Banka bilançolarında kârlılık

Mart ayı sonuna doğru sevindirici bir haber çıktı. Ekonomi yönetimi bankaların kurumlar vergisi oranını yüzde 25’e çıkarıyordu. Bu haber beni de sevindirdi. Şöyle düşünmüştüm; Rahip Brunson krizi, pandemi krizi ve sonunda Rusya-Ukrayna çatışmaları. Ardı ardına gelen ciddi boyutlardaki krizler halka çok ağır bir yük getiriyordu. Her ne kadar yılbaşında asgari ücretin yüzde 50 oranında artışı biraz nefes aldırsa da krizin boyutu bu artışı, arkasından KDV gibi fiyat artışlarına etki etmeye çalışan önlemler, enflasyon karşısında özellikle emekçi ve işsiz çoğunluğun belini büküyordu. Banka kârları üzerine ilave kurumlar vergisi, fedakârlığın tüm kesimlere yayılarak, tüm toplumun bu derin krizden eşit oranda etkilenerek çıkılması yolunda bir uygulama olduğu izlenimi verdi. Açıkçası ben de bu gelişme karşısında şaşırmış, hükümetin doğru karar aldığını düşünmüştüm.

GELECEĞİMİZ İPOTEK ALTINA ALINIYOR

Bu sevinç fazla sürmedi. Şubat sonu itibariyle nisan ayı başlarında banka bilançoları belli olmaya başlayınca, bilançolarda aşırı kârların oluştuğu, bunun bir kısmının bütçeye geri alınması gerektiği, yapılanın sadece bu olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Bütçeye geri alınacak kısım ise bankaların yazdıkları kârın yanında, devede kulak bile değil.

Bankaların 2022 yılı ilk 3 ay kârları tam bir patlama yapıyor. Tüm bilançolar daha açıklanmadı ama açıklanan bilançolarda, özellikle özel bankaların kârlarında patlama var. Birazdan anlatacağım nedenlerden dolayı kamu bankaları kârları da artmış ancak daha makul artışlar var. Çünkü onlara verilen talimat “sisteme ucuz kredi ver”. Onlar da doğal olarak kâr ediyor ama özel sektör bankaları gibi yüzde 300 kâr artışları yok.

Hisse senedi sahiplerinde, aracı kurumlarda ve bu konularda yayın yapan TV sunucularında bir sevinç. “Ekonomi iyi gidiyor, Borsa’da rakamlar uçuyor” vb. gibi.

Maalesef toplumda öyle bir algı yaratıldı ki. Stockholm Sendromu da diyebiliriz. İnsan tecavüzcüsüne âşık oluyor. Hâlbuki ekmek fiyatını, gıda enflasyonunu, önümüzdeki dönem belirsizliklerini düşündüğünüzde, üç kuruş hisse senedi kazancınızın karşılığında geleceğimiz ipotek altına alınıyor. Türkiye elbette bu çıkmazın içinden çıkacak. Ancak çıkarken daha rahat koşullarda çıkmak var.

KİMİN CEBİNDEN KİMİN CEBİNE

Şimdi bu kârlar nereden geliyor onu konuşalım. Bunları öyle anlatıyorlar ki sanki burada çalışan insanlar öyle zeki ve akıllı ki mucizeler yaratıyorlar. Müthiş yetenekli insanlar, ellerinde sihirli değnek, dokundukları altın oluyor. Hâlbuki kâr dediğiniz sonuçta üretilen bir artı değerin birinin cebinden diğerinin cebine gitmesinden başka bir şey değildir. Şimdi bakalım kimin eli kimin cebinde.

Açıklanan banka kârlarının kaynağının, esas olarak TÜFE endeksli devlet tahvillerinden ve kullandırılan kredilerin kâr marjlarından geldiği söyleniyor. Bir de unutmamak gerek KKM bankaların üzerindeki kur baskısını kaldırdı. Kalkan kur baskısı zararını artık Hazine ödüyor.

Evet, bankaların 2022 yılındaki kâr kaynaklarının ne olduğunu öğrendik. Bu paralar bankaların cebine nasıl giriyor? Açıklayalım:

  • TÜFE endeksli tahvil demek, enflasyon oranı kadar faiz vereceğim demektir. En son açıklanan enflasyon ne kadar, mart ayı enflasyonu yıllık yüzde 61. Yani bankalar yüzde 61 oranında faiz geliri elde edecek demektir. Biliyorsunuz bankaların vatandaşın mevduatına verdiği faiz yüzde 17. Yani vatandaştan yüzde 17’den para toplayacaksınız, bunu devlete satacaksınız, karşılığında yüzde 61 faiz alacaksınız. Ayrıca bu yüzde 61 kimin cebinden çıkacak, bu yüzde 61 faizi kim ödeyecek? Devlet. Nereden? Bütçeden. Bütçeye para nereden geliyor? Bizim ödediğimiz vergilerden. İşte Stockholm Sendromu burada ortaya çıkıyor. Bayılıyoruz bankalar kâr edince, ekonomi iyi gidiyor zannediyoruz. Bu arada bu yüksek faiz oranının daha nominal olduğunu, yani henüz ödenmediğini, vade sonunda enflasyonun ne olacağının belli olmadığını söyleyen aklı evveller var. Perşembe günü Merkez Bankası Başkanı açıkladı. Sene sonu enflasyon tahmini yüzde 42,8. Şimdiye kadar Merkez Bankası tahmininin tuttuğunu bilen yoktur. Çünkü hiç tutmadı. Açıklanan enflasyon oranı bile ödenecek faizin ne kadar yüksek olacağını açıklamak için yeterli. Bu bizim ceplerimizden çıkacak. Atmayın, bankaların kurumlar vergisini yüzde 5 arttırdık diye buna insanların kanacağına.

İKİNCİ KÂR KAYNAĞI

  • Gelelim ikinci kâr kaynağına. Kullandırılan kredilerden alınan faiz marjlarındaki yükselme. Şimdi verilen bu kredilerdeki kaynak nereden geliyor. Bir tanesi toplanan mevduatlar. Diğeri ise devletin bankalara verdiği krediler. Sonunda para basma korkusu kalktı, devlet para basmaya, parasal genişlemeye başladı. Ama hep söylüyoruz. Para bas, dağıt, evet ama nereye dağıtacağın çok önemlidir. Sen bunu özel bankalar aracılığıyla sözüm ona “selektif” dağıtsan da tam hedefe gitmediğini ben ve herkes piyasalardan biliyor. İhracatı destekleme şiarıyla her isteyene veriliyor. Bakın Merkez Bankası analitik bilançosunda bankalara kullandırılan kredilerin bir yıl içinde nereden nereye geldiğini görelim. 02 Nisan 2021 tarihi itibariyle “Dış Varlıklar Hesabı” yani bankalara kullandırılan krediler hesabı 730 milyar 137 milyon TL. Bu hesabın 1 Nisan 2022 tarihli bakiyesi 1 trilyon 636 milyar 117 milyon TL. 1 yılda yüzde 224 oranında piyasaya sürülen para miktarı artmış. Bu para nereden gelmiş? Merkez Bankası matbaalarında  basılmış. Aslında her basılan para bizden alınan vergi demektir. Sonuçta bu paralar da bizim cebimizden çıkıyor. Bu paralar kaç faizle bankalara veriliyor? Merkez Bankası  1 hafta vadeli politika faizi kaç? Yüzde 17. Bu demektir ki bu paralar ortalama bu faizden ya da bunun biraz üstünden bankalara dağıtılıyor. Bankalar bunu serbest bir şekilde satıyor. Zaten TÜFE endeksli tahvile verse, bugünkü faiz geliri yüzde 61. Yani devletten aldığın ucuz parayı yine devlete ver, aradaki farka bakar mısınız?

İşte, bankaların elde ettiği kârın kaynakları. Sonuçta bizim ceplerimizden çıkıyor.

Buradaki soru şu olmalı: evet, toplum tasarruf ederek yatırım yapar ve üretimi arttırır. Buraya kadar sorun yok. Ama dağıtılan paranın yeri çok önemli.

İşte bunun için planlı ekonomi,

Bunun için kamu yatırımları,

Bunun için kontrollü kambiyo rejimi,

Bunun için devletin içinde olduğu, lokomotif olduğu ekonomi.