Aynen

Deme efendim, ne olur, lütfen sürekli aynen deme. Ara sıra kullananlara değil, aynen demeden duramayanlara lafım. Sözlü sekiz bin; Çoyr Yazıtı’ndan alırsak yazılı bin üç yüz yıllık bir Türkçe var, sen de yabancısı değilsindir. Çağımızın vebası “aynen” dışında söylenebilecek bir sürü kelimen vardır. Ha, benim yok, bu kadar biliyorum diyorsan susman da önerilebilir. Aman celallenme! Kimsenin konuşma özgürlüğüne iliştiğimiz yok ama bir kelimelik insan, neden bunca konuşur, o da konuşma mıdır diye düşünmeli arada.

Son yıllarda müthiş biçimde yaygınlık kazanmış berbat bir kelimeden söz ediyorum evet; yerli yersiz her şeye aynen diyen insan iticiliğinden. Adama, kahve yaptım içer miyiz diyorsun, yapıştırıyor: Aynen! Bugün yağmur var, sıkı giyin, şemsiyeni al diye uyarıyorsun, ıslanmasın yazık; zımbalıyor: Aynen! Her şeye çok zam geldi diyorsun, politika konuşacaksın diyelim, çok gereksiz fakat olsun; bombalıyor kadın: Aynen!

Bir bataklığa dönüştü bunca görüp geçirmiş dilimiz. Fazladan bir tane olsun kelimen yok mu efendim: Katılıyorum de mesela, olur de; neden olmasın, ben de öyle düşünüyorum de; aynı fikirdeyim de, haklısın babacan de, doğru dedin ablam de; ablan kurban olsun sana, evet yavrum de; budur gülüm de, bana uyar de; hemen, derhal, emrin olur, başım üstüne de; başım gözüm üstüne de; yürür, gideri var, iyi ettin pehlivan de; tamam reis, olur ağam de; doğrusun koç de, bal gibi olur de, ponçik de, reçel de. Kısacası renk kat, ruh kat, şaka yap, canlandır dili. Ne dersen de ama aynen deme efendim, başka şey de! Fazladan bir satırlık deneyimin yok mu kendi dilinde!

Deme efendim, aynen deme. Ciltlerce sözlük var dilimizde. Üstesinden gelemediğin her tür cümlenin sonuna, müthiş bir buluş gibi iliştirme şu kelimeyi, ayıptır. Farkındayım, sen çok mu biliyorsun diyecek, kızacak, hatta üstten baktığımı söyleyeceksin. Sen kendini bunca alta layık görüyorsan sorun değil efendim. Sonuçta açık alanda kulaklıksız müzik dinleyen de sensin; telefon görüşmeni otobüste bağıra çağıra yapan da; sabah sigaranı açık havadasın diye yüzümüze gözümüze üfüren de...

Deme efendim, aynen deme! Önemli bir şey anlatıyorum, soruna çözüm arıyorum, dert var. Karşıdan bu kelime geldiği anda, en azından kendim için söyleyeyim, diyaloğun uzun süre devam edemeyeceğine karar veriyorum. Tüm hevesimle paylaştığım coşkunun, üzüntünün karşılığı bu beş harfli kelime olmamalı. Üzgünüm; bana biri her konuda olur olmaz aynen dediğinde açıkçası iki şey düşünüyorum: Ya geçiştirildiğimi ya da söylediklerimin asla anlaşılmayacağını. Dil, medeniyetin çekirdeği efendim, dil düşünce, içinde bulduğun hayatın zenginliği dil. Geniş, engin, rengârenk bir bahçe Türkçe: Refik Halid, Memduh Şevket, Ömer Seyfettin, Aziz Nesin, Nurullah Ataç, Nihad Sami, Agop Dilaçar, Sait Faik var dilimizde, daha kimler var! Ama sende bir tek aynen var...

Meninski 1680 yılına tarihliyor bu balçık kelimeyi. Dilimizdeki karşılığı “tıpkı”. Arapçada tibkan, ilginç olan şu ki tabak ile aynı kökten. Yani tencere ve kapağı gibi; birbirine tamı tamına uyan, aynısı olan. Aynen’in Arapça karşılığı aynan, gözle görüldüğü gibi demek. Zaten ayn kelimesi de göz anlamına gelmekte. Muayene de gözden geçirmek. Ayna, gözlerimizi gördüğümüz... Sadece göz değil, pınar da demek ayn. Göze nedir peki: Dere, su. Yaşar Kemal’den bileceksin; Savrun Gözesi’nde, suyun başında az nöbet beklememiştir küçük bir çocukken rahmetli. Çeşm Farsça göz demek efendim, çeşme de su akan yerin adı. Yazıya devam ediyorum çeşm-i siyahım.

Tasavvufta ayn, bir şeyin özü, hakikati, kökü anlamındadır. Ayn o şeyin temeli; hakikatinin kendisi. Biz o hakikatin gerçek önemini bilemeyiz; ancak o şey bir yerde belirince onun bizdeki yansımalarını (ayna diyor yani) fark ederiz. Bildiğimiz, o şeyin aynısının bilgisi değil, şeyin bizdeki izdüşümüdür. Marcel Proust’a bırakayım, daha iyi anlatsın: “Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.” Çoğulu da ayan’dır ayn kelimesinin. Muhyiddin Abdal’ın nefis şiirinde geçer: “Ayan nedir pinhan nedir / Nişan nedir şimdi bildim.”

Ayn’iyat katipliği, mal müdürlüğü anlamı da var! Nasıl oluyor acaba? Murdar mal anlamına gelen ayn-i necis deyiminden açıklayabilirim; yani göze murdar görünen... Yine göz geliyor dayanıyor işin içine gözüm! İşimize dönelim.

Deme efendim, aynen deme. Herkes herkesle bunca aynı olmak zorunda değil, benzemek yerine farklılığı dene, yeni bakış açıları kazan; konuştuğun dili derine doğru kazı biraz, bak neler çıkacak karşına. Yalnız başına in dehlize. Edip Cansever ne demişti unutma, insan yalnız çıktığı yollardan hep iyi haberlerle döner. Çıkar şu samimiyetsiz kelimeyi hayatından! Virüs gibi oradan oraya yayılıyor, unut... Deme efendim, aynen deme! Leylâ Erbil var, Adalet Ağaoğlu var, Sevgi Soysal var, Melih Cevdet Anday var, Bilge Karasu var, Kemal Bilbaşar var, Tarık Dursun K var, sende neden sadece aynen var!

Aynen batağının zengin sürümü “aynen öyle”, berbat hali “sıkıntı var”, “sıkıntı yok”; bir de zar zor söylenebilen üç kelime arasına papyon gibi iliştirilen Allahsız “hani” var dilimizde. Bunlara da bir ara değinmeli. Ortalık karmakarışık sen küçük işlere uğraşıyorsun Caymaz diye düşünme. Büyükler, hep bu küçük işlerden türeme!