Barbarlar içimizde

Sözü hiç ötelemeye, evirip çevirmeye gerek yok; Paris’te mizah dergisi “Charlie Hebdo”ya yapılan saldırı herhangi bir cinayet olayı değildir.

İslâm’la terörü yan yana getirmeyelim, bir Müslüman bunu yapmaz gibisinden söz ebeliklerini de bir yana bırakalım.

Görünen şu ki; öteden beri İslâm’ın kendi karanlık çağından çıkmasını istemeyen emperyal güçler; zaman zaman  bunu din karşıtlığıyla buluşturarak bir tehdit unsuru olarak kullanmışlardır.

Ortadoğu’da petrolün keşfi bu seyri hızlandırdığı gibi; hem Osmanlı’nın çöküşünü hem de bu coğrafyanın şekillenmesini birebir belirlemiştir.

Mısırlı İslâm düşünürü Nasr Hamid Ebu Zeyd’in yazdıklarını okuyup, başına gelenleri öğrendikten sonra; günümüzde İslâm’la yaşamanın bir Müslüman için de ne denli zor, korkulu olduğunu anlıyorsunuz.

O ki; ömrünü Kur’an’ın yorumuna/anlamını kavramaya vermiş biri. Ama içinden çıktığı İslâm toplumu akılcı birini hemen düşman ilan edebiliyordu.

Ebu Zeyd, başına gelenleri anlattığı kitabında (*) bir yerde  şunu söylüyordu: “Yaşamımızda maalesef görmekteyiz ki, inancı aşan bir Kur’an otoritesi toplumun tüm alanlarını ve bilimi kapsayan bir doğma oluşturmuştur.

Kur’an  dinsel bir otoritedir, ama mesela tarih ve fizik bilgileri için başvuru kaynağı değildir. Buna karşılık bugün, Kur’an’ın aklın şimdiye dek tanıdığı ve tanıyacağı tüm hakikatleri içerdiğini söyleyen bir eğilim güçlenmektedir. Hem akıl için hem Müslümanların bilinci için tehlikelidir, çünkü iki sonuç doğurmaktadır: Birincisi insan aklının önemini azaltır ve böylece gerilik betonlaştırılır, ikincisi Kur’an bir vahiy metni olmaktan çıkıp politik, ekonomik veya hukuki bir dinsel risaleye dönüşür.

Ortadoğu’daki İslâm, Batı’nın gelişmişliği ve emperyal gücü karşısında yenilgi içindedir. İstilacılar karşıtlarını doğurduğu gibi, bir süre sonra bunları da ayrıştırarak bölgesel güç odakları yaratmak için kullanmaktadır. Osmanlı’nın yıkılışından birçok yapay ulus devlet çıkarmak düşüncesi de bundandır.  İstila karşısında tek dayanak dinin savunulması, daha da ötesi bunu bir siyasal argüman olarak öne çıkararak egemen kılma çabası... İslâm dünyasındaki darkafalılık, aklı yadsıma, gerilik bugünkü fundamentalist  anlayışları doğurmuştur.

ENTEGRİZMİN SONUCU

Eli Paris’e, “Charlie Hebdo”ya, oradaki on iki masum insana uzanan barbarlık bu doğma zihniyetin bir sonucudur.

İslâm hoşgörü dinidir demek yetmiyor. Aslında bütün dinlerin kökeninde hoşgörüsüzlük yatıyor. Birini diğerine dayatma, kendi benimsediğini doğru kabul etme.

Abdelwahab Meddeb’in altını çizdiği şu gerçeklik günümüzde yadsınacak bir şey değildir artık: “Katolikliğin hastalığı fanatizm, Almanya’nın hastalığı Nazizm olduysa, İslâm’ın hastalığının da entegrizm olduğu kesindir.”

Paris saldırısı bu entegrizmin bir sonucudur. Batı ve emperyal güçler öteden beri İslâm’ı inanç çizgisinden, uhrevî özelliğinden sıyırıp şiddetin ve terörün iklimine çekmektedir.

İşte bu zihniyetin her dem düşman yaratmak için yeni argümanlar yaratması hiç de zor değildir. Dün içimizdeki barbarlar nasıl Maraş katliamını yapıp Madımak yangınını çıkardıysa; bugün de Paris’in göbeğinde “Charlie Hebdo” cinayetlerini işleyebiliyor. Yarın, belki başka bir barbarlıkla bizleri yüzleştireceklerdir...

***

(*) İslâm’la Bir Yaşam, Nasr Hamid Ebu Zeyd; Çev.: Celâdet Moralıgil, 2004,

İletişim Yay., 216 .