Başbakan ile Fatih'in, kaleleri çevirme projesi...

Futbol, zenginlerin eğlencesi-oyuncağı; yoksulların, umudu-avuntusudur dersek mâlumun ilâmı olur değil mi?.. Olsun, yine de diyelim ve şunu da ekleyelim; bireysel anlamda da, sınıfsal anlamda da, ülkeler ölçeğinde de...

Son yarım asırda oynanan 13 Dünya Kupası'nda, (1966-2014) ilk dörde giren takımların dökümünü çıkardım. Bu tablodan, kimlerin "futbol ülkesi" olduğu ortaya çıkıyor. Tabii, kimlerin bu vehme kapıldığı da... Örneğin İspanya, 48 yılda, ilk dörde karşılık gelen 52 kontenjanda sadece 1 kez yer alabilmiş!

Başka?.. Mesela Türkiye... 76 milyonluk Türkiye de, 1 kez girebilmiş ilk dörde.

Hani şu, "futbol" uğruna cinayet bile işlenen, azgın "futbol sevgisi"nin yasalarla kontrol altına alınmaya çalışıldığı, kulüp bütçeleri Avrupa sıralamasına giren, federasyon bütçesi 150 milyon doları aşan, başbakanının gençliğinde topa vurmuş olmasıyla övünen insanların Türkiye'si... "Biz altyapıda müthişiz! En yetenekli çocuklar bizde! Ancak devamını getiremiyoruz..." masallarıyla, futbol ülkesi olduğuna inanan, inandırılan Türkiye...

1 biletle 2 maç izleme, çocuklarla beraber 2 ebeveyne maça ücretsiz giriş gibi promosyonlara rağmen, 2013'te düzenlediği 20 Yaş Altı Dünya Futbol Şampiyonası'nda, seyirci ortalaması 5 bin 700'lerde kalan Türkiye... Bir önceki aynı şampiyona, Kolombiya'da 25 bin, yıllar öncekiyse Meksika'da 36 bin seyirci ortalamasıyla oynanmışken... İlginçtir ki, bu 2 ülke, Brezilya'da, Dünya Kupası'nda gruplarından çıkıp, çeyrek finalde ve 2.turda kıl payı elendiler. O maçları, futbol ülkesi(!) Türkiye'nin yurttaşları, futbolcuları ve yetkilileri, televizyondan izleyebildi ancak.

HONDURAS KAZANSAYDI KUPAYI...

Bu tabloda dikkati çeken bir nokta da, tepelerde gezinmeyi alışkanlık haline getirenlerin, genellikle hâli vakti yerinde ülkeler olması. Futbolu, yenmeyi-yenilmeyi, ölüm kalım meselesi olarak görmeyen insanların yaşadığı memleketler oralar. İyi ki de öyle bir bakıma; ya Honduras kalsaydı yarı finale, finale? Ya kazansaydı kupayı, misal? O yoksulluk, o işsizlik, o sömürü düzeninin değirmenine kaç yıllık su taşırdı kim bilir Dünya Kupası?

Türkiye'yi yönetenlerin, iş dünyası, medya, kimi sanat insanları, eski sporcularla falan geçen yıl Arjantin'e yaptığı "2020 Olimpiyat" çıkarmasını hatırlarsınız. Kimisi gönülsüz, kimisi korku belasına katılmış da olsa görülmemiş bir koalisyon oluşmuştu. "Kuş", Japonya'ya uçunca, hüsranı da büyük oldu haliyle. Davos jargonuyla konuştu Spor Bakanı: "Daha da aday olmayız Olimpiyat'a..."

Nedeni, olimpiyatın asla sadece olimpiyat olmamasıydı. Olimpiyatın alınması, içte ve dışta getireceği büyük prestijle, iktidarlarının gelecek yıllarını garantiye almak anlamı taşıyordu onlar için. Kaybı da, cirmi kadar yer yakmış, yarası büyük olmuştu.

"BAŞBAKANIM ÇOK YAŞA!" EKİBİ

Geçen hafta, İstanbul Riva'da yaptırılan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri'nin açılışı yapıldı. Protokole dahil zevat, tam kadro oradaydı. "Türkiye Futbol Her Şeyi" Fatih, başbakanının yanında yerini almıştı, perde arkasındaki başkan olarak... Görünürdeki başkan Demirören, diplomasını almaya çıkmış ortaokul çocuğu gibiydi sahnede... Özerk federasyonun başkanı olarak dili sürçtü ve dedi ki: "Sayın Başbakanım, sizden aldığımız destekle tüm bu sorunların üstesinden geleceğimize inancımız tam."

Türkiye Futbol Her Şeyi de, konuşmasında başbakanını pas geçmedi: "Sayın Başbakanımız da tesisin yapılmasında başrolü oynayanlardan birisi. Kendisine de teşekkür ediyorum." Ee, adın Fatih de olsa, Adanalı da olsan, yürek ister karşında oturan başbakanı görmezden gelmeye! Burası "demokratik monarşi" ile yönetilen bi' ülke nihayetinde...

Spor Bakanı da, ortalama 3 cümlede bir başbakanından bahsederek, teşekkür ve minnet sunarak tamamladı konuşmasını. Sıra başbakana geldi, futbol ülkesi Türkiye'nin, futbol insanı başbakanı, Fatih Bey'le kafa kafaya verip geliştirdikleri müthiş projeyi açıkladı kürsüde. Olimpiyat Stadı'nın cazibesini artıracak sihirli bir formül bulmuşlardı: "Kalelerin şöyle bir yer değişmesi olayı"... Böyle dedi aynen!..

ŞANSLIYIZ NİTEKİM...

Peşinden de muhtemelen, güneşin doğduğu ve battığı yerleri değiştirmeye gelecekti sıra... Zira bilinir ki, statlar projelendirilirken, kaleler, kuzey-güney ekseninde tasarlanır bütün dünyada. Güneşin, futbolcuların, özellikle kalecilerin görüşünü olumsuz etkilememesi için. Demek artık Olimpiyat Stadı'nda sadece gece maçı ve kapalı hava maçları oynanacak diye geçti aklımdan.

Güzel şey, insanın yaşadığı ülkede, her şeyle ilgili ve her şeyden anlayan bilge bir başbakanın olması. Bir ABD vatandaşı, bir Danimarkalı, bir Kanadalı, Yeni Zelandalı, Hollandalı, Japon neler vermez ki bizim yerimizde olmak için... Ancak bu bizim şansımız!.. Bize vurmuş piyango!.. Kıymetini bilmeli, pamuklarda saklamalıyız.

NİCELDEN NİTELE GEÇEMEYİNCE...

Şunu da söylemiş törende; 5-6 milyonluk ülkeler Dünya Kupası'ndayken 76-77 milyonluk Türkiye neden yok?.. Dünya Kupası'nın, nüfusla kazanılacağını sanmadığına eminim. Ama her konuya, nicel ölçeklerle yaklaşan birisinden bahsediyoruz sonuçta. Üçer üçer çoğalın derken, "ama akraba evlilikleriyle çoğalmayın" demiyor örneğin... Lafını bile açmıyor; engelli nüfusunun artmasına çanak tutmayın akraba evliliğiyle, demiyor. Her 5 evlilikten birinin akrabalar arasında yapıldığı bu ülkede. Derdi nicelikle, nitelikle işi yok!

Bu kafayla, Çin, Hindistan, Endonezya, ABD falan kazanmalı hep Dünya Kupası'nı... Neden yokmuş Türkiye?.. Neden olsun ki? Niteliksiz nüfusa yüklen, bilime sırtını dön, dogmalara, hurafelere sarıl, seküler düzeni, özgürlükleri yok et, demokrasiyi, hukuku eğip büküp tanınmaz hâle getir...

Türkiye, Dünya Kupası'nı kazansa ne yazar bu şartlarda? Yukarda, Honduras için yazdığımdan farklı olarak?..

KOSTA RİKA...

20. Dünya Kupası'nda çeyrek finale kalan 8 ülkenin 7'si, FİFA Dünya sıralamasının, 2 ile 17. basamakları arasında yer alanlardı. 8. ülke olan Kosta Rika ise 28. sıradan gelip, çeyrek finalist oldu. Bence, yarı finaller öncesinde, İspanya'nın uğradığı hüsranla birlikte, Kupa'nın sürpriziydi bu.

Kosta Rika, sanıldığının aksine, yoksul ülkeler sınıfında değil. "Zengin Sahil" anlamına gelen adını, Kristof Kolomb koymuş, bu Orta Amerika ülkesinin. Nüfusu Ankara'dan az, yüzölçümü Ankara'nın 2 katı. İspanya'dan tam bağımsızlığını kazandığı 1949'da, kendi iradeleriyle ordularını kaldırmışlar.

Eğitim parasız ve mecburi, okur-yazarlık oranı yüzde 97. Devlet Başkanı, Merkez Sol Parti'den, akademisyen Solis. Ekonomisi, tarım, hayvancılık ve turizmden, sanayiye de açılmaya başlamış. Dijital teknolojide, mikroçip üretiminde iddialı hale gelmişler.

Bana anlamlı gelmeyen bir ölçek olarak, kişi başı gelirleri 12 bin dolara yaklaşmış. Anlamlı olansa, yürüttükleri insani ve eşitlikçi politikalar nedeniyle, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından, son 5 yılda "örnek ülke" seçilmiş olmaları. Uyguladıkları, sürdürülebilir çevre politikaları da cabası...

Batı kıyıları Pasifik Okyanusu'na, doğusu Karayip Denizi'ne açılıyor, doğası çekici... Türkiye'den gidenlere vize uygulanmıyor. Meraklı ve olanaklı olanların bilgisine...

Son 13 Dünya Kupası'nda, ilk dörtte yer alış sayılar:

Almanya (10)

Brezilya (7)

İtalya (6)

Hollanda (5)

Arjantin-Fransa (4'er)

Uruguay-İngiltere-Polonya-Portekiz (2'şer)

İspanya-Türkiye-G.Kore-Hırvatistan-

İsveç-Bulgaristan-Belçika-SSCB (1'er)