Batı, Gazze’de kendi silahıyla vuruldu

Prof. Dr. Ahmad Malli. Lübnanlı bir Şii. Lübnan Üniversitesi’nde uluslararası siyaset hocası.
2013’te tanıştık. Bağlantımız sürdü.
Her Suriye seyahatimde Beyrut’ta buluşuruz.
Bölgedeki kritik gelişmelerde de haberleşiriz.

***

Dr. Ahmad Malli

İlk görüşmelerimizde şu sonuçları çıkarmıştım.
Bir: Lübnan’daki Sünni veya Şii İslamcı akımlar Türkiye’yi tanımıyor, izlemiyorlardı. Atatürk’ü Batı işbirlikçisi sayıyorlardı mesela.
İki: Üstelik, Türkiye’yi tanımadıklarının da farkında değildiler.
Üç: Bu eksiklikten onlar kadar bizler de sorumluyduk. Lübnan gibi yakın ükelerde bile Türkiye’yi anlatmayı ihmal etmiştik.
Not: Kabul etmeliyiz ki, Lübnan dahil, komşu ülkeleri de biz Türkler pek bilmiyoruz.

***

Prof. Malli, Lübnan ve Ortadoğu politikasının yakın gözlemcisi ve yorumcusu.
Lübnan’daki başlıca politik kuvvetleri, özellikle Hizbullah’ı yakından biliyor.
Siyonist ve emperyalist siyasetlere karşı duruşunda kararlıdır.
Hem gerçek bir akademisyenin titizliğini gösterir yorumlarında.
Hem de bir “dava adamı”nın heyecan ve iyimserliğine sahiptir.

***

2023 Ekim ayı bitmek üzere. İsrail’in Gazze’ye saldırıları gittikçe ağırlaşıyor.
Acıyla izliyoruz. Filistin halkı bomba sağanağı altında. Çocuğuyla, yaşlısıyla 100 binler ölümle sınanıyor.
Soru çok. Prof. Ahmad Malli’ye öncelikli olanları sordum.

***

İlk soru, kara harekatıyla ilgili.
İsrail, Tel Aviv’in iddia ettiği gibi, kapsamlı ve derinlemesine bir kara harekatı yapabilecek miydi?
Prof. Malli, İsrail’in pozisyonunu tarif ederek başladı:
“İsrail önemli bir ikilem içinde. Hem 7 Ekim’deki HAMAS hamlesiyle sarsılan eski caydırıcılığını ve kendi halkının güvenini kazanmak istiyor. Aynı zamanda HAMAS’ın kökünü kazımak, Filistin halkını Sina çölüne sürmek gibi çıtayı çok yükseğe koydu.”
O’na göre iki irade çarpışıyor. Ve “asıl mesele” de bu.
İsrail’in iradesi: “Aşırı hedefleri yüzünden Gazze’ye kara saldırısı başlatmak zorunda.”
Filistin’in iradesi: “Topraklarında kalmada ciddi şekilde kararlı. İsrail harekatının önünde aşılması zor bir engel olarak duruyor.”

***

ABD bu denklemin neresinde? İsrail’in taleplerini ne kadar destekliyor?
Prof. Malli, ABD konusunda slogancı, toptancı değil. ABD’nin katmanlı bir politika izlediğini düşünüyor.
Önce genel görüntü: “ABD yönetimi elbette İsrail’in yanında duruyor...”
“Fakat” diye Washington’un “kaygı”sına dikkat çekti: “ABD , İsrail’in saldırısıyla olacaklardan endişeli.”
Prof. Malli, ABD’nin İsrail siyaseti için şöyle bir ölçü getirdi: “Washington yönetimi hem İsrail’e peşin bir destek veriyor, hem de bölgedeki kendi çıkarlarını gözetiyor. Bu yüzden ABD, İsrail’in tepkilerini ‘düzenleyici’ olarak hareket edecek sanıyorum.”
Bu ince ayırımdan iki sonuç çıkarıyorum:
Birincisi: Lübnan’daki direniş cephesi çevrelerine göre, ABD’in İsrail’e desteği kayıtsız-şartsız değil. Washington, Ortadoğu’daki kendi çıkarları için Benjamin Netenyahu yönetimini belli oranda frenleyebilir.
İkincisi: Yine aynı çevrelere göre ABD, Filistin’deki çatışmaların bir bölgesel savaşa doğru genişlemesini istemiyor.

***

Netanyahu’nun baştan beri savaşı genişletmek istediği biliniyor. Bu yüzden İsrail, kara harekatını genişletmeye, Filistinlileri Gazze’den sürmeye yeltenirse neler olur?
Prof. Malli, dünyadan gelecek tepkilere dayanan iyimser bir tahlil yaptı:
“İsrail kara saldırısında ısrar ederse.. Tüm dünyanın gözleri önünde... Filistin’de çoğu kadın ve çocuk, yüksek ölü sayıları ortaya çıktıkça... Büyük bir İNSANİ DUVARLA karşı karşıya kalacak.
Sonuçta mantık diyor ki: İsrail ordusu, hedeflerine ulaşmış görünmek için Gazze şeridinde küçük bir alanda operasyon yapacak.”

***

Prof. Malli’nin “insani duvar” vurgusu fazlasıyla önemli.
Malum: “İnsan hakları”, “demokrasi”, “düşünce özgürlüğü” gibi kavramlar Atlantik cephesi, özellikle ABD’nin elinde hep etkili bir bahane oldu.
İşgallere, ambargolara ABD hep “insan hakları” bayrağı sallayarak yelteniyor.
Rakiplerini “insan hakları”yla şeytanlaştırıyor... Hedeflediği ülkeleri “insan hakları”yla tecrit ediyor.
Bölgemize bakalım: Türkiye’ye, Rusya’ya, İran’a, Suriye’ye böyle yapıyor.
Özellikle Rusya’ya karşı Ukrayna savaşını bir tuzağa çevirdi.
Doğu Asya’ya gidelim: Çin’i, Kuzey Kore’yi aynı silahla vuruyor.
Sonuç: Artık fazlasıyla farkındayız. Atlantik cephesi, bütün psikolojik harekatları “insan hakları” zeminde yürütüyor.

***

Farkında mısınız?
Gazze’den sonra aynı silah Batılı ülkelere çevrildi.
Gazze direnişi 7 Ekim hamlesini yaptı. Batının psikolojik harekat karargahları harekete geçti hemen.
İsrail’den “mazlum” yaratma kampanyası başlattılar. İnsanların bilincini en fazla bir hafta bulandırdılar.
İsrail’in Filistinli çocuklar üzerine yağdırdığı bombalar, Batının sahte insan hakları cilasını döktü.
Atlantik’in metropollerinde bile kitleler, sokaklara Filistin bayraklarıyla iniyor artık.

***

Şimdi Batının iri devletleri de, İsrail de stratejik bir kapana kısıldılar.
İsrail’in elini tutup Gazze’yi vurma deseler, olmuyor.
Siyonist devlet zaten sarsılmış... Kontrolü kaybetme korkusu içinde.
Bu yüzden, en azından bu aşamada İsrail’e yol verdiler. Bütün Batı ittifakı katliama ortak olmuş görünüyor.
Hem de 100’lerce televizyondan canlı yayınlanan bir katliamın ortağı.
Batılı ülkelerde sokaklar Filistin için ilk defa böylesine yaygın, sürekli ve kalabalık gösterilere sahne oluyor.
İsrail’i eleştirme cesareti, başta Hollywood, Batının sinema sektörüne kadar ulaştı.
Medya’daki utanç verici ikiyüzlülük ve gönüllü körlük tekeli kırılıyor.

***

Burada bir özetleme yapalım.
Bugüne kadar sorgulanan Batı dışı dünyaydı.
Şimdi hedefte, devletleri ve medeniyetiyle birlikte topluca Batı var.
İsrail durmazsa, durdurulmazsa, kendi Vietnam’ına doğru sürüklenir. Atlantik’in iri devletleri de bu kaderi paylaşır.
Soru şudur: Filistin direnişi ve onu destekleyen kuvvetler, 7 Ekim harekatıyla bütün bu olanarı daha baştan hesapladı mı bilmiyorum.
Ama bu aşamada şöyle söyleyebilirim: Filistin direniş örgütleri de, onu destekleyenler de, İsrail ve Batının “Aşil topuğu”nu şimdi biliyorlar.

***

Prof. Malli’ye kamuoyundaki yaygın bir yakınmayı aktarıyorum: “Arap ülkelerinde ciddi bir tepki yok.” Böyle devam eder mi? Mesela Mısır’da?
Prof. Malli, önce olumsuz faktörleri işaretliyor: “Resmi Arap sisteminin tutumu ile düşmanın acımasız saldırganlığı arasında bir denge yok. Tepkiler, bir halk hareketi düzeyine ulaşamıyor.”
Bölge politikası uzmanımız, mücadele içindeki bir akademisyen olarak, bardağın boş değil dolu tarafına bakıyor.
“Burada olumlu yönlere odaklanmalı ve bunları geliştirmeliyiz. Mısır'dan başlayalım. Cumhurbaşkanı El Sisi, Gazze halkının Mısır’daki Sina çölüne göç etmesini kesin bir şekilde kabul etmeyerek olumlu bir tutum sergiledi.
El Sisi, Gazze halkının (İsrail sınırları içindeki) Necef çölüne taşınmasını da önerdi. Böylece, Gazze’den göç etme fikrini kabul etmiş göründü.
Fakat, diğer yandan, Filistinlilerin 1948 topraklarına geri dönmesine de kapı aralamış oldu.”
Çünkü Necef çölü, İsrail’in 1967’de işgal ettiği bölgede değil. 1948’de işgal edilen topraklar.

***

Prof. Malli, uluslararası politikada hiçbir imkanı heba etmeyen bir anlayışta. Aynı çizgiyi Rusya ve Çin konusunda da sürdürdü.
İlk cümlesi, benim için epey çağrışım yüklüydü:
“Filistin’deki HAMAS hamlesinin Ukrayna'daki savaş sürerken başlatılmış olması, İsrail için, onun koruyucuları özellikle de ABD için bir talihsizliktir.”
Niçin sorusunun cevabı çok açıklayıcıydı: “Gazze savaşı, Başkan Putin için hareket alanını genişletti.”
Burada önce bir tespit yapacağım, bir de ortaya soru atacağım:
Tespit: Bence de Gazze savaşı Rusya’nın elini fazlasıyla rahatlattı. Atlantik cephesi, şaşkınlık içindeki İsrail’i kurtarmak için Ukrayna’yı adeta unuttu. Rusya üzerindeki baskılar büyük oranda azaldı.
Soru: Siz Putin’in yerinde olsanız, Gazze’deki direnişin yenilmesine seyirci kalır mısınız?
Sonuç: 7 Ekim harekatını planlayan stratejik aklın, Rusya’nın desteğini garantilemek için isabetli bir zamanlama yaptığı görünüyor.
Yarın devam edeceğim..