Barzani Türkiye’nin şah damarını kesmeye kararlı!
Türk siyasetçilerinin Barzani ile ilgili açıklamalarını incelediğimizde çoğunun “Barzani’yi basit bir aşiret lideri olarak görme” hatasına düştüğünü görüyoruz. Bakış açılarındaki bu yanlışlık ise ürettikleri siyasi politikaların verimsiz, kimi yerde de yanlış olması sonucunu doğuruyor.
Barzani ailesi 19.yüzyıldan beri bölgesinde etkili bir aşirettir. Bu aşiretin yöneticileri Ortadoğu’da kurulmuş her siyasi denkleme şöyle ya da böyle müdahil olmuşlardır. Bu bağlamda bölge için oluşturulacak politikalarda “Barzani” faktörü hafife alınmadan, hesaba katılmalıdır.
Barzani hareketi doğası gereği bölgesinde yer edinmek, sonrasında ise diğer coğrafyalarda yaşayan Kürtler ile ilişki kurarak onların bulunduğu bölgelere de yayılmak amacındadır. Bu amaçla yıllardır İran ve Irak devletleri ile çarpışmış, isyanlar çıkarmış, en sonunda da ABD’nin Irak’ı işgali ile kendisine “bağımsızlık fırsatı” yakalamıştır.
Türkiye’nin Kuzey Irak politikasını incelediğimizde ise karşımıza iki önemli kırılma noktası çıkıyor:
Bunlardan birincisi, seksenli yıllarda Turgut Özal’ın Talabani ve Barzani’ye hamilik yaparak onların kuvvetlenmelerini sağlamasıdır. Özal kendince Kuzey Irak Kürtlerini bir federasyon çatısı altında Türkiye’ye bağlama hayalleri kurarken, gerçek ise onun gördüğü rüyadan çok farklıydı. Zira Barzani ve Talabani Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak isteyen PKK’ya çoktan kucak açmış, bölgelerinde üslenmelerine izin vermişti.
Barzani’nin PKK’yı himaye ettiği sadece Türk ulusalcılarının boş bir iddiası değildir. Konu CIA’nın o dönemde yazılan, ancak 2016 yılında ABD’de “Bilgi edinme özgürlüğü yasası” çerçevesinde açıklanan raporlarında da yer almaktadır. Barzani’nin PKK’ya verdiği desteğin kanıtlarını CIA belgeleri içinde görmek isteyenler bu linki tıklayarak (https://www.cia.gov/library/readingroom/) arama kutusuna “Barzani PKK” yazarak aşağıdaki gibi yüzlerce belgeye ulaşabilirler.
Kuzey Irak konusunda ikinci kırılma noktası ise, Amerika’nın Irak’ı bölme planına direnen Başbakan Ecevit’in iktidardan uzaklaştırılmasıdır.
Ecevit 2002 Mart ayında ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile görüşür ve bu görüşmede ABD taleplerini reddeder.
14 Ekim 2002 tarihinde Başbakan Ecevit, ABD Başkanı Bush'a Kars şehir meydanından yükselen "Savaşa Hayır" sloganları arasından mesaj gönderir. Savaş karşıtı sloganları "okyanus ötesinin" duymasını isteyen Ecevit, "Gerekirse iyi savaşırız. Ama topraklarımızda savaş istemiyoruz" der. Ecevit ABD'nin Türkiye'ye rağmen savaşa girmesinin zor olduğu uyarısını yapar. Ecevit’in bu uyarısından sonra ise Türkiye’de iktidar değişir.
BARZANİ NEYİN PEŞİNDE?
Dünyanın altıncı en büyük petrol ülkesi konumundaki Irak'ta tespit edilmiş 143 milyar metreküp petrol rezervi var. Bu rezervin 45 milyar metreküpü Musul'da, 10 milyar metreküpü ise Kerkük'te bulunuyor. Kuzey Irak'ta tahmin edilen doğalgaz miktarı ise 3,2 trilyon metreküp. Bu miktar Türkiye'nin gaz ihtiyacını 300 yıl karşılayabilecek bir rezervi ifade ediyor.
Bugünkü değerler üzerinden hesaplandığında Musul'da tespit edilmiş 45 milyar metreküp petrol rezervinin parasal değeri 2 trilyon 340 milyar doları ediyor. Buna 520 milyar dolarlık Kerkük petrolünü ve 1,3 trilyon dolar değerindeki doğal gazı da eklersek rakamın 4 trilyon doları aştığını görüyoruz.
Böyle büyük maddi bir gücün Barzani’nin eline geçmesi demek gelecek yıllarda Türkiye’nin başına çok büyük bir bela açılması demektir.
TÜCCAR TARZI DIŞ POLİTİKA KISA VADEDE KAZANDIRIR UZUN VADEDE KAYBETTİRİR
Dış ilişkilerin özünde denge ve çıkarların uyumu yer alır. Kısa vadede Kuzey Irak’a mal satarak, konut yaparak kazanç elde edilebilir. Ancak bölgede geçmiş hatalardan dolayı doğmuş bu gücün dengelenmesi için Türkmenlerin desteklenmemesi, uzun vadede Diyarbakır’ın, Van’ın tehlikeye düşmesi demektir.
Kerkük’ün ve Musul’un Barzani’ye bağlı vilayetler olması demek aynı zamanda Türkiye’nin şah damarı olan körfez ticaret yollarının da kesilmesi demektir. Türkiye’nin 2016 yılında toplamda 142 milyar dolarlık ihracatının 41 milyar dolarlık kısmı İslam ülkelerine yapılmıştır. Kuzey Irak ve Suriye’de oluşacak Kürt devleti Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı ihracatın yapılmasını da güçleştirecektir.
ACİL OLARAK YENİ BİR TÜRKMEN POLİTİKASI BELİRLENMELİDİR
Devletimizi yönetenler son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oy birliği ile kabul edilen sınırların Türk devletinin bekası için zaruri olduğunu artık idrak etmeli ve ona göre davranmalıdır. Kerkük ve Musul’un Türk topraklarına katılması dileğimiz olsa da mevcut konjonktürde bunun imkânsız olduğunu biliyoruz. Ancak her iki bölgede yaşayan Türkmenlerin çok daha güçlü desteklenmeleri ve gerekirse TSK’nın kısa zamanlı operasyonlar yapması bölgenin Barzani tarafından yutulmasını önleyecektir.
Barzani ile çatışma kaçınılmazdır. Bu çatışma siyasi, askeri ve ekonomik yollarla olacaktır. Çatışmanın yarın daha güçlü bir rakiple olmasındansa bugün olması daha mantıklı bir seçenektir.