Barzani'nin önünü açan süreç (3)
21. Yüzyıl Enstitüsü için 5 Aralık 2014 tarihinde, “Büyük Kürdistan, Erişilebilir bir Hedef mi, yoksa Ütopya mı?” başlıklı yazımdan aktardığım bilgilerin üçüncü ve son bölümünü sunuyorum:
BİRAZ MANEVRA YAPABİLSEYDİK!
Türkiye askeri hiçbir eylemin içine girmeden, sadece Suriye sınırını Suriye muhaliflerine, terörist ve cihadistlere kapatabilir; Barzani’nin tüm ikiyüzlü askeri taleplerini şiddetle reddedebilirdi. Kürt petrolünü uluslararası hukukun açık bir ihlali olan dünya pazarlarına ulaştırma faaliyetlerine son verebilirdi. Askeri bir yardım, eğer gereksiyorsa (Peşmergeye değil) sadece Irak Merkezi Hükümeti’nin meşru güvenlik güçlerine yapılırdı. Böylece Batı ve İsrail politikaları ile Rusya, İran ve arkalarındaki ülkelerin politikaları arasında bir denge oluşturulabilirdi. Bu da Türkiye’ye manevra kolaylığı ve dış politika esnekliği sağlar ve ülkemizin uluslararası arenada suçlanmasının önüne geçilmiş olunurdu. Emperyalizm şunu çok iyi anladı. Sünni ve Şii işbirliği sağlanabilirse, bağımsız bir Kürt devleti asla kurulamazdı. Bu nedenle özellikle Kürt bölgelere yakın alanlardaki Sünni- Şii çatışması körüklendi.
ÇÖZÜM VE ÇIKIŞ YOLU
Önümüzdeki dönemin bu konudaki yoğun tartışmalara gebe olduğunu şimdiden ilan edebiliriz. Sancılı bir dönem bizi bekliyor! Büyük Kürdistan’ın hem anahtarı hem de kilidi Türkiye’dir. Türkiye, hiçbir mantık ve esasa dayanmayan mevcut iç ve dış politikalarını sürdürdüğü takdirde, kendi topraklarını da tehlikeye atarak Büyük Kürdistan’ın önünü açar. Aynı zamanda kendi sınırları içinde yüzyıllarca sürecek etnik bir dinamitin fitilini bizzat kendisi ateşlemiş olur.
Bölgede İsrail ile bütünleşen Batı, Türkiye’nin etrafındaki çemberi giderek daraltmaktadır. Türkiye Batı yanlısı politikalarla bu çemberi kıramaz. Türkiye, başkaları için değil kendi birlik ve bütünlüğü ve yaşamsal çıkarları için bölge ülkeleri ile dayanışma içine girmeli ve ortak stratejiler geliştirmelidir. Bu politikalar, bölge dışı devletlerin katkı ve desteğiyle küresel bir etki yaratabilecek dinamikleri bünyesinde barındırmalıdır.
Bu çerçevede, öncelikle, Suriye’deki Beşar Esat yönetimine karşı yürütülen düşmanca eylemlere derhal son verilmelidir. İkinci olarak, Türkiye’ye hiçbir yararı olmayan Sünni mezhepçi politikalar terkedilmelidir. Üçüncü olarak, Irak Merkezi Yönetimi, Irak’taki tek meşru hükümet olarak kabul edilmeli ve Türk düşmanlığı tescillenen Barzani’nin sinsi ve gizli emellerine alet olunmamalıdır. Bu amaca hizmet etmek üzere Kuzey Irak’ın ekonomik olarak kalkınmasını sağlayacak her türlü girişimden uzak durulmalıdır.
Dördüncü olarak, bölgenin diğer büyük ve önemli devleti olan İran’la bu yönde işbirliği arayışı içine girilmelidir. İran ve Türkiye anlaştığı anda, İran coğrafyasının da yardımı ile Kandil’de kıstırılacak PKK kısa zamanda komuta kontrol ve lojistik imkânlarını kaybeder! Kürt coğrafyası nefes bile alamayacağı çaresiz bir iç hat konumuna düşürülür.
Beşinci olarak, Irak ve Suriye’deki Sünni grupları, emperyalizmin maşaları olan Suudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi devletlerin kışkırtmalarından ve IŞİD, El Nusra gibi cihadist oluşumların ideolojik çizgisinden uzak tutmak için çalışmalar yapılmalıdır. Sünni kesimin Irak ve Suriye yönetimlerinde adil bir şekilde temsil edilmelerini ve böylece ülkelerine sadık kalmalarını sağlayacak çareler aranmalıdır.
Tüm bu faaliyetlerde Rusya ve Çin başta olmak üzere Batı yörüngesi dışındaki devletlerin desteği sağlanmalıdır. Böylece bölge politikalarını küresel denklemin bir parçası haline getirmek ve Batı inisiyatifini küresel düzeyde dengelemek imkânı doğacaktır.
Türkiye, bölge ülkeleri ile birlikte, bölge dışı ülkelerin de katkısıyla bu adımları atabilirse, Batı bütün gücünü kullansa bile, bırakınız Büyük Kürdistan’ı, Küçük Kürdistan yolunda bile bir karış mesafe alamaz! Sıra emperyalizme yardım ve yataklık yaparak iki milyon insanın ölümüne neden olanlara fatura çıkarmaya gelir! Üç sene önce bunları yazmışım ama kimse okumamış! Ancak zaman şu an, durum içinde bulunduğumuz durumdur. Geç de olsa uyanan dev bu defteri kapatacaktır. (BİTTİ)