Aziz Yıldırım kaşınıyor mu?
Aaahhh insanlaaarrr... Biraz etraflarına akıl süzgeciyle bakabilseler... Biraz kendilerini dışardan görebilseler... Meydanı boş bulunca kontrolden çıkan davranışlarını dizginleyebilseler... Dalkavuklarının yüzde biri kadar doğru dürüst insana, etraflarında yer ve de kulak verebilseler... Egolarına gem vurabilseler, hep ben, hep bana demeseler...
Ama olmuyor, olamıyor. Ders alınmayınca, tekerrür kaçınılmaz oluyor. Oysa, bu klasik tuzaklar, tarihte nicelerinin yaşamına, daha şanslı olanlarınsa kariyerine mâl oldu şimdiye dek...
Bir yıl bile geçmedi; Galatasaray'ın, kendi yürüyen tekerine çomak sokup arabayı devirmesinin üstünden. Üstelik Ünal Aysal bu fahiş hatasıyla, şampiyonluğu altın tepside Fenerbahçe'ye sundu. Şimdi, bunu en iyi bilmesi gereken Fenerbahçe, aynı gafletin içinde.
Her şey yolunda giderken arıza çıkarmak, habbeyi kubbe yapıp işleri arapsaçına çevirmekle meşguller. Ne demiştik Galatasaray için, "rakibi bile, bu kötülüğü yapamazdı kendisine"... Bu kez aynı şeyler Fenerbahçe için geçerli.
Geçen sezonun şampiyonu Fenerbahçe'nin hocası Ersun Yanal, başkan Aziz Yıldırım'ın baskıları ve itibarsızlaştırma girişimleri karşısında, sezonun başlamasına 3 hafta kala istifa etti. Yönetim de istifasını derhal kabul etti. Oysa yakın geçmişte yaşanan benzeri olayda, Aykut Kocaman'ın istifasını geri aldırmak için uzunca bir bekleme süreci yeğlenmişti.
Anlaşılıyor ki, Fenerbahçe yönetimi Yanal'dan kurtulmak için bu fırsatı kaçırmak istemedi. Peki, ne uğruna oluyor bu gelişmeler? Aziz Yıldırım'ın despotik yönetim anlayışının gereği olarak... Onun biricik egosu tatmin olsun, gösterisi yarım kalmasın, cümle âlem gücünü, egemenliğini görsün diye elbette.
Geçtiğimiz sezon başını hatırlayalım. Kocaman'ın yerine geçecek "doğru" teknik adama karar vermek hiç de kolay olmamış, yapılan titiz seçime rağmen yeni sezon endişeyle, bilinmezliklerle, acabalarla başlamıştı. Şimdi, o "acaba"lardan şampiyonluk çıkaran hocadan kurtulmanın peşinde Fenerbahçe yönetimi.
Sırası mı? Hiç değil! Çelişkiler, kopmayı gerektirecek kadar uzlaşmaz mı? Hiç değil! Eee, o halde neyin fantezisi bu Aziz Bey?.. Sen bu güç gösterilerini, kendi işyerinde yap şartsa, evinde yap; bedelini de kendin öde manen-maddeten...
Zeki Rıza'ların, Yavuz İsmet'lerin, Lefter'lerin, Cihat'ların, Deringör'lerin, bu dünyaya gelmiş geçmiş on milyonlarca Fenerli'nin 107 yıllık sevgilisi, değerlisi senin oyuncağın mı? Senin canın yanmayacak tabii işler yolunda gitmezse, ceketini alıp gideceksin sonunda... Yok öyle yağma! Seni oraya seçtilerse, kulübün tapusunu vermediler.
Yeri geldi; zulmün, kumpasın, yobazların karşısındaki duruşunu alkışladık, destekledik. Ama saçmalıklarının karşısına da dikiliriz elbet. Teknik direktör kulübün çalışanıysa, şahsının kölesi değil herhalde... Senin sınıfsal kökenin zaten bize uymaz da, bu tavırların iyice can sıkar!
Hocayı kapının dışına çıkarıp toplantı yaptığı futbolcular adına 2 kaptan, kaleci Volkan'la cemaatçi Emre, yeni hoca olarak İsmail Kartal'ı önermişler. Futbolcular cin gibidir, dengeleri kuyumcu terazisinin hassasiyetiyle tartarlar, gücün, güçlünün yanında olurlar falan... Bak, bugün de senin kulağını okşayan bir öneride bulunmuşlar. Tehlikenin farkında mısın Aziz Bey?..
VATANDAŞA ŞAHİN, KULÜPLERE SERÇE...
TBMM'de görüşülen Torba Yasa Tasarısı'nda yer alan hüküm uyarınca;
"Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve özerk spor federasyonlarına tescil edilmiş olan ve Türkiye'de sportif alanda faaliyette bulunan spor kulüpleri, SGK ile Maliye'ye olan borçlarını ikişer aylık dönemler halinde azami 42 eşit taksitte ödeyebilecek."
Kulüpler adına, "Yetmez ama evet"i yapıştırmanın tam sırası! Şöyle ki; kulüp borçları tamamen affedilse daha iyi olurdu şüphesiz(!) Böylece kasada kalan paralar, tapon yabancılara, onların menacerlerine, kimi yöneticilere falan savurmak için kaynak oluştururdu.
O olamıyorsa, ikişer yıllık dönemler halinde ve 842 eşit taksitte ödenmesi sağlanabilirdi ki, ferahlayan kulüplerimiz sık sık dünya şampiyonu olabilsinler. Alacaklı, "malı deniz" olan devlet nasılsa... (Tabii bu sözlerimiz, futbol savurganı kulüplere.)
"O"NU TERCİH ETTİLER...
Hangi siyasetçi, sıradan vatandaşa, yumruk-tekme-tokat girişebilecek kapasitededir?
Kim, tanımadığı ama sinirlendiği birisine, ilk ağızda "İsrail dölü" demeyi akıl eder? Mesela sizin aklınıza gelir mi?
Son dönemde, "Büyük Hırsız" denilince, hemen aklınıza kim geliyor?
Cinayetlerin masum kurbanlarını lanetleyip, katilleri kutsayan, cesaretlendiren birisini hatırlıyor musunuz?
En pişkin kim, yalanları defalarca yüzüne vurulan?
İkiyüzlülüğün, açgözlülüğün, cehaletin timsali; talanın, peşkeşin ustası?..
Kendilerine mi benzettiler, ideallerini mi gördüler şahsında, yoksa çok affedersiniz(!) biraz mazoşistler mi bilemiyorum.
Ama, "O"nu layık gördüler!