Balçığı tükenmeyen ihanet!..
“Boş verin kime, niçin hizmet ettiklerini!.. Boş verin kimin kuklası olduklarını!..
Kalıplaşmış üçbeş cümleyle günü kurtarmaya çalışan kültürsüz, altyapısız o pejmürdeler kendi iradeleriyle hareket etmiyorlar çünkü!..
Cumhuriyetin kuruluş mücadelesinin, küçük beyinlerine sığacağını sanmıyorum çünkü!..
O zavallıların bu ülkeyi sevdiklerine de zerre kadar inanmıyorum...
Derin siyasi güçlerle uluslararası lobilerin finanse ettiği toplum mühendisliğinin köhne laboratuvarlarında yetişmiş onlar!..
Devir onların devri... Yandaş gazetelerde ve televizyonlarda hepsinin üstlendiği tek bir misyon var; cumhuriyetin kurumlarını olabildiğince erozyona uğratmak, Atatürk’ü olabildiğince yıpratmak!..
Oysa nafile bir çaba içindeler... Ne sırtlarını dayadıkları karton duvarların, ne karanlık işbirlikçilerinin ne de pis kalemlerine kirli mürekkep taşıyan taşeronların bir katkısı olacak onlara!..
Debelendikçe debelenecekler!.. Kudurdukça kuduracaklar!.
Salyaları kalemlerinden süzülürken iftiralarının içinde boğulacaklar her zaman!..
İçinde çırpındıkları karanlık balçık, Aydınlanma Devrimi’ni zerre kadar kirletemeyecek!..
Büyük devrimcinin en büyük eserini çökertmek için zırvaladıkları her anda, cumhuriyetin milyonlarca evladı çıkacak karşılarına!..
Ruj bulaşmış kusmuklarını ekranlardan saçan “yalı” dansözleri ve alkolden süngere dönmüş beyinleriyle Büyük Önder’e saldıranlara sokaktaki köpekler bile acıyarak bakacak!..
Kim bunlar peki?.. Kim Atatürk’e saldıranlar?..
Birey olamamış figüran müritler!..
Karanlık hücrelere bağlı paslı zincirlerinden, yağmur suyu damlayan kuryeler!..
Yetenekleriyle değil, çirkeflikleriyle şöhret isteyen Cumhuriyet düşmanları!..
“Beyaz” ekranlardan kara çalan, liboşluk kölesi, tetikçi asker kaçakları!..
İşbirlikçiliğe önderlik eden junior müritler!..
Otobüslerde, “erkekçe” pozlarında fordculuk dersleri veren ve bugünlerde de gazilere utanmazca saldıranlar!..
Babaların kucağında, gazete köşelerine oturtulan limonata liboşları!..
İki kadın memesine (!) memleketi satmaya hazır olan , çıkarcılık uğruna liboşluğu “al(t)tan” alan ahlaksızlar!..
Ve de kiralık nallarıyla televizyonlarda kişneyen bunamış Truva kısrakları!..
6 YIL SONRA KİN BATAKLIĞI!..
Yukarıdaki satırları, 10 Kasım 2011 tarihli Aydınlık’ta, “Atatürk’e kimler saldırıyor” başlığı altındaki yazımdan aldım...
“6 yıl önce neler yazmışız meğer” dersem biliyorum ki anlamsız kalacak... Çünkü bu ülkede Cumhuriyete ihanetle Atatürk’e düşmanlık aynı Truva yollarında, aynı hızla, üstelik bataklıklara gire- çıka ilerlemeye devam ediyor... Hem de çamura bulanarak, hem de çamur sıçratarak!..
Yarın 10 Kasım... Gazi’nin ebediyete intikalinin üzerinden 79 yıl geçmiş...
Bakınız, 6 yıl önce bu köşeden yansıyan isyanımızı anlatan satırlara ve bugünlerde, o satırlardakilerin bin katı öfkeye yol açan günümüzdeki ahlaksız ihanetlere...
Peki; 6 yılda neler mi oldu bu güzelim ülkede?.. Hangi yıkımlar, karanlıklar, zalimlikler, gafletler, dalaletler ve ihanetler sergilendi Gazi’nin emaneti bu rejimde?..
Ne yazık ki, ihanet Kurtuluş Savaşı öncesindeki işbirlikçi kuşatmadan çok daha fazla büyüdü, alçaklık inanılmaz ölçüde zirve yaptı...
Ve ne yazık ki Atatürk’e saldırılar pervasız ahlaksızların çabalarıyla iğrenç biçimde büyüdü, kara iftiralar televizyon ekranlarından çamur deryası gibi aktı, konferans adı altındaki kin pazarlarında mezata düştü çirkeflik!!!
Üstelik ne acıdır ki, artık devletin tepesinde verilen kokteyllere sığınıyor, “tarihçi” kılığındaki derin iftiracı küfürbazlarla, dondurmacı kılıklı şizofren taarruz müritleri!..
Ve her zamanki gibi, yani Ali Kemal dönekliğinin cumhuriyeti engellemeye çalıştığı ilk günden bu yana, ihanet, gazete köşelerinden balçık gibi süzülmeye devam ediyor ve Atatürk’e düşmanlık, iftira, küfür zırvalığı “köşe” denilen kiralık hücrelerden eksilmiyor!!!
YARIN ANITKABİR'E
Evet; bakmayınız bugünlerde Atatürkçülük oynayanlara...
Toplumdaki refleksleri görerek Atatürk’e sarılmaya çalışan siyaset kurumlarının ikiyüzlü takiye övgülerine sakın ola inanmayın...
Bu sahte övgüler yalnızca siyaset rantına hizmet eden zavallıca kandırmacalar değil, aynı zamanda gücü ve etkisi hiç tükenmeyen bir “deha”ya karşı yenilginin bir kez daha dışa vurumudur...
Çünkü biliniyor ki; kabri her yıl en az 8 milyon insan tarafından ziyaret edilen Atatürk’ten başka bir devlet kurucusu yoktur bu dünyada...
Ve biliniyor ki; bedeni ebediyete intikal etse de, yaydığı ışığın, enerjinin ve umudun milyonlarca insana 79 yıldır “pusula” gibi yön gösterdiği bir başka siyasi “önder” daha gelmemiştir bu dünyaya...
Dünya üzerinde gericilikten siyasal çöküntülere, diplomasi skandallarından iç savaş kargaşasına kadar insanlığı vuran her olgu, yalnızca bir askeri dehanın değil, Atatürk’ün büyük siyasi iradesinin de nasıl vazgeçilmez bir “rehber” olduğunu haykırmaya devam ediyor...
Unutmayınız; tüm yıkma çabaları ve tüm ihanetlere rağmen, Atatürk’ün bu ülkeye bıraktığı laik cumhuriyetten ve ışığı sönmeyen pusulasından başka birşeyi kalmadı bu milletin...
İşte bu yüzden, sahte Atatürkçü’lüğün zirve yaptığı şu günlerde, 2017 yılının “10 Kasım”ında Gazi’ye daha da sımsıkı sarılın ve onu yarın da, gelecekte de yalnız bırakmayın...
Yarın 10 Kasım... Ne paradokstur ki; yarın, sönmeyen bir ışığın “umut” olarak bir kabirden bile direnç yaymaya devam ettiği gündür...
O halde ışıklar içinde uyusun Gazi Mustafa Kemal Atatürk, o halde annenizle - babanızla ve eşinizle - çocuğunuzla haydi Anıtkabir’e...