
Şimdi iktidardan düşen Ulusal-Liberal Koalisyon Hükümeti, seçimlerden önce savaş tamtamlarını çalmaya başlamıştı. Avustralya Savunma Bakanı Peter Dutton, seçim kampanyası sırasında Avustralyalılara, "Barışı korumanın tek yolu, savaşa hazırlanmak ve bir ülke olarak güçlü olmak, korkmamak, diz çökmemektir." diyerek bu retoriğe hız kazandırdı.
Peki, savaş tehdidi nereden geliyordu? Elbette ki Çin’den. Morrison hükümeti son yıllarda ABD ve İngiltere ile AUKUS güvenlik anlaşmasını imzaladı ve milyarlarca dolarlık savunma ve siber güvenlik harcaması sözü verdi. Bütün bunlar, “tehdide direnmek için” planlandı ya da daha doğrusu ABD emperyalizminin Çin'in bölgede ve küresel olarak yükselen bir ekonomik güç haline gelmesini “kontrol etme” ve durdurma stratejisini izlemek için.
YENİ HÜKÜMET DE AUKUS’ÇU
Ancak seçimleri kazanan Albanese'nin de Avustralya'nın Çin karşıtı stratejisini değiştirmesini beklemeyelim. Avustarlya İşçi Partisi, AUKUS anlaşmasını tamamen destekliyor ve Albanese, cumartesi günkü seçimlerden sadece üç gün sonra Tokyo'da yapılacak olan ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya'dan oluşan bir güvenlik grubu olan Quad’ın (Dörtlü’nün) ABD Başkanı Biden ile yapacağı toplantıya katılacağını daha seçimleri kazanmadan ilan etti. Çoğu analist, Biden'ın İşçi Partisi zaferiyle "elini rahatlayacağını" yazıp çizdi.
İşçi Partisi zaferi, emperyalist stratejistlerin yüzünü güldürse de, emekçi Avustralya halkının daha acil sorunları var. Seçimlerde üç gündem başlığı öne çıktı: Çoğu Avustralyalının imkanlarının ötesine geçen ev fiyatlarındaki büyük artış; fiyatların ücretlerden çok daha hızlı arttığı bir yerde keskin bir şekilde artan yaşam maliyeti; ve her zamankinden daha yıkıcı ısı dalgaları, kuraklık ve sel baskınlarıyla insanların hayatlarını etkileyen iklim değişikliği.
‘ŞANSLI ÜLKE’NİN SON DURUMU
Avustralya on yıllardır, durgunluk nedir bilmeyen bir ekonomi, insanların göç edip yeni ve müreffeh bir hayata başlayabilecekleri “şanslı ülke” olarak niteleniyordu. Ancak bunun değişmekte olduğuna dair işaretler, 2008-9 Büyük Durgunluğundan ve ardından 2020'deki COVID pandemisine kadar uzanan Uzun Buhran'dan beri var. Avustralya'da Büyük Durgunluğa kadar yılda kişi başına ortalama yıllık reel GSYİH yaklaşık yüzde 2 arttı. Fakat o zamandan beri kişi başına büyüme bu oranın ancak yarısına ulaştı.
Elbette bu, Büyük Durgunluk'tan bu yana neredeyse tüm büyük gelişmiş kapitalist ekonomilerde görülen bir olgudur ve nihayetinde "şanslı ülkeyi" de vurmuştur. Başka yerlerde olduğu gibi, ekonomik büyümedeki yavaşlama, üretken yatırım büyümesindeki yavaşlamayla ilişkili olarak açıklanabilir. Gerçekten de, Büyük Durgunluk'tan bu yana GSYİH'ye oranla yapılan yatırım keskin bir şekilde azaldı.
Reel GSYİH ve yatırım büyümesindeki yavaşlamanın arkasında ne yatıyor? Son yirmi yılda tüm büyük kapitalist ekonomiler için geçerli olan aynı neden: sermayenin düşen kârlılığı. Avustralya'nın mineraller, tarım ürünleri ve enerjideki kaynakları sömürmesi ve vasıflı işgücünün “serbestleştirilmiş” işgücü piyasalarıyla muazzam genişlemesinin önderlik ettiği 1980'lerden itibaren Avustralya sermayesinde kârlılığın büyük patlaması ve canlanması, 1990'ların sonlarında bocalamaya başladı. Ve 2010'a kadar olan emtia patlaması sırasında, Çin'den Avustralya emtialarına olan talebin etkisiyle kârlılıkta kısa bir artış olmasına rağmen, son on yılda kârlılıktaki düşüş devam etti. Diğer büyük kapitalist ekonomilerin çoğunun aksine karlılık hala 1960'ların Altın Çağındaki kadar yüksek ancak eğilim aşağı doğru.
ÇİN’E KILIÇ SALLAMAKTAKİ İRONİ
Koalisyon hükümetinin Çin'e karşı kılıç sallamasındaki ironi, Avustralya'nın son 25 yılın en hızlı büyüyen ekonomisi olan Çin'e yakınlığı nedeniyle "şanslı" olmasıydı. Bir yorumcunun belirttiği gibi: "Avustralya, bölgeye kaynak, tarımsal ürün ve hizmet ihraç ederek Çin ve Asya'nın uzun vadeli büyümesinden yararlanmak için benzersiz bir konuma sahipti. Ayrıca ekonomi, her yerden göç yoluyla vasıflı işgücü akışından ve ayrıca yatırım yapmak için kendi zenginlikleriyle gelen göçmenlerden yararlandı.”
Ve Avustralya, Çin'e yaptığı ihracata ve genel olarak dünya büyümesine büyük ölçüde bağımlı kalmaya devam ediyor. Salgına kadar Çin, ABD'yi geçerek Avustralya'daki en büyük yabancı yatırım kaynağıydı. Ancak Amerikan emperyalizminin stratejisi şimdi ekonomik gerçekliği geçersiz kılıyor.
EN ÖNEMLİ GÜNDEM ENFLASYON
Seçim kampanyası sırasında bütün iç meseleler, tüm kapitalist ekonomileri vuran yükselen enflasyon oranı etrafında dönüyordu. Şu anda ne hükümetten ne de muhalefetten herhangi bir çözüm gelmesi ufukta görünmüyor. Avustralya'da mal ve hizmet fiyatlarındaki enflasyon, ücretlerden çok daha hızlı artıyor. Yıllık enflasyon oranı şu anda yüzde 5,1 (21 yılın en yüksek seviyesi) ve daha da artmaya başladı. Ortalama ücretler ise sadece yüzde 2,4 artıyor. Yani reel ücretler onlarca yıldır görülmeyen bir oranda düşüyor.
ABD ve Avrupa'da olduğu gibi, yetkililerin buna getirdiği tek yanıt, Avustralya Merkez Bankası'nın (RBA) faiz oranlarını artırması ve ücret kısıtlaması çağrısı yapması. RBA şimdi on bir yıldan fazla bir süredir ilk kez faiz oranlarını (yüzde 0,25 ila 0,35 oranında) artırdı. Bu 2007'den bu yana bir seçim kampanyasının ortasında yapılan ilk faiz artırımı oldu.
Bu oranlardaki artışlar, milyonlarca Avustralyalının evini tehdit ediyor. Zira konut balonu çoktan şok edici boyutlara ulaşmıştı.
Avustralya, şu anda hane halkına düşen borçta dünyanın en borçluları arasında yer alıyor. UNSW'nin Şehir Vadeli İşlemleri Araştırma Merkezi'nde kıdemli bir araştırma görevlisi olan Chris Martin, Uluslararası Ödemeler Bankası'ndan alınan verilerin Avustralya hanelerine toplam kredinin yıllık GSYİH'nın yaklaşık yüzde 120'sine denk geldiğini gösterdiğini söyledi. 300 binden fazla Avustralyalı hesabın temerrüde düşme riski bulunuyor.
ARTAN İŞSİZLİK DÜŞEN KARLILIK
Manşetlerdeki işsizlik oranı, istihdamın pandemi çöküşünden henüz kurtulamadığı gerçeğini saklıyor. 2020'den önce istihdam her iki yılda bir yüzde 4,2 civarında büyüyordu, ancak o zamandan beri sadece yüzde 2,1 arttı. Yani aslında pandemiye kadar olan dönemdeki hızın yarısı kadar. Ayrıca, çalışma çağındaki nüfus da yerinde sayıyor. Avustralya sermayesi, özellikle göçmenlik kısıtlamaları net göçün genişlemesini durdurduğundan, iş gücü fazlası tükeniyor. Çalışma çağındaki insan havuzu ise neredeyse hiç büyümüyor.
Dolayısıyla Avustralya sermayesi, kârlılığı genişletmek ve artırmak için giderek artan bir şekilde verimlilik artışını artırmaya güvenmek zorundadır. Ancak yatırım büyümesi düşüyor ve verimlilik artışı düşüş eğiliminde.
DERİNLEŞEN İKLİM FELAKETİ
Ve hepsinden öte, küresel ısınma ve iklim değişikliği felaketi. Avustralya'da iklim değişikliği 21. yüzyılın başından beri kritik bir konu. Avustralya daha fazla aşırı sıcaklık ve daha uzun yangın mevsimleri yaşayacak. 2014 yılında, Meteoroloji Bürosu Avustralya'nın iklimi hakkında, Avustralya'nın sıcaklıklarındaki (özellikle gece sıcaklıklarındaki) önemli artış ve orman yangınları, kuraklık ve sellerin artan sıklığı da dahil olmak üzere hepsi iklim değişikliğiyle bağlantılı birkaç kilit noktayı vurgulayan bir rapor yayınladı. Son üç yılda rekor kıran orman yangınları ve sel olayları 500'den fazla insanı ve milyarlarca hayvanı öldürdü.
Avustralya ekonomisi yine de büyük ölçüde fosil yakıt ihracatına ve madencilik endüstrisinin gelişmesine bağımlı olmayı sürdürüyor. Yenilenemeyen fosil yakıtlar Avustralya'nın elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 85'ini oluşturuyor. Avustralya, dünya nüfusunun yalnızca 0,3'ü ile küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 1,3'ünü üreten, dünyanın kişi başına en fazla emisyon salan ülkelerinden biridir. İklim değişikliğine bu kadar maruz kalan bir ülke için Avustralya, kişi başına dünyanın en büyük emisyon salanlarından biri olmaya devam ediyor.
Çin ekonomisi ve bununla birlikte Avustralya'nın ihracatına olan talep yavaşladı. Durum ne olursa olsun, emperyalist blok Avustralya'nın Çin'den ayrılmasını istiyor. Yaşam maliyeti keskin bir şekilde artıyor; yükselen faiz oranları ciddi bir konut krizi riski taşıyor; ve küresel ısınma kontrolden çıkmış durumda. Buna ne eski hükümet ne de iktidara gelen İşçi Partisi veremiyor. Avustralya için işler iyiye değil, kötüye gidiyor.