Bağlaşık küfürbazlar
Ulusalcılık, küreselcilik ile güreş tutan dünya görüşü.
Küreselleşme, tekerlek icat edildiğinden beri mesafelerin kısalması nedeniyle küçülen dünya olayına yeni ad oldu. Küreselcilik ideolojisi, işte bu olayın ‘reddedilemez gerçek’liğine yaslanıp insanlığın kafasına çuval gibi geçirilmeye çalışıldı. Buna itirazlar, hemen neredeyse anında yükseldi. Bizim memlekette itirazların toplu adı ulusalcılık oldu. Kısa sürede öyle yaygınlaştı ki, bu duruşa kah Amerikan düşmanlığı denip saldırıldı, kah şovenizm denip karartma uygulandı, kah terör örgütlenmesi denip vuruldu.
Yazılıp söylenenlere bakınca ulusalcılığa küfürler üç maddede toplanıyor:
Asimilasyon, inkar, imhacılık; yani ırkçılık, faşistlik, şovenlik.
Darbecilik, askercilik, vesayetçilik.
İçe kapanmacılık, dünyaya sırtını dönmek; 1930’lar takıntısı.
AMACINI GİZLEYEN ETNİKÇİLİK
Birinci küfür etnik milliyetçi gericilikten geliyor. Bu küfürcüler, ulusal devlet örgütlenmesine karşı etnik topluluklara kimlik - bölgelere özerklik statüsü verilsin istiyor. Derdi, siyasal sistemin kurucu unsurunda değişiklik. Dinci cenah da, dinsel – mezhepsel topluluklara statü verilmesini düşlüyor. Böylece devleti ulusal değil milliyetler - cemaatler devleti yapma hedefinde birleşiyorlar.
Ulusalcılık, bu özlemleri gericilik sayıyor. Bu siyasetin Osmanlı’da kaldığını, feodalizm diriltilemeyeceğine göre, bu eskiye rağbeti tarihsel gericilik diye görüyor. Etnik –dinsellerin varlığını inkar da imha da etmiyor, sosyal-kültürel varlıklarını kabul ederken yalnızca “siyasal olarak yetkilendirilemezler” diyor. Ulusalcılık, asimilasyonu bir politika olarak benimsemiyor; sosyal-kültürel varlıklar olarak geliştirilsinler görüşünde. Faşistlik, günümüzde herkesin birbirine savurduğu anlamını yitirmiş kof bir küfür, üstünde durulacak yanı yok. Irkçılık, tartışma sosyal – kültürel değil siyasal olduğu için içi boş küfür olarak hakaret mertebesinde kalıyor. Şovenlik suçlaması ise belli ki ulus fikrinin savunulmasından kaynaklanıyor, ama bağlamı kaymış durumda. Şovenlik nedensiz biçimde kendi ülkesinin ya da ırkının diğerlerinden üstün olduğu inancı demek. Oysa burada ülkeler arası bir tartışma yok. Bir ırkın savunması da yok. Tam tersine farklı etnik kökenlerden yurttaşların oluşturduğu siyasal ulusal birlik yapısı savunuluyor. Kısacası bu küfürbaz kendi amacını söylemekten aciz. Gerçek amaçlarının ne olduğunu söyleyebilseler, küfürden medet ummayacaklar.
NALINCI KESERİ DİNCİLİK
İkinci küfür dinci gericilikten geliyor. 12 Eylül darbesi kendilerini beslememiş gibi, 28 Şubat darbesinden dem vuruyorlar. Türk silahlı Kuvvetleri’ni laik-Atatürk Cumhuriyeti’nin savunucusu olarak görüp çok eskiden beri düşmanları ilan etmişler.
Elbette laik-Atatürk milliyetçiliği ile ilişkisini kesmiş, kendilerinin gücü haline gelmiş bir darbeci – askerci - vesayetçi manzarayla hiçbir sorunları yok. Bu gruptaki küfürler demokratlığın değil, iktidarı bir bütün olarak kendi ellerine geçirme gayretinin ürünü. Önce kamu yönetimi içinde bürokratik kadroların vesayeti vardı, ulusalcı laik kadrolar boşaltılınca bitti. Sonra ordunun vesayeti vardı, o da ordunun patronluğu ele geçirilince bitti. Nihayet yargının vesayeti hukuka değil siyasal iktidara dayanan kendi HSYK’sını yaratma mücadelesiyle halledildi. Demek ki ulusalcılığa yönelik bu küfürler ulusalcı dünya görüşünün özellikleriyle değil, kendi iktidarının yollarını açma sorunuyla ilgili. Nitekim, Mısır’da aynı usullerle yaşanan Mübarek’in devrilişine devrim, İhvan Mursi’nin devrilişine darbe dediler. Olayları ‘demokratik değerler’e değil kendi amaçlarına göre tanımladıklarını gösterdiler.
YENİ BOYUNDURUK KÜRESELCİLİK
Üçüncü küfür, küreselcilerden geliyor. Bunlar sağlı sollu neoliberaller. Sosyalistlikten dem vuran bazılarıyla, etnikçilerle, Türkiye’yi dünya markası yapacağını söyleyen dincilerle birlikteler. Küreselciler, ulusal üretim ve bölüşüm mekanizmalarının tümüyle küresel piyasalara çıpalamamız gerektiğini söylediler. Sanayi ve tarıma destekleri kaldırmamızı, özelleştirme, fiyat reformu, ticari serbestleşme yapmamızı, bütçe disiplinine sarılmamızı… yapısal uyum sağlamamızı istediler. Neye, nereye uyum? Küresel ekonomiye. Yani devleşmiş tekellerin isteklerine, bunların vurucu gücü küresel militarizme, bunların besle(n)diği küresel mali piyasalara…
Ulusalcılık “küresele uyum, şu bildiğimiz emperyalizmin boyunduruğunu kabuldür” dediği için “içe kapanmacı” ilan edildi. Gön, yufka yerinden delinir sözündeki gibi, boyunduruk yerelde - küreselde değil, ancak ulusalda kırılır dediği anda da çıkış yolunu gösterdi. Küfür bağlaşımındaki öfke başka şeyden değil, bundan!