Başbakan Yardımcısı ve girdiği garip yarış!

“Onlar sadece istismar yaparlar, çocukları istismar ederler.
Ellerine molotof, taş, sopa verirler.
O kadınları, kızları ölüme sürüklerler.
O terör baronları utanmadan şimdi konuşuyorlar; yok, ‘Çocuk istismarı...’
En büyük çocuk istismarını, kadın istismarını yapanlar bunlardır, bu terör baronlarıdır.”***Bu sözleri söyleyen kişi Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan!
Yani; bugün “terör baronları” dediği HDP’lilerle, daha bir yıl önce iktidar adına Dolmabahçe’deki “açılım pazarlığı”nı yapan kişi!
Bugün Cumhurbaşkanı karar değiştirdi ya; bu arkadaşların hepsi bir gecede “açılımcılığı”, verdikleri ödünleri unutup “terörle mücadeleyi” keşfettiler.
Dün “Sayın” dediklerine, bugün “terör baronu” demeye başladılar.***Ya şu “çocuk tacizi” konusundaki sözlere ne demeli?
Tamam; PKK, çocuk ve kadınları istismar ediyor; taş attırıyor, dağa çıkartıyor, falan...
İyi de bu, partinizin en üst düzeydeki yetkililerinin desteklediği Ensar Vakfı’na ait kaçak tarikat yuvasında 45 çocuğa tecavüz edilmesinin günahını hafifletiyor mu?
Daha dün gelen AKP’li Gümüşhane Belediye Başkanı’nın kardeşinin, ailesine ait özel yurtta kalan bir kıza tecavüz ettiği gerçeğini değiştiriyor mu?***Bu siyaset tarzı, AKP’nin yaptığı en iyi şey...
Yaptıklarının yanlış olduğunu asla kabul etmezler; hep, “Siz de şöyle yapmıştınız” diye üste çıkarlar!
İyi de en azından çocuk tacizi gibi bir konuda “siyaset” yapmamak, hukuku işletmek gerekir.
Hayır... Koskoca Başbakan Yardımcısı çıkıyor; utanıp sıkılmadan sidik yarıştırıyor:
“Çocukları asıl taciz eden terör baronlarıdır!”***İyi tamam, çok güzel yakaladın, gerçekleri söylüyorsun da...
Madem bu adamların “terör baronu” olduğunu biliyordun ve buna rağmen onlarla devletin geleceğini pazarlık masasına malzeme ettin; o zaman sen de suçlusun!
Sadece onların değil, senin de dokunulmazlığını kaldırılalım.
Seni de atalım içeri...***Ah; güzel ülke...
Ne zaman hak ettiğin akıllı, birikimli, çağdaş, hukuka saygılı yöneticilere kavuşacaksın?

İHRAÇ!
Yargıçlıktan istifa ederek CHP’ye katılan ve milletvekili aday adayı olan Ömer Faruk Eminağaoğlu, hukuksuz bulduğu uygulamalar için CHP yönetimine karşı hukuk mücadelesi başlatmıştı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan hakkında Disiplin Kurulu’na başvurmuş, ayrıca CHP’nin son kurultayının da iptal edilmesi için dava açmıştı.
Sen misin bunları yapan?
Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşları hemen harekete geçmiş ve Eminağaoğlu’nu partiden atmak için disipline sevk ettirmiş...***Eminağaoğlu, elbette partiden atılabilir; bu o kadar da önemli değil!
Önemli olan “bir partili” olarak, Kurultay’ın iptali için açtığı dava... Eğer o davada mahkeme Eminağaoğlu’nu haklı bulursa ve Kurultay’ın yinelenmesine karar verirse... İşte bu; partiyi çizgisinden uzaklaştıran Kılıçdaroğlu ve saz ekibi için sonun başlangıcı olur!

GÜNÜN SORUSU
Atatürk bundan yaklaşık 100 yıl önce, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” derken, AKP tarafından yazılan “sözde” anayasada, “Millet, egemenliğini seçtiği temsilciler aracılığıyla ve halkoylaması yoluyla kullanır” deniliyormuş... Sorum bu sözde anayasayı yazan AKP’lilere:
Lafı neden dolandırıyorsunuz; açıktan “Millet bir oy makinesinden ibarettir. Başka da hiçbir söz hakkı yoktur” desenize!

AKP’li vekilin itirafı!
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, yandaş kanal A Haber’e çıkmış ve başkanlık sistemini savunurken, “Aslında şimdiki sistem bizim daha çok işimize yarar. Yasama bizim elimizde, yürütme bizim elimizde, yargı bizim elimizde” demiş...
Yani AKP’nin güçler ayrılığı ilkesini fiilen askıya aldığını itiraf etmiş...
İşin ilginci o bu lafları ederken yanıbaşında oturan Anayasa Profesörü ve AKP’li Burhan Kuzu kendisini gülümseyerek izlemiş...***Bir ülke düşünün ki bir milletvekili çıkıp, “Benim partim hem yasamanın, hem de yargının yetkilerine el koydu” diyor ve bu büyük itiraf o ülkede kimsenin umurunda bile olmuyor!
Ne bağımsızlığına gölge düşürülen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı soruşturma açıyor; ne anamuhalefet partisi harekete geçiyor...
Eğer bu sözler herhangi bir “gelişmiş” demokraside söylenseydi; o ülkede halk ayağa kalkardı.
Bizde ise bazı Aktroller e-posta ya da “yorum” döşeyip, “Ne var bunda? Sen de çok abartıyorsun” diyecek...
Haklılar... Hiçbir şey yok bunda!
Demokrasi, seçilmiş ya da asi gericilerle bölücülerin, biz hukuka saygılı yurttaşları istedikleri gibi “öpebilme” rejimidir!
Gerisi teferruattır!

156+279
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Sıra Ekrem Tamay’da:
“Abdullah Bey...
Sizi insafa, izana, vicdana, hakka davet ediyorum. Hayatı boyunca halkın vergilerinden oluşan bütçeden aldığı maaşla geçinen bir kamu görevlisinin, haksız, hatta kasıtlı soruları bile cevaplama mecburiyeti vardır. Demokrasinin karakterlerinden şeffaflık, bunu gerektirir. Siz sadece bir gazetecinin değil; yüzlerce vatandaşın yıllardır bu sütunlarda sorduğu soruları görmezden gelerek halka saygı duymadığınızı gösteriyorsunuz.
Hayatını adalete adamış bir hukukçu olarak sizi protesto ediyorum.”

GÜNÜN İSYANI
Cübbeli Ahmet hakkında dini değerlere hakaret ve aşağılama suçlamasıyla 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla dava açıldı. Biliyorsunuz; Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarında istenilen cezalar 1 ile 4 yıl arasında değişiyor. İsyanım ortaya:
Cumhurbaşkanı, dini değerlerimizden 4 kat daha mı değerli? Dinimize asıl hakaret, bu değil mi?