Ayıbınızı temizleyin o halde...

27 Aralık 2017, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelişinin 98. yıldönümüydü. Bugünün anısına, 1936’dan beri gerçekleştirilen “Büyük Atatürk Koşusu”nun 82.si de aynı gün yapıldı. Her yıl olduğu gibi Atatürk’ün 1919’da karşılandığı Dikmen Keklikpınarı’ndan başlatılan 10.8 kilometrelik koşu, Öveçler-Balgat-Bahçelievler-Anıttepe-Tandoğan güzergâhıyla Ankara Garı’nda sonlandı. Başta kadınlar kategorisi birincisi Sebahat Akpınar olmak üzere, eski şampiyonların konuşmalarında, yarıştan çok “Atatürk” vurgusu öne çıktı. Geçmişin ünlü atletleri, bu yarışı “onur koşusu” olarak görüp, heyecanla katıldıklarını anlattılar. Keza her yaştan katılımcının formalarında da aynı mesaj göze çarptı.
***
2011 yılına kadar, Ankara’nın ana aksı olan Atatürk Bulvarı üzerinde(Meclis-Kızılay-Ulus) gerçekleşen ve bu sayede halkla bütünleşen yarış parkurunda, o yıl değişikliğe gidildi. Başka deyişle koşu güzergâhı insansızlaştırıldı, “Atatürk”ü çağrıştıran etkinlik halktan kaçırıldı! Açıklanan gerekçe komik hatta ayıptı: Trafiğin aksamasını önlemek... 75 yıl sonra bu müthiş kent sırrını ortaya çıkarıp anında çözüm üretmek, dönemin yetkililerine nasip olmuştu!
Başkent’te mebzul miktarda bulunan protokole dâhil zevat için yıllardır vırt-zırt yapılan trafik uygulaması; ülkenin kurucu lideri adına yılda 1 kez yapılan ve kent merkezindeki yolun tek şeridini, topu topu 15-20 dakika meşgul eden saygı koşusuna çok görülmüştü. Tıpkı, daha önce Harp Okulu öğrencilerinin yaz eğitimine gidişindeki geleneksel yürüyüşünün iptal edilmesi gibi, “vesayetten kurtulma hamlesi”nin icabı olsa gerekti bu “ileri demokratik” adım da...
***
Kararı alan Ankara Valisi Alaattin Yüksel’di. Dönemin AKP’li Spor Bakanı Suat Kılıç (nam-ı diğer Suat Abi), Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’ydi. Elbirliğiyle kotardılar. O günün “muhterem hocaefendi”sinin yolundan gidenlerin, siyasi iktidar mensuplarını kandırmaya(!) hız verdiği, gemi azıya aldıkları dönemdi. Ulusal bayram kutlamalarının bile resmen engellenme cüretinin gösterildiği günler, hatırlayınız.
Bunu anımsatma nedenim; dönemin bakanı ya da başbakanının bu ayıbın siyasi sorumluluğunu üstlenmeyecek, topu o günün “hizmet hareketi”, bugünün “hain terör örgütüne” atacakları konusundaki yaygın kanaate ortak olmamdır. Dikkat ettiyseniz adı “özerk” olan federasyon başkanları ve kurullarının adını bile anmıyorum, ne o günkü ne bugünkü... Onların, kurumsal sorumluluklarındaki bu yarışın parkuruna karar verebilecek dirayette olmadıklarını düşündüğümden elbette. Hem o günkünün hem bugünkünün... Hazin tabii...
***
Ne mutlu ki, 2017’nin sonlarında, herkesin ama hiç ummadıklarımızın bile “gizli” birer Atatürkçü olduğunu kendi seslerinden duyma, kendi klavyelerinden okuma imkânımız oldu. Şahsen, pek bahtiyarım!.. Siyasi erk sahiplerinin bu konuda samimi olduklarını kanıtlayacak adımları atmak için sabırsızlandıklarını düşünüyorum(!) Ufukta seçimler de gözükmüşken...
Mesela bu yıl, yoğun işleri nedeniyle fırsat bulamadıklarını düşündüğüm, Büyük Atatürk Koşusu güzergâhını eski şekline çevirmekle küçük bir adım atıp, samimiyetlerine olan inancımızı pekiştirebilirler pekâlâ... Neticede hepimiz Atatürkçüyüz madem aklın yolu bir, koşuya hakkını teslim etmeliyiz. Ha, sorun trafikse sakın dert etmeyin, sıkıştığında elbirliğiyle açıveririz!