Badireli bir döneme girerken

Türkiye, hem tuzakların, hem de bu tuzakları boşa çıkarma olanaklarının arttığı bir döneme giriyor. Böyle dönemlerde iktidarın niteliği daha yaşamsal bir önem kazanır. Tuzaklara eşbaşkanlık yapan, uygulanmalarına alet olan ya da yalpalayarak tuzakların dümen suyuna savrulan iktidarların hepsi, artık her zamankinden daha tehlikeli hale gelir. Böyle dönemlerde, ülkeyi bu mayınlı sulardan düze çıkarmanın bilgi ve iradesi, bir iktidarın sahip olması gereken en önemli niteliktir. 

KENDİLİĞİNDEN BİR ÇÖZÜM YOKTUR 

Ülkemizde karşı devrim, bir dağılma ve çözülme sürecine girmiştir. Her dönemeçte, üstesinden gelmekte zorlandığı yeni sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ama Türkiye’nin iktidara yürüdüğü çıplak gözle görülen örgütlü bir seçeneğinin yokluğunda, bu dağılma ve çözülme kendiliğinden bir sonuç vermez. Altı ayda ya da senede bir yeni yama ve payanda formülleri türetilerek, ülke yeni tuzakların içine çekilir.  

Ülkemizde karşı devrimin gerileme sürecine girmesi, halkın mücadelesinin bir sonucudur. Dönüm noktası Haziran Direnişidir. Ama aynı zamanda karşı devrimin kaynağında yatan emperyalist sistemin dünya çapında gerileme sürecine girmesinin de bu dönüm noktasının oluşmasında önemli bir katkısı söz konusudur. Bugün gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan bu olumlu koşullardan milli bir iktidarın kurulmasına yönelik kalıcı sonuçların elde edilmesi yaşamsal bir öneme sahiptir. Kalıcı mevziler elde etmek, kuşkusuz her mücadelenin somut hedefidir. Ancak emperyalist sistemin yeni maceralarına gebe olan bir döneme girdiğimiz koşullarda, bu hedef çok daha değerli hale gelmektedir.  

ABD’NİN GÜVENLİK KAVRAMINDAKİ DEĞİŞİM  

ABD, Obama’yla birlikte “güvenlik kavramı”nda önemli değişiklikler yaptı. Eşzamanlı olarak sürdürebileceği savaş sayısını “iki buçuk ülke”den “bir buçuğa” indirirken, aynı zamanda başkalarını kendi adına savaştırma ilkesini öne çıkardı. Buna koşut olarak, özel kuvvetler dünya jandarmalığında Amerika’nın esas aracı haline geitirildi. Bu değişikliklerin ardında yatan, Amerika’nın açık savaşlarda uğradığı başarısızlıkların yanı sıra, küresel krizin ABD üstündeki ağır ekonomik baskısıydı. Güvenlik kavramındaki bu değişiklik, ABD’nin gerilemesini ve yeniden toparlanmayı sağlayana kadar hedef küçültmesini yansıtmaktaydı. 

Bu değişim aynı zamanda ABD’nin “yumuşak güç” kullanımında da bazı değişiklikleri beraberinde getirdi. Çünkü “benim yanımda yer almayan düşmanımdır” siyaseti uygulanamaz hale gelmişti. Daha önce yalnızca dışarıdan baskı uyguladığı bazı “düşman ülke”lerle bir “al-ver” ilişkisini olanaklı kılacak kanalları açmanın artık zamanıydı. Üstelik tek tek ülkelerde yalnızca iktidar üstünde odaklanmayı bırakıp, içinden kendisi için yararlı araçların oluşturulabileceği ve muhalefeti de kapsayan daha geniş bir ilişkiler ağı oluşturmak da gerekli hale gelmişti. Bütün bunlar, ABD’nin dünyadaki gelişmelere yön verebilecek bir konuma yeniden kavuşturulmasını hedeflemekteydi. 

Önümüzdeki dönem maceracı bir çizgiye mi gebe?  

Obama tarafından uygulanan bu siyasetin ABD egemen sınıfları açısından doyurucu sonuçlar vermediği açıktır. Üstelik bu dönemde hem siyasal, hem de askeri düzlemde Ezilen-Gelişen Dünya yeni bir seçenek yaratmada ABD’nin “beklentilerini” aşan bir ilerleme kaydetmiştir. Obama’nın döneminin sona ermesiyle, ABD’nin güvenlik kavramında yeniden değişikliğe gitmesi ve daha maceracı bir çizgi izlemeye başlaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.  

Ülkemizdeki bölünme sürecinin PKK’nin iktidara ortak edilmesiyle yeni bir aşamaya sokulması, Kuzey Irak’ta “Kürdistan”ın ilan edilmesi, ABD’nin bölgemizde yeni maceracı girişimlerde bulunması, ülkemizde derinleşmekte olan ekonomik krizin ABD tarafından daha etkin bir baskı aracı olarak kullanılması, önümüzdeki dönem Amerikan hedefleri açısından hesaba katılması gereken ögelerdir.  

BOŞA GİTMEYECEK YEGÂNE OY  

Bu koşullar 7 Haziran seçimlerini ülkemiz için herhangi bir seçimden çok daha önemli hale getirmektedir. Bu seçimler Türkiye’nin iktidara yürüyen örgütlü seçeneğini ortaya çıkarmak için kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Seçimlerin ülkemiz, bölgemiz ve dünyanın geleceğini en çok etkileyecek olan sonucu, “Türkiye’nin Seçeneği”ni somut, gözle görülür, elle tutulur hale getirmesi olacaktır. Tek başına bu bile ülkemize yönelik tuzaklar açısından caydırıcı bir rol oynayacaktır. Onun için 7 Haziran seçimlerinde boşa gitmeyecek yegane oy, Vatan Partisine verilecek olan oydur.