Başbakan bu 'ihaneti' affetmez!

Kulüpler kötü yönetiliyor, bu gerçek. Hem de harakiri yaparcasına... 20 yıllık Süper Lig ekibi, 2 kez Türkiye Kupası kazanmış Kocaelispor nerede şimdi? Bölgesel Amatör Lig'de... Tam bir harakiri vakası! UEFA'nın kulüplere, "kriterli" müdahalesinin altında yatan temel neden de bu zaten. Kulüplerin kendilerini doğru dürüst yönetme becerisi gösterememeleri ve bunun, "futbol"un geleceğini tehdit edecek bir gidişat arz etmesi.

Öyle başkanlar, yöneticiler seçiyor ki kulüplerimiz, şaşırıyor insan. Aslında, "...layığını bulur" ilkesi işliyor belki de. Yine de, özgeçmişine baktığınızda veya ağzını açtığında kurduğu ilk cümleden, hatta abartayım, uzaktan bakıp kafa tokuştururken, kabadayı edasıyla yürürken izlediğinizde bile "Bu olmaz" dersiniz yani... Kimin olabileceğini bilemezsiniz bu yöntemle, ancak kimin olmayacağını tahmin edebilirsiniz bazen. Üstelik prim yapıyor böyleleri, siyasetten spora hemen her alanda. Eski hakem, tıp doktoru, futbol uleması, davranış bilimleri uzmanı gibi birçok unvan taşıyan televizyon yorumcusu, programlarında-ekmeğini hak etmek uğruna- herkese uluorta sallarken; telefona bağlanan kabadayı edalı başkanın karşısında sinmiş ve uslu uslu dinledikten sonra "Belli ki başkanın eli çok kuvvetli, bunu fark ettim" mealinde laflar etmişti. Türkçesi, ona bulaşmayı gözü yememişti. Ayrıca, o kuvvetli eli (!) aylar geçtiği halde kimse göremedi!

TRABZONSPOR

"İTİBARSIZ" MI OLDU?

Trabzonspor, iç hesaplaşmalarıyla yine gündemde. Kirli çamaşırlar dökülüyor ortaya, bu bile "defolu" bir yönetici tavrı bence. Kendini temize çıkartmaya çalışırken, kurumunu aşağı çekiyorsun çünkü. Pehlivan tefrikasına dönen "2011 Şampiyonluk Kupası" meselesinden başka malzeme olmayınca elde, eski başkan yenisine, yenisi eskisine sarıyor, tabii medya üzerinden.

Önceki başkan Sadri Şener, "Bu kulüp çok itibar kaybetmiştir. Artık birinci ligin itibarlı takımlarından biri değildir Trabzonspor. 10 yöneticisi istifa eden biridir kendisi. Futbolcunun çözümü bulunur ama itibarsız olmanın çözümü bulunmuyor. Kulüp şu anda düştüğü itibarsız durum nedeniyle 15 sene geri gitmiştir. Çok fazla olay olması lazım bu itibarın geri gelmesi için. Ellerine bir makam geçirmişler, bırakmak istemiyorlar. Hayal edemeyeceği bir makama oturmuş. Hayalini başka yerde gerçekleştirsin. 10 kişi istifa ettikten sonra orada durulur mu? Şu ana kadar bana, bir kişi bile, 'Çok iyi başkanınız var' demedi. Ben onun yüzünden devamlı rezil olmak durumunda değilim. Fenerbahçe üyesinden Futbol Federasyonu delegesi yapanlar bundan sonra Fenerbahçe'yi daha çok sevindirmesinler, Trabzon'u da üzmesinler." dedi geçen hafta, şimdiki başkana yönelik olarak.

"SECCADELİ SAHTEKÂR"

Şimdiki başkan Hacıosmanoğlu ise, "Herkes yıllardan beri, 'Kulübü yiyorlar' diyordu. Biz de bunu ortaya çıkarıyoruz. Örneğin Umut Bulut'un, Toulouse takımına transferi gündeme gelmişti. Trabzonspor kulübünden o dönem Umut Bulut'un menacerine oyuncuyu satması için 450 bin TL komisyon ödenmiş. Bu adamı istiyorlar, satıyorsun ama komisyon veriyorsun. Böyle bir şey olabilir mi?" suçlamasıyla yanıtladı Şener'i.

Geçen Şeker Bayramı'nda Trabzonspor'un eski futbolcu ve başkanlarından AKP Milletvekili Faruk Özak, Başbakan'a her fırsatta övgüler düzen Hacıosmanoğlu'nu şu sözlerle uyarmıştı: "Tayyip Bey kupayı vermedi diyorlar. Bu yasayı biz yapmasaydık atı alan Üsküdar'ı geçerdi. Bizi bekleyen bir tehlikeyi aktarmak istiyorum. Siyasiler kulübün emrindedir ama kulüp siyaset üstüdür. Katiyen siyasi bir konuşma yapmamalıdır. Çünkü şu anda ellerini ovuşturup bekleyen AKP'li olmayanlar, 'Ha sen Başbakan'a bunu mu dedin, şunu mu dedin? Ben sana gösteririm, iki maç sonra yenil' diyerek bizi beklemektedirler. Bir ağabeyleri olarak onlara söylüyorum; bu söylemi bırakın. Trabzonspor bir partinin kulübü değildir."

Hacıosmanoğlu, kendisine bu uyarıları yapan Özak'a da, "Bu kulüpteki olumsuzlukların sorumlusu Faruk Özak'tır." sözleriyle yüklendi, hatta "seccadeli sahtekâr" dediği, basında yer aldı.

65 PUAN FARK NORMAL Mİ?

Trabzonspor'un, takılıp kaldığı 2011'in üzerinden 3 sezon geçti. Bu 3 sezonu; 3., 9. ve 4. olarak tamamladılar. 3 sezonda, şampiyon takımlarla aralarındaki puan farkının toplamı 65 oldu. 2011 Kupa'sı, sezon başına düşen 20 puanı aşkın farkın, başka deyişle düşük performansın üzerini örtmeye yeter mi bilemem. Ama kulübü yönetenler açısından, sağlam bir "gündem" oluşturduğu ortada.

Başta Rıdvan Dilmen ve yandaş gazeteciler olmak üzere, 2011 Kupası için herkes, Başbakan'ı işaret eder ve "Fenerliliğinin gereğini yaptığını" açıkça dillendirirken (ki gerçek böyle değil); Hacıosmanoğlu, başbakanına 53 sırt numaralı, Türkçe ve İngilizce "Dünya Lideri" yazılı Trabzonspor forması hediye etmekle, "Kendisine de söyledik bu ülke için bir şans olduğunu. Kendimden çok şey bulduğumu ifade ettim kendisinde. Ülkenin başında daim olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyoruz. Katkımız olursa seviniriz" diyerek, methiyeler düzmekle meşguldü.

Bittin sen!..

Baktı ki, beklentilerine karşılık alamayacak; aybaşındaki Divan Kurulu'nda, yeni taktiğinin işaretini, "Evet, kupa başbakanda. Trabzonspor camiası, hakkı kimdeyse almalıdır!" sözleriyle verdi.

Ancak 3 gün önce, Sözcü gazetesinde yer alan haber, Hacıosmanoğlu'nun, başından eksik olmamasını niyaz ettiği başbakana karşı, daha önceden bayrak açtığını ortaya çıkardı. Habere göre; Trabzonspor'un, bizzat Hacıosmanoğlu'nun imzasıyla UEFA'ya verdiği dilekçede, "T.C.Hükümeti, 3 Temmuz sonrası Türkiye Futbol Federasyonu'na, karar alma konusunda müdahalede bulunmuştur. Türkiye'de bu yüzden şike cezasız kalmıştır" ifadesi yer aldı.

Bizim bildiğimiz başbakanı, bu "ihanetini" asla affetmez! 3 vakte kadar bertaraf edecektir, biraderini. Belki de bu günler için söylemişti şu lafları başkan: "Öyle bir eylem yapacağız ki, sonrasında artık başkan olamayacağım" Kankası Esad'ı bile, kızınca indirgeyip "Esed" yapabilen birisi, başkanın adını da, Hacı ve Osman olarak ikiye ayırırsa şaşmamak gerek. Latife tabii, istemeyiz aralarının açılmasını, böyle iyiler, özde uyumlular...

Trabzonsporlular istiyor ki, kulüpleri bir Barcelona olsun, bir Manchester olsun, hadi Ajax olsun... Kim istemez bunu... Ama sonra gidip, Hacıosmanoğlu'nu buluyorlar ve "hayal edemeyeceği bir makama", işin başına getiriyorlar! Orada da vaziyet, memleketin genel ahvalinden farklı değil yani... Temelde aynı paradoks!