Basındaki yandaşlaşma-(TAMAMI)
2002 yılının bir yaz günü, yazarı olduğum Gözcü Gazetesi’nin genel yayın müdürü Rahmi Turan’la birlikte, Sayın Aydın Doğan’ın Bodrum’daki çalışma odasında konuşuyorduk. Ertuğrul Özkök’ün deyişiyle grubun amiral gemisi Hürriyet Gazetesi, ona bağlı gazete ve dergileriyle, çok güçlü, itibarlı medya imparatoru Doğan, Rahmi’ye ve bana iç politika hakkında sorular soruyor, biz de görüşlerimizi aktarıyorduk. Aydın Doğan sordu: AKP ve Erdoğan hakkında ne diyorsunuz? Seçimi kazanabilir mi?
İlk olarak Rahmi, AKP ve Erdoğan sürpriz yapabilir, iktidar bile olabilir dedi.
Aydın Bey daha sonra bana döndü ve aynı soruyu tekrarladı. Yanıtım şuydu: Pek sanmam. Henüz 1 yıllık bir parti ve gerisinde Erbakan’a yüklenen günahlar var. O nedenle eğer kendisini destekleyen başka güçler çıkarsa, onu bilemem.
Aydın Bey, kuşkusuz bizden iyi tanıdığı Tayyip Erdoğan’ın şansı hakkında pek umutlu değildi. Ben de o kadar şans vermiyorum diyordu.
Konuşma orada bitti.
Sonuç: Rahmi tahmininde yanılmamıştı, biz yan ılmıştık. Neden?
Çünkü o sıralarda Aydınlık’ta Doğu Perinçek’in açıkladığı bazı belgeleri Komplo teorileri olarak yorumluyorduk. Büyük yanılgı.
Seçim sonrası Türk basını
2002 seçimleri yapıldı ve Erdoğan, milletvekili seçilme hakkını kısıtlayan mahkeme kararına karşın partisini tek başına iktidara taşıdı. Abdullah Gül Başbakan olarak hükümeti kurdu. Bir süre sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gayretiyle Erdoğan’ın siyasi hakları iade edildi. Erdoğan, Gül’den görevi devraldı. Hiç kimse Başbakan’ın planlarını bilemiyordu. Erdoğan, daha milletvekili seçilmeden genel başkan olarak Washington’da Başkan Bush tarafından Oval Ofis’te kabul edilmişti. Hiç kimse uluslararası finans odaklarının büyük proje için ilk adımı attığını düşünmedi bile. O proje bir süre sonra açıklanacaktı: “Büyük Ortadoğu Projesi”... Projenin eşbakanı da Sayın TC Başbakanı Tayyip Erdoğan’dı. Kimse, Erdoğan’ın kendisine ait bir basın, kendi istediği gibi bir yargı sistemi kuracağını, ileride parlamentoyu da “dikensiz gül bahçesi” haline getireceğini bilmiyordu.
Oysa çeşitli araştırma kuruluşları, dünyaya globalizm yörüngesinde yön verici enstitüler, 2008 yılından başlayarak, ana muhalefet CHP’de bir operasyon yapılabileceğini raporlarına yazıp uyarıyordu. Bu, 2010’da gerçekleşti. Baykal, her sosyal demokratın yapacağını yaptı, istifayı onur meselesi olarak algıladı. Artık “mani zail olmuş ve memnu avdet etmişti”.
CHP, genel başkanının arkasında durmadı. Çıkarılan alternatif genel başkanı ite kaka koltuğuna oturttu. Kılıçdaroğlu, işte o operasyonun ürünüdür ve arkasında Doğan Medya Grubu vardı!
Aydın Doğan, o büyük medya grubunun açığı olmadığını biliyor ve restler çekiyordu. Deniz Feneri davası öyle ortaya atıldı. Oysa Sayın Başbakan çetin cevizdi. Seçimden sonra işe medya sektörüyle başlayarak önce Cem Uzan’ı sahneden ve medyadan silmişti. Mesaj açıktı: “Dokunan yanar.” Doğan, bu mesajı anlamakta geç kalmıştı. Doğrusu, cesaretle direnmeyi sürdüren Doğan Grubu’na mesaj, ilk olarak Gözcü Gazetesi kapattırarak gönderilmişti. Basın özgürlüğü yok edilirse, başka özgürlükler de rafa kalkabilirdi. Bu, dünyaya demokrasi dersi veren Batı’nın işine gelemezdi. Ankara Büyükelçiliği, kriptoyla durumu ABD’ye ulaştırdı. Kriptoda uzun uzun Türk medyası anlatılıyor, özellikle Doğan Grubu üzerinde duruluyordu. Ağır vergi cezaları ve daha pek çok neden anlatıldıktan sonra; Doğan Grubu’nun gücü ve yayınları sıralanıyor, sonuç kısmında şöyle deniliyordu:
“Doğan Medya Grubu hükümetin basın üzerindeki eylemlerine karşı geldiği için Başbakan Erdoğan önde gelen medya gruplarını alabildiğine eleştiriyor ve bu eleştirmeler giderek artan bir kampanya gibi görülüyor. En güçlü AKP karşıtı basın çıkışları ve medyada yapılan operasyonlar sadece AB’de medya özgürlüğü hakkında büyük endişeler doğurmuyor. Diğer medya gruplarına da bu sansür baskısının sıçramasından korkuluyor.” (Douglas Silliman, 1 Ekim 2009 tarihli ABD Ankara Büyükelçiliği kriptosu)
2010-2011’de hız kazandı
Nitekim 2010 ve 2011 yılı Türk basını için bir yandaşlaştırma hareketine sahne oldu. En son Milliyet ve Vatan satılırken, Star TV de Doğan Grubu’ndan çıkıp başka bir grubun malı oldu ve Wikileaks belgesinin açıklamasıyla: “Oto sansür, belki bundan daha fazla yandaşlaştırmayı daha vahim hale getirebilir.”
Star’ın başarılı ve özgürlüğe alışmış anchormani Uğur Dündar görevinden ayrılmak zorunda kaldığında tarih 2011’in Ekim ayı. Şimdi Uğur Dündar kendisine iş verecek gözü pek bir patron aramakta.