‘Balon’ ekonomisi!

Genelde dünyada, özelde Türkiye’de ekonomik gidişat, ağır borç yükü ve şişirilen borsalar tedirginlik yaratıyor.
Geçen gün Aydınlık.com.tr’de ABD’li ünlü para taciri ve yatırımcılardan Jim Rogers’ın bir açıklaması yayınlandı.
J. Rogers özetle; “… ABD’deki bazı hisse senetleri bir balona dönüşüyor. Balonlar oluşuyor ve sistem tamamen çökecek. Devletlerin iflas ettiğini göreceksiniz İzlanda gibi. Başka ülkeler de bu kez batacak…” demiş.
Oldukça karamsar, rahatsız edici ama maalesef gerçekçi öğeler içeriyor bu açıklama.
Devletler kuşkusuz ki gemiler gibi batmazlar. Ama Yunanistan örneğinde yaşandığı gibi ekonomik ve sosyal olarak dibe vururlar.
Yoksullukla, işsizlikle toplumsal çatışma ve kaosla, uluslararası sermayeye diz çökmek zorunda kalırlar.
Bugün Türk ekonomisinde de J. Rogers’ın belirttiği türden “balonlar” oluşmuş vaziyette maalesef.
Öncelikle özel ve kamu sektörünün dış borçlarının toplam 404 milyar doları aşmasının yanı sıra, hane halkının çoğunluğunun kısa vadeli borç yükü de- gelirleri artmadığı halde- hayli artmış vaziyette. Bu borç yükünün taşınması ve çevrilmesi genelde ekonomi, özelde ise hane halkı için hiç de kolay görünmüyor.
İkinci “balon” beton ekonomisinde oluşmuş vaziyette. Gazeteler satılamayan konut ilanlarıyla dolu. Konut kiralarının konutların bedellerini karşılama süresi 22-25 yıla kadar çıkmış vaziyette.
Konut fiyatlarındaki artış, enflasyonun da, emsal ülkelerin de çok çok üzerinde. Konut fiyatlarındaki balon artık patlamak üzere.
Öte yandan referandumda “evet” çıkması için tüm ekonomi riske sokuldu, bütçe açığına ve enflasyona sebep olunarak, likidite ve kredi genişlemesi ile vergi indirimleri ve afları ardı ardına yürürlüğe sokuldu.
Kredi/mevduat oranı yüzde 120’leri aştı. Bankalar yeterli mevduat bulamadıkları için, faizleri yüzde 15’lere kadar tırmandırdılar.
Türkiye, gelişmiş ve gelişmekte olan ilk 40-50 ülke arasında “en yüksek faizi” veren ekonomi haline geldi. KGF ile yüzdürülen sorunlu krediler ise, bankacılık için giderek büyüyen potansiyel bir risk oluşturmaya aday görünüyor.
Kredi balonu ve yüksek faiz ekonominin bir başka yakın ve vahim riski maalesef.
Borsa (BIST) ise evlere şenlik. Ülkede toplumsal kamplaşma, terör saldırıları, jeopolitik riskler, otoriterlik ve siyasal İslamcılık artarken, yani yatırım iklimi ortada yok iken, sıcak parayla ve dolar bazında çok ucuza gelen hisselere gelen para, ancak borsa balonunu şişirir. “Borsa coştu” diye akılsız sevinç gösterileri yapar bazıları da.
Türkiye’de inşaat ve konut sektöründe yani beton ekonomisinde, şişme ve tıkanma eş zamanlı gerçekleşiyor. Mevcut yüksek faizlerde ve kredi balonunda ise, limitler zorlanıyor.
Borç yükü taşınamaz ve büyüme sürdürülemez bir halde.
Ekonomi işte bu “balonlarla” daha fazla şişirilemez ve uzun süre sağlıklı ve istikrarlı olarak götürülemez. Ama bu gidişatı görmeyen, görmek istemeyen ve/veya anlamayan iktidar ve ekonomi yönetimi, yine-yeniden sıcak parayla bu değirmene su taşımaya ve balonları pompalamaya devam ediyor.
Yazık çok yazık…

****
İKİ KİTAP VE İKİ TEŞEKKÜR!

Yazarları tarafından imzalanarak gönderilen 2 kitap elime geç ulaştığı için okurlarımla paylaşma ve yazarlarına teşekkür etme imkânını ancak yeni bulabildim.
Araştırmacı gazeteciliğin önemli isimlerinden Sn. Hüseyin Hakkı Kahveci tarafından yazılan, “Uğur Mumcu’dan sonra RABITA” “Türkiye’ye kurulan tuzak-Suriye’de ölüm faturası” isimli kitap önümde duruyor.
Kitabı okurken ne yalan söyleyeyim ürperdim, endişelendim ve üzüldüm.
Emevici-Vahhabi zihniyetin siyasal İslamcı-mezhepçi faaliyetlerini, kirli ve kanlı Petro-dolarlarıyla yaptıklarını okudukça dehşete düşeceksiniz doğrusu. Kitabın yazarı Sn. Hüseyin Hakkı Kahveci’ye teşekkürlerimi sunuyorum.
Diğer kitap ise, “Değişmeyen Zihniyet” isimli Sn. Yaşar Yazıcıoğlu tarafından kaleme alınmış bir kitap. Kitaptan ziyade 1215 sayfalık dev bir eser.
Adeta ansiklopedi hacminde.
Büyük bir emek ve gayretle yazıldığı anlaşılıyor.
“dinci, irticacı, gerici, emperyalist işbirlikçi, değişmeyen zihniyetin” Osmanlı’dan bugüne siyasal yapılanmalarını ve siyasi iktidarları ayrıntılı bir şekilde ele alan bir kitap.
Eski Başbakanlık Müsteşarı olan Sn. Yaşar Yazıcıoğlu’na da teşekkürlerimi sunuyorum.