Başkan ya da müminlerin emiri -(TAMAMI)

Anımsayalım: Tanzimat’tan itibaren bütün 19. yüzyıl boyunca Osmanlı aydınları, imparatorluğu kurtarmak için üç siyasete bel bağlayıp peşinden gitmişti: Osmanlıcılık, Panislamizm ve ırkçı Pantürkizm. (Turancılık) Üçü de Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına engel olamadı. Ancak ve sadece Millî Misak bilinci imparatorluğun yıkıntılarından günümüzün Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkardı.

Cumhuriyet kurulduktan sonra, Osmanlıcılar, Panislamistler, Turancılar (Pantürkistler) bozguna uğramış hayallerinden vazgeçmediler. Üçü de kendine göre Cumhuriyet’e kusurlar aramaya başladılar. Bunların arasında en çok zırvalayanlar Panislamistlerdir. Onlara göre Osmanlı devletini Türk milliyetçiliği yıkmıştır. Oysa 1800’lerin başında Osmanlı ve Türk düşmanlığına dayanan Arap milliyetliği neredeyse Hıristiyan milletlere örnek olmuştur.

Arap milliyetçiliği ve Cumhuriyet

Cumhuriyet ve devrimler karşıtı ve düşmanı Türkiye İslamcıları, Cumhuriyet ve devrimlerin karşısına sanki bir Arap milliyetçisi kimliğiyle çıkmıştır: Saltanat ve Hilafet kaldırılmamalıydı; Medenî Kanun getirilmemeliydi, dil, harf ve kıyafet devrimi yapılmamalıydı; laiklik getirilmemeliydi.

Böylesine geniş kapsamlı devrimler yapılırken toplumun bazı kesim ve katmanlarının, bireylerinin bunlara karşı çıkması kuşkusuz doğaldır. Ama Türkiye İslamcıları, yapılanlara bir Müslüman olarak değil Arap Milliyetçisi olarak karşı çıktılar. Müslüman olarak öylesine Araplaşmışlardı ki tepkilerinin Arap milliyetçiliğinden kaynakladığını fark etmiyorlardı.

Arapça bilmeyen bir ulus Kuran’ı neden kendi dilinde okumasın, kendi dilinde dua edip namaz kılmasın, ezan neden Türkçe okunmasın? Kuran’da Arapçadan başka dilleri Müslümanlara yasaklayan herhangi bir ayet var mı? Yok! İslam, Arapçadan başka dilleri yasaklamıyor, ama Arap milliyetçiliği yasaklıyor. İslam öncesine dayanan Arap milliyetçiliği, Müslümanlığı sonradan kabul eden bütün halkları küçümsemiş ve Araplaşmalarını istemiş ve beklemiştir. Bu baskı altında Osmanlı uleması, tarikat şeyhleri Araplaşmışlar, Arapça düşünüp bu dille yazmışlardır.

Cumhuriyet, Türkiye halkını Arap kültür emperyalizminden kurtarmak için, çağdaşlaşmak için devrimlerini yapmıştır.

Arap milliyetçiliğine göre İslam uygarlığının kurucusu Arap, yıkıcısı Türk’tür. Bağımsızlık sınırları içinde Arap milliyetçiliğine saygı göstermek gerekir. Ama orada durulur!

Arap milliyetçiliğinin iddialarını İlhan Arsel’in “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” (İnkılâp Kitabevi) adlı kitabında okuyalım. Yazar, her sayfanın altında kaynaklarını göstermektedir: “İslâm dinini gelişmekten alıkoyan Türklerdir. Türklerin İslâmiyeti kâbul etmeleri ve Arap ülkelerini fethetmeleri sonucunda İslâm dini, onların hoşgörüden yoksun ve akılcılığa sırt çeviren, ilme ve kültüre düşman davranışları yüzünden bozulmuş ve kendine özgü niteliklerinden uzaklaştırılmıştır.” (S.8)

“Eğer Moğollar, XIII. yüzyılda Bağdat kitaplığını yakmamış olsalardı, biz Araplar, bilim ve fende öylesine ilerlemiş olacaktık ki, şimdiye kadar çoktan atom bombasını bulmuş olacaktık. Bağdat’ın yağma ve talan edilmesi bizi yüzyıllar gerisine götürmüştür.” (S.9)

Bu iddialarda Moğollar ve Türkler özdeşleştirilir. Hidrojen bombasının ve gezegenler arası uyduların sırrının Kuran’ın Fusilât suresinin 53. ayeti ile al-Rahman Suresi’nin 33.ayetinde bulunduğunu söyleyen Şeyh Muhammed al-Banna, eğer Türkler gelip de Arap ülkelerini istila etmemiş olsalardı Arapların, Ruslardan ve Amerikalılardan önce uzaya insan göndemiş olacaklarını ileri sürer. (S.9)

Sanki bir Arap ırkçı milliyetçisi

Zihinsel olarak Araplaşmış Türkiye İslâmcıları Kurtuluş savaşına karşı çıkmışlar, Hilafet Ordusu’nun sancağı altında iç savaş yapmışlardır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra gizlice CHP içinde, açıkca Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda (1930), ardından Demokrat Parti’de (1945) yer almışlar, sonunda kimileri kapatılan kendi partilerini kurmuşlardır: Necmettin Erbakan tarafından kurulan Millî Nizam, Millî Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet partileri ile bu partilerden gelen yenilikçilerin (!) kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi.

Bu partilerin İslamcı olmaları bir ölçüye kadar kabul edilebilir ama hepsinin Cumhuriyet karşısındaki tutum ve tavırları Arap milliyetçiliğinin saplantılarını yansıtmaktadır.

Demokratik Cumhuriyetlerde, siyasi partilerin amacı seçimle iktidara gelip ülkeyi kendi programlarına göre idare etmektir. Ancak, Türkiye’nin İslâmcı partilerinin hedefi Cumhuriyeti ele geçirmek ve Cumhuriyet öncesine geri dönmek olmuştur.

Laik Cumhuriyet, devlet ve toplumu, İslâmcı bir devletin asla başaramayacağı düzeye çıkartınca, İslâmcıların iştahının iyice kabardığı görülüyor. Artık iktidarda bulundukları, masa’ya oturdukları, kasa’yı ele geçirdikleri için, Cumhuriyet devrimlerini tersine çevirmek istiyorlar. Bu nedenle okulları imam-hatipleştiriyorlar, okullarda Arapça ve Arap harflerini zorunlu hale getiriyorlar, kadınları eve kapatmak, gündelik hayatı Araplaştırmak istiyorlar. Şimdi amaçları askeri okulları ve harbiyeleri imam-hatiplilere açmak. Osmanlı döneminde kısmen başarılı olan Arap milliyetçiliğine Cumhuriyet’i teslim etmek istiyorlar.

Bu programın son menzili R. T. Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne Başkan olması. Daha doğrusu Müminlerin Emiri olması. R. T. Erdoğan önce Ortadoğu’da sonra bütün dünyada müminlerin emiri olmak istiyor. Ancak tarihten habersiz olduğu için, Arap milliyetçiliği karşısında bozguna uğrayacağını henüz bilmiyor.