Başkanlık Sistemi iddia edildiği gibi “Güçlü Türkiye” yaratacak mı?

Bir ülkenin güçlülüğü “Milli Güç “olarak tanımlanan her biri diğerini destekleyen güç unsurları ile ortaya çıkar. Siyasi, askeri, ekonomik, psiko sosyal, nüfus ve coğrafi güç olarak belirlenen bu unsurlar; metre, kilo, para vs. ile somut olarak ölçülemezler ama varlığı ve gücünün değeri zihinlerde oluşur.

AKP iktidarı ve ona destek veren MHP yönetiminin kamuoyu tepkisini azaltmak için “Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ya da “Yeni Hükumet Sistemi “ tanımlamalarıyla kamufle ettikleri “Başkanlık Sistemi” ne ilişkin anayasa değişikliği gerçekten “Güçlü Türkiye” yaratacak mı? Milli Güç’ümüzü yükseltecek mi? Milli Güç unsurlarına göre inceleyelim.

Siyasi Güç açısından Başkanlık Sistemi :

Mevcut parlamenter sistemde halkın iradesi TBMM de temsil ediliyor ve meclisin gücü üstünde bir güç yoktur. Cumhuriyetimizin kuruluşundan 2010 yılına kadar Cumhurbaşkanı’nı da meclis seçmekteydi. Ancak 2007 de yapılan Anayasa değişikliği ile 2010 da Cumhurbaşkanı halk oylamasıyla seçilmiştir. Bu durum; TBMM nin Cumhurbaşkanı’nın üstünde bir güce sahipliğini törpülenmiş olmakla beraber Meclis’in üstünlüğü devam etmektedir. Başbakanı ve bakanlar kurulunu güven ya da güvensizlik oyu ile denetlemek ve yasa yapmak meclisin asli ve vaz geçilmez görevlerinden iken getirilmek istenilen başkanlık sitemi ile meclisin yetkileri elinden alınıyor ve TBMM si neredeyse Cumhurbaşkanına bağlı onay memurları topluluğuna dönüştürülüyor.

Siyasi güç denildiğinde ülkeyi siyaseten yöneten seçilmişlerin, toplumun tamamını temsil etmesi gerekirken %51 oy alarak seçilebilen bir başkan ve onun emrine verilmiş yetkisiz bir meclis ile halkının %49 u yönetimde temsil edilemeyen bir ülkenin siyaseten güçlü olduğundan bahsedilemez.

“Güçlü Türkiye için Evet” sloganının aslında siyaseten güçsüz Türkiye için evet olduğu ortadadır. Başkanlık sistemini savunanların tutundukları tek dal “Daha önce sadece siyasi sorumluluğu ile vatana ihanetten yargılanabilen cumhurbaşkanının her türlü suçtan yargılanabileceği” dir. Cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş bir kişi hırsızlık mı yapacak, adam mı öldürecek ya da yolsuzluk mu yapacak? Kaldı ki böyle bir yargılama mümkün olamayacak kadar zordur.

Diyelim ki binde bir ihtimal de olsa Cumhurbaşkanı bu suçlardan birini işledi. Nasıl yargılanacak? 600 vekilden 400’ünün evet demesi, bundan önce de 360 nın yargılansın diye imza vermesi gerekir. Vekillerini Cumhurbaşkanı ve partisinin belirlediği bir meclisten böyle bir karar çıkabilir mi? Çıkmaz. Diyelim ki çıkma ihtimal doğdu. Cumhurbaşkanı hiç biri gerekçe göstermeden bu meclisi fesih edebilir mi? Evet edebilir. Böyle bir sistemde siyasi güçten nasıl söz edilebilir.

ABD nin en önemli düşünce kuruluşlarından biri olan Washington Enstitüsü’nün geçen ay Başkan Trump’a sunduğu raporda aynen şu ifade yer alıyor “Türkiye ile ilişkilerde muhatap tek kişi olunca işler kolay yürütülür. O halde, başkanlık girişiminin başarıya ulaşmasını mümkün kılacak yardımları Erdoğan’a yapalım.” Bugün diyelim ki Erdoğan’ı kullanamazlar, bu sistemle yarın seçilecek bir başkasını kullanamayacakları ne malum. Kaldı ki emperyalistlerin kullanamadıkları liderleri “Diktatör “ ilan ettikleri ve o diktatörü devirmek için ülkelerde iç çatışmalar çıkardıklarının örneklerini , Irak, Libya, Mısır ve Suriye’de gördük. Bu rapor bile tek başına getirilmek istenilen Başkanlık sisteminin güçlülük değil aksine siyasi teslimiyetçiliğe zemin hazırlayacak nitelikte olduğunun göstergesi, güçsüz Türkiye yaratmanın göstergesidir.

Askeri Güç açısından Başkanlık Sistemi :

15 Temmuz sonrası OHAL kapsamında çıkarılan kararnameleri saymaz isek mevcut parlamenter sistemimizde TSK leri Genelkurmay Başkanlığı vasıtasıyla Başbakan’a bağlı olmakla beraber Başkomutanlık yetkisi de tarafsız partisiz bir Cumhurbaşkanındadır. ( Milli Savunma Bakanlığı, TSK nın askere alma ve lojistik konuları yönü ile Başbakan’a bağlı) Bu bağlamda TSK siyaset dışında, kendi içerisinde yarı özerk, komuta kademelerine yükselmede ve terfilerde başarı ve liyakatin asli unsur olduğu bir yapıdadır.

Kısacası TSK.leri siyasi otoritenin emrinde olmakla beraber siyasettin tamamen dışında olmuştur. Öyle ki asker kişilerin bir siyasi partiye üye olmaları ordudan atılmak için suç nedenidir. Türk Ordusu’nu dünyada güçlü kılan nedenlerden biri de bu, yani siyaset dışında olmasıdır. Geçtiğimiz dönemde TSK ile ilgili bazı sıkıntılar yaşanması esasen AKP hükumetleri döneminde cemaatlerin orduya sızmasının tezahüründen başka bir şey değildir. 15 Temmuzdaki darbe girişiminin TSK nın kendi içindeki siyaset ve cemaat dışındaki komutanlar tarafından bertaraf edilmiş olması unutulmamalıdır.

Partili Cumhurbaşkanının olduğu yerde partili Genelkurmay Başkanının olmayacağını kimse garanti edemez.

15 Temmuz sonrası çıkarılan kararnameler ile Kuvvet Komutanlıklarının Milli Savunma Bakanı’na bağlanması ile esasen askerin siyasallaşması yolu açılmıştır. Şimdi Başkanlık Sistemi ile bunun daha da pekişmesi mümkündür. Bugün olmaz ise yarın siyasi iktidarın, yani Başkan’ın Ordumuzdaki terfi geleneğini ve liyakati bir taraf bırakarak“ Bizden olan terfi edecek bizden olan komutan olacak “ demeyeceğini kim garanti eder.

Silah sistemi teknolojisi, eğitimi ne kadar güçlü olursa olsun içine siyasetin girdiği bir ordu savaşma gücünü kaybeder .

Kısacası getirilmek istenilen başkanlık sistemi ile Güçlü ordu olamaz “Güçlü Türkiye” de olamaz.

Ekonomik Güç açısından Başkanlık Sistemi:

Ülkelerin ekonomik güçleri milli güç içerisinde oldukça önemli yere sahiptir. Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeterli olmak, sanayii ürünlerinde dışa bağımlı olmamak, yeni teknolojiler üretebilmek ekonomik gücün göstergeleridir. Kişi başına düşen milli gelirin yüksek olması her zaman ekonomik gücün yüksekliği anlamına gelmez. Örneğin kişi başına milli gelirde Katar 97 bin dolar ile dünyanın ikinci ülkesidir. Ancak ekonomik güç olarak bakıldığında sonlarda yer alır. Ülkemiz yakın zamana kadar tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasında iken yanlış politikalarla dışa bağımlı hale gelmiştir. Buna rağmen Türkiye, dünyada ekonomik güç olarak ilk 20 arasında yerini almakta ise de kişi başına milli gelirde çok çok gerilerdedir. Öte yandan işsizlik oranında yine dünya sıralamasında ilk 10 ‘un içindedir. İşsizliği önlemenin tek yolu üretimi artırmaktır. Üretimi artırmanın yolu da teşvik ve yatırımları artırmaktan geçer.

Bu özet açıklamadan sonra gelelim Başkanlık sisteminin Ekonomik Güç’e katkısına:

Bir ülkede yatırım yapacak sermayedarlar her şeyden önce güvence arar. Güvencenin temeli de o ülkedeki demokrasi ve siyasi istikrardır. Demokratik rejimlerin vaz geçilmez üç ana unsuru kuvvetler ayrımı, yani yasama yürütme ve yargı bağımsızlığı. Yatırımcı, sermayesine karşı haksız bir saldırı olduğunda güvenebileceği bağımsız bir yargı arar. Getirilmek istenilen Başkanlık sisteminde yargı sözde bağımsız gibi görünmekle berabere dolaylı olarak tek adama yani Başkan’a bağlı. Böyle bir ortamda bırakın dışarıdan Türkiye’ye sermaye girişini aksine sermaye kaçışı olması beklenir.

Öte yandan yukarıda siyasi güce ilişkin açıklamalarda da bahsedildiği üzere Türkiye’yi bölmek isteyen emperyalist güçler, Başkan’ı ya kendi güdümlerinde kullanıp sömürü düzenlerini daha kolay oluşturabilirler, başaramadıklarında da yukarıda da örneklediğim gibi ülkede iç kavga çıkarabilirler. İç istikrarın olmadığı bir ülkeye yabancı yatırımcı gelmeyeceği gibi yerli yatırımcılar da ülke dışına kaçacaktır. Başkanlık sistemi ile Güçlü ekonomi olamayacağı gibi “ Güçlü Türkiye” de olamayacak aksine “Güçsüz Türkiye” için zemin oluşturulacaktır.

Psiko Sosyal Güç açısından Başkanlık Sistemi:

Bir ülkede yaşayan insan topluluğunun birlik ve beraberlik duyguları ile moral ve motivasyonu olarak da adlandırabileceğimiz bu güç; Türk Milletinin doğasında var alan bir güçtür. Geçmişte pek çok olayda, son olarak da 15 Temmuzda bu güç kendini göstermiş, o güne kadar siyasi iktidarla kavgalı olanlar dahi gece mitinglerine katılarak AKP iktidarına destek vermekten geri durmamışlardır.

Amerikan piyonları ile terör savaşları yaşadığımız, milletimizin daha çok birlik beraberliğe ve iç cephede kuvvetli olmaya ihtiyacının olduğu bu günlerde “Başkanlık Sistemi” dayatması ile milletimiz ikiye bölünmektedir . Tam 60 gün Evet/Hayır kavgası yaşanacaktır. Peki 60 gün sonra bitecek mi ? Hayır çıkar ise biter. Ancak Evet çıkar ise bu kavga daha da büyüyecek ve 2 yıl sonra yapılacak Başkan seçimine kadar da bir kaos dönemi başlayacaktır.

Ya sonrası?

Partili Başkan ve onun partisinin çoğunlukta olduğu bir meclis

Anadolu’da haksızlığa uğrayan bir vatandaşımızın “Ankara’da hakimler var” güveni devam edebilecek mi? Hayır. Şöyle ki partizanlığın uygulandığı olaylar karşısında vatandaş tarafsız bir Cumhurbaşkanına ve mahkemeye güveniyordu. Başkanlık sitemine göre partili yani taraflı cumhurbaşkanı ve yine onun atadığı yüksek mahkeme üyeleri olacak. Vatandaş kime güvenecek? Gerçekte partizan bir tutuma ve haksızlığa uğrammış olsa bile buna ikna olması da oldukça zor. Ülkesini yönetenlere karşı güvensizlik, itimatsızlık umutsuzluk ve sıfır moral…

Başkanlık sisteminin psiko sosyal gücü değil artırmak aksine zayıflatacağı, Güçlü Türkiye sloganının geçersiz olduğu, aksine Güçsüz Türkiye’ye ye sebep olacaktır

Milli gücün diğer unsurları olan Nüfus ve Coğrafi güç yönlerinden Başkanlık sisteminin ek bir fayda getirmeyeceği, ancak yukarıda saydığımız diğer güç unsurlar kadar yıkıcı bir etki yapmayacağını değerlendirebiliriz.

Getirilmek istenilen Başkanlık sistemini ABD ile kıyaslama yanılgısına düşülmemelidir. ABD deki Başkanlık bizdeki ile mukayese edilemeyecek kadar farklıdır. Daha geçen hafta şahit olduğumuz göçmen olayını hatırlayalım. Başkanın verdiği bir kararı yüksek mahkeme geçersiz kıldı. Bize getirilmek istene başkanlık sisteminde böyle güçlü bir kuvvetler ayrımı yoktur. Tek kuvvet tek dam anlayışı hakimdir.

Sonuç olarak;

Yeni Cumhurbaşkanlığı y a da Yeni Hükumet Sistemi adlarıyla kamufle edilen Başkanlık sistemi iddia edildiğinin aksine “Güçlü Türkiye” yaratamayacağı gibi “Güçsüz Türkiye” nin kapılarını açacaktır.