Batı tarzı tarih yazımı ve Filistin

Afrika kıtasının en iyi yüksek öğretim kurumlarından Wits Üniversitesi’nin Filistin Çalışmaları'nı Batı tarzı tarih yazımından kurtarma çabası sadece siyasi bağımsızlıkla ilgili değil, aynı zamanda okul müfredatı gibi bu bağlamdaki eğilim ve idealleri yansıtacak şekilde değiştirme sürecidir. Bu anlamda Filistin sorununun sömürgecilikten arındırılması farklı perspektiflerden, tarihe ve onu etkileyen toplumsal hareketlere vurgu yapılarak mümkün olabilir.

OSMANLI ARŞİVİ'NDE FİLİSTİN

Bu bağlamda İstanbul'da bulunan Osmanlı Arşivi, 6042 dosya materyaliyle belki de dünyada Filistin'e dair en zengin arşiv belgelerine sahiptir. En eski belge, Miladi 1414 yılına tarihlenen Osmanlı dönemi İshâfanşah hanımın Kudüs'teki medrese için vakfettiğine ilişkin belgedir. Osmanlı arşiv belgeleri Filistin'in Birinci Dünya Savaşı'na kadar barış dolu bir bölge olduğunu kanıtlıyor. 1936 yılında Trabzonlu bir ailenin Kudüs’de savaşıp bir daha haber alınamayan Yüzbaşı Hüseyin Efendi için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına halen bir umutla dedelerini sormuş olmaları ise Filistin için verdiğimiz mücadelenin aslında halen ne kadar taze olduğunu anlatmaya kafidir.

Bugün Güney Afrika Ulusal Arşivleri'nde Filistinliler ve Filistin'e ilişkin 167 arşiv dosyası mevcuttur. Belgelere göre Filistin'deki İngiliz işgalinden kaçmak için 1914'te bazı aileler Güney Afrika'ya taşınmış, ancak ne yazık ki Güney Afrika'da savaş esiri olmuşlardı. Bazıları ise Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulduğunda Güney Afrika'ya göç etmişti. 1946 yılında Güney Afrika'nın, o dönemde İngiliz mandası altında yönetilen Filistin havalisine fok balığı derisi ihraç ettiği arşiv belgelerinde de yer almıştı.

Geçtiğimiz aylarda Güney Afrika Milli Arşivi'nde arama yaparken Plumstead'de “3/CT B/435 B3551/55 Victoria ve Filistin'in köşesinde” kayıtlı bir dosyaya rastlamıştım. Dosya 1955 yılına aitti ancak haritaya baktığımda Plumstead semtinde Filistin diye bir cadde bulamamıştım. Herhalde buranın 1918-1948 yılları arasında İngiliz Kolonisinde bu isimle anıldığını fakat daha sonra Apartheid rejiminin 1990'lara kadar İsrail'le olan iyi ilişkileri nedeniyle sokağın adını değiştirmiş olabileceğini düşünmüştüm. Bunu düzeltmek için belgeyi görmek üzere Cape Town Arşivi'ne gittim.

BELGEYLE ORTAYA ÇIKAN SORULAR...

Arşiv müdürü değerli dostum Erika le Roux, dosyayı almamda bana içtenlikle yardımcı oldu ve sonunda belgeyi görme şansım olmuştu. Ancak belgede caddenin “Filistin” değil “Palatine” olarak anıldığını fark ettim. Sitede yer alan kaydın Filistin konusunda araştırmacıları yanılttığı ortaya çıkmış oldu. Belgeyi görmek için arşive gidene kadar bu dosyayla ilgili birçok farklı sorum vardı.

İsminin Palatine olduğunu görünce “Palatine” aslında ne anlama geliyor diye düşünmeye başladım. Caddenin adını Ren Nehri'ndeki İngiliz Prensi Palatine'den mi, yoksa başka bir yerde bir hükümdara ait olan yerel otoriteye sahip bir feodal beyden mi aldığını merak ediyordum. Erika de Roux, web sitesindeki ismin düzeltilmesi için Ulusal Arşivleri bilgilendirmemi söyledi.

Bu durum insanı şunu düşünmeye sevk ediyor: Kayıtlardaki Filistin ismini Palatine olarak düzeltmek yerine neden Palatine Yolu'nu Plumstead'deki Filistin'e çevirmeyi düşünmüyoruz? Güney Afrikalılar, seslerini duyurmak ve Filistin meselesinde fark yaratmak için sokaklardan hükümete kadar farklı ortamlarda cesaret ve dayanışma göstermektedir. Cape Town'da Palatine yerine Filistin Yolu'nu görmek daha iyi olmaz mı, diye Cape Town Belediyesi'ne başvurdum..

Yarın birgün herkes sorguya çekildiğinde aklın ve vicdanın neresinde idiniz, diye sorulduğunda en azından Akif gibi;

“…Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!..
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım…” diyebilmeli, insan kalabilmeliyiz..