Baskın seçim kararının arka planı!

Siyasi irade ile finansal piyasalar arasındaki gerginliğin giderek derinleştiği ve beklentilerin seri bir şekilde olumsuzlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Döviz kurları ve faizler, bu olumsuzlukların sonucu olarak yukarı yönde seri hareketler sergiliyor. Geniş kitleleri, iyimser masallar ile yönlendirmek giderek olanaksızlaşıyor. Kafa karıştıran ve endişeleri tırmandıran bu kısır döngü, başta para otoritesi olmak üzere tüm kesimleri yıpratıyor.

Ne olup bittiğini anlayabilmek için olumsuzlukların bir ucundan tutup irdelemeye çalışmakta yarar var. Merkez Bankamız, para politikasının sıkı olduğunu iddia ediyor ve gerekir ise daha da sıkılaştırabileceğini ifade ediyor. Finansal piyasalar, para politikasının acilen ve sert bir şekilde sıkılaştırılmasını talep ediyor. Siyasi İrade, para politikasının sıkılaştırılmasına karşı çıkıyor ve beklentilerdeki olumsuzlaşmanın sonlanması için gevşetilmesi gerektiğini savunuyor. Uluslararası kurumlar ise, gelişen ekonomiler arasında en gevşek para politikasının Türkiye’de olduğunu dile getiriyor ve ciddi uyarılar yapıyor. Tek bir konuda bu kadar fazla görüşün olmasının normal sayılamayacağını dikkate almak gerekiyor! Her biri kendi bakış açısı açısından kısmen haklı sayılabilir; fakat gerekli uzlaşının olmadığı ve bu durumun olumsuzlukları beslediği dikkat çekiyor.

Bu aşamada sormak gerekiyor! Para politikasının gevşek mi yoksa sıkı mı olduğunu anlamak için nereye bakmak gerekiyor? Tek başına nominal veya reel faizlere bakarak bir değerlendirme yapmak, ya da buna göre değerlendirme yapanlara itibar etmek içinde bulunduğumuz koşullar açısından yeterli olamıyor! Eğer geniş tanımlı para arzı yıllık bazda normal sayılabilecek oranın üzerinde bir artış sergiliyor ise, faizlerin ne kadar yüksek olduğundan bağımsız olarak para politikasının gevşek olduğu değerlendirmesi yapılabilir.

Son iki yıl genelindeki eğilime bakılır ise, geniş tanımlı para arzındaki ortalama yıllık artış oranı normalin üzerindedir. Hem de sıkı olduğu iddia edilen para politikasına ve kademeli olarak olumsuzlaşan küresel koşullara rağmen! Kurallı ekonomiye uymayan bu durumun sebebini para otoritesinin eylemlerinde veya eylemsizliğinde aramak pek gerçekçi olmayabilir.

Eğer maliye politikası hesapsızca gevşetilmiyor, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu karşılık oranlarını hızla gerileterek kredi hacminde tempolu genişlemeyi teşvik etmiyor ve başta kamu olmak üzere bankacılık kesimi risk alma konusunda gaza gelmiyor olsa sonuç çok daha farklı olabilirdi. Paranın devir hızı bu kadar yükselmez, geniş tanımlı para arzı normalin üzerinde genişlemez ve para politikasının gevşek olduğu iddiası ile finansal piyasalarımız atak yemezdi. Ekonomi cephesinde de cari açık büyümez ve ekonominin aşırı ısındığı iddia edilmezdi, gerek fiyat istikrarı ve gerek ise finansal istikrar çok kırılgan hale gelmezdi! Para otoritesi, Siyasi İradenin önderliğindeki bu gidişe güçlü bir şekilde dur diyemediği için eleştirilebilir!

Küresel koşullar olumlu ve buna bağlı olarak risk alma isteği yüksek iken bu tür sorunlar yaşamıyorduk. Sermaye girişi yeterli ve gerekli düzeyin üzerinde olduğu için, kısa vade açısından hiçbir sorun yaşanmıyordu; döviz kurları ve faizler geriliyordu, para politikası gevşerken maliye politikası sıkı olabiliyor ve kredi hacmi tempolu bir şekilde genişleyebiliyordu. Orta ve uzun vade açısından cari açığın büyüyor olması gibi sorunların ağırlaşması hiç dert edilmiyordu. Küresel koşulların kademeli olarak olumsuzlaşması ile birlikte her şey olumsuz yönde değişmeye başladı; sorunlar ve bağımlılıklar çaresizliğin altyapısı haline gelince birbirimizi yemeye başladık!

Türkiye Ekonomisinin, döviz kuru ve faizlerde yükselişe tahammülü yok; fakat her ikisi de büyüyen kaynak sıkıntısı ve artan güvensizlik nedenleriyle yükseliyor! İş işten geçtikten sonra, finansal kesim ‘’durdurun Dünya’yı inecek var’’ dermişçesine faizlerin çok sert bir şekilde yükseltilmesini ve yüksek doz verilerek paranın devir hızının düşürülmesini istiyor. Yükseltilecek faizlerin kalıcı olacağını ve her kesimi vuracağı için riskten kaçınma eğilimini durduramayacağını düşünemiyor!

Gelişmeler, olageldiği şekilde devam edilemeyeceğini ve kurallı piyasa denilen küreselleşmeci yapının iflasa koştuğunu düşündürüyor!