Batıcı kapıcı aydınlar ya da Küreselci Mandacılar!
Sütten yoğurt elde etmek Asya uygarlığının bir buluşu. Sütü belli bir süre kaynatıp, sonra belli bir dereceye kadar soğuttuktan sonra, yoğurt mayasıyla mayalarsınız. Genel olarak yöntem böyledir. Dilerseniz hiç kaynatmadan soğuk sütü de mayalayabilirsiniz. Ancak yoğurt ya da peynir yapılacak sütün, inek sütü mü, koyun sütü mü, manda süt mü yoksa keçi sütü mü olduğunu bilmeniz gerekir. Hatta diyelim keçi sütü mayalayacaksak, iyi bir sonuç alabilmek için o sütün keçisinin de karakterini tanımamız gerek. Çünkü mayalama o bölgenin keçilerinden sağılmış sütün karakterine göre olmalıdır. Aksi takdirde istenilen sonuç elde edilemez.
Devrimlerin ve toplumsal gelişmenin öncüsü olan aydınlar da önce kendi toplumunun sütünün, mayasının özelliklerini iyi bilmelidir. Belli bir yöntem, kuram vardır, ama o kuram maddesine uygun, kullanışlı, özgün hale getirilmelidir. Daha önceden yaşanmış hareketlerin yarattığı nesnel deneyler ve onlardan yansıyan teorik birikimler, o süreçlerde kullanılan yöntemler elbette bilinmelidir. Örneğin geçmişteki toplumsal mücadelelerde kullanılan Bilimsel Sosyalizmin yöntemlerini donuk, aşılamayan tek model olarak alırsak, yanılırız. Tek başına Bilimsel Sosyalizmin ilkelerine dayanmak yetmez, bu ilkelerin uygulamaya konulurken mutlaka, uygulandığı toplumun özgün karakteriyle de uyumlu olması gerekir.
Toplumların öncüsü, hatta erken uyarı sistemi sayılan aydınların yanılgısı her seferinde toplumları felakete götürmüştür. Bizim Türk Devriminin önü 1945 yılında ABD emperyalizmi tarafından kesilip devrim tersine döndürülürken, bu ihanete yol açanlar, devrimi yapan partinin içindeki görev verilmiş aydınlardı. Hangi maddi çıkarlar ya da manevi yanılgılarla bu ihanet onaylandı, yürürlüğe kondu? Bakın ki, Türk Milleti 70 yıldır bunun bedelini ödüyor, ödemeye de devam ediyor. Nasıl oldu da, Sivas Kongresi’nde devrimin önüne çıkan “Batıcı Mandacı” zihniyet kontrolü ele aldı ve buralara kadar sürüklendik.
MANDACILIĞIN KÜRESELCİ EVRİMİ
Mandacılık kavramı Fransızca “yetki, görev” anlamına gelen “mandate” sözcüğünden türetilmiş. I. Emperyalist Paylaşım savaşından sonra, “gelişme sıkıntısı çeken, geri kalmış ülkelerin” sözüm ona “sömürülmekten” kurtarılmaları amacıyla (bahanesiyle) Milletler Cemiyeti adına verilen yetkiyle, büyük devletler (emperyalistler) tarafından yönetilmesi demek.
Savaştan yenik ve güçsüz çıkan Türkiye'ye de mandacılığı reva gören Batı hayranı aydınların sayısı hiç azalmadı. İngiliz veya Amerikan mandası altında yönetilmek isteği 1918 Kasım ayından itibaren yoğun olarak tartışıldı.
Atatürk, Sivas Kongresinde devrimci iradeyi açıkça ortaya koydu. “Manda ve himaye kabul edilemez. Milli iradeyi hâkim kılmak esastır,” dedi. 1919 Mayıs, Haziran'ından itibaren "manda" sözcüğü birkaç ay halk arasında yaygınlık kazandı. 4 Eylül 1919'dan sonra konu gündemden düştüyse de Atatürk’ün ölümüyle birlikte, farklı bir biçime büründürülerek yeniden hortlatıldı.
KÜRESELCİ MANDACIYLA MÜCADELE
Bizim tarihimiz içinde Tanzimat’tan 1918’e ulaşan Emperyalizm ya da yumuşak tabiriyle Batı hayranlığının kökleri ezilse de yeniden ortaya çıkıp bugüne kadar uzanan süreçteki yıkıcı faaliyetlerini katbekat sürdürdü. II. Emperyalist Paylaşım savaşından sonra tekrar ivme kazanan bu “köleci” anlayış ekonomik, siyasal, kültürel zeminlerde Amerika’nın dünya hegemonyası kurmasını kolaylaştırdı. Batı ya da ABD Emperyalizmi karşısında beslenen hayranlık, tarih içinde milli siyasetlerin üretilmesine ve toplumun kesintisiz devrimlerin sürdürülmesine ayak bağı oldu.
Emperyalist kültür odaklarının devşirip yönetim kademelerinde en etkili yerlere getirdiği bu Batı hayranı, Küreselci Mandacı aydınlar, Atlantik sistemi tarafından her zaman baş tacı edildiler. Her zaman en çok onların yargıları, düşünceleri, yönlendirmeleri medyada yer buldu ve toplum içine pompalandı. En yüksek akademik unvanları kolayca edindiler, tıpkı FETÖ’cüler gibi. Sonra da halkın önüne çıkartılan bu “koskoca hocalar” öyle laflar ederler ve bu lafları medyanın en etkili burçlarında o kadar çok tekrarlarlar ki, artık onlarla baş etmek kökten bir mücadeleyi gerektirir.
CHP KÜRESELCİ MANDACILARIN ELİNDE
Dünyayı Amerikan hegemonyasının malı olarak gören Küreselci Mandacı için öyle bir hegemonya söz konusudur ki, sanırsınız başında Kutsal Ruh ve azizler bulunmaktadır. Bu seçilmişler oligarşisi insanlığı himaye edecek, mandası altına alıp yönetecek, özgürleştirecektir.
O nedenle Batı hayranı aydınlar efendileri kanlı bir işe girişeceği zaman görev üstlenirler. Artık mandacılık küreselci hale geldiği için bunların görevi, efendilerinin icra edeceği eylemin biraz can acıtsa da ne kadar gerekli olduğunu anlatmak, milleti ikna etmektir. Biraz can yanacaktır, ama “özgürlük”, “insan hakları”, “demokrasinin” gelmesi için bu gereklidir.
Bu Küreselci Mandacı aydın takımı bugün CHP’nin içinde cirit atıyor. Çünkü CHP, “dostlarını” Batıcılar arasından seçiyor. “Atatürk ve arkadaşlarının bir diktatörlük kurduğunu” iddia eden ve “31 Mart gerici ayaklanması yalandır”, “Lozan Antlaşması ile 4.3 milyon kilometrekarelik toprak kaybettik!” ya da “Bütün Cumhuriyet tarihi ahlaksızlık tarihidir,” vb. ifadeleriyle Türk devrimine saldıran Ahmet Altan gibi.
Bugün Türkiye’de yıllardan beri Türk milletinin “umut bağladığı” ana muhalefet partisi CHP ve kendilerini “Liberal-Marksist” diye tanıtan Batıcı aydınlar tarafından emperyalist devletlere doğrudan “Gelin bu hükümeti yıkın, bizi kurtarın!” çağrıları yapılıyorsa mandacılığın geldiği vahim noktayı tahmin edebilirsiniz. Artık “Emperyalizm” diye bir korkuya yer olmadığı gibi emperyalizmin nitelik değiştirdiğini ve hatta dünyayı emperyalizmin kurtaracağını iddia edebiliyorlar. Buradaki entelektüel imanın kuvvetine dikkatinizi çekerim.
‘EMPERYALİZM DEVRİMCİLEŞTİ!’
ABD başkanı Bush’a övgüler düzen Mehmet Altan, “Emperyalizm de değişiyor beyler!” adlı yazısında Almanya, Fransa ve İtalya’daki çalışma saatlerinin düştüğünü öne sürerek, 30 Eylül 1991 tarihli Sabah gazetesinde şunları yazıyor: “Demek ki, sömürünün böylesine hızla azalmakta olduğu bir dünyada, emperyalizm kavramını 1960’lardaki kafayla algılamak mümkün değil. ‘Artı değerden arınmış meta’ dönemi, yeryüzünü burjuva devrimi gibi olumlu bir sürece zorluyor. Emperyalizm de bugün yeniden dünyayı dönüştürme işlevini üstlenmiş bulunuyor.”
Altan bu sözleri ederken emperyalizm en ağır silahlarla dünyayı yola getirmeyi sürdürüyordu. Körfez Savaşı, ardından Irak saldırısı. Sonra gelsin Afganistan’ın, Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin vb. kanlı işgalleri. Bir Küreselci Mandacının mantığıyla Emperyalizmin dünyayı nasıl kurtardığını anlayabiliyor musunuz?
Bugün Batıcı yazarların, sanatçıların Atlantik sisteminin hizaya sokamadığı Afgan halkının zaferi karşısında niçin çıldırdıkları çok açık değil mi? Nasıl olur da bu gerici Afgan güruhu Batı’ya teslim olmayı kabul etmez de başkaldırır! Nasıl olur da ülkesini emperyalist pazarlara açmaz ve “medenileşmeyi” kabul etmez de kendi kendini yönetmeye kalkar!
200 YILLIK KANLI VEBALİN ALTINDA KALACAKLAR
Bütün bu ihanet zinciri nasıl oluyor da normalmiş gibi işleyip geliyor, yürüyüp gidiyor. Türkiye’de öne çıkan, önde tutulan bazı aydınlar nasıl oluyor da Küreselci emperyalizmin borusunu bu kadar açık ve gönülden çalabiliyor? “Gerçekliğin bir yansıması, hayatın cilvesi,” diyeceksiniz. Elbette. Olmaz, diye bir şey yok.
Küreselci Mandacılar efendilerine hayrandır. Ağızlarını açtıklarında efendinin acil taleplerine uygun konuşurlar. Batıcı kapılarda işe küçük küçük başlayan mandacı sempatizan, giderek palazlanır ve sahaya sürülür. Hemen de destek bulur. Bu bir gazeteci, bir yazar, bir sanatçı da olabilir, edebiyatçı, şair de olabilir.
Bu irili ufaklı, sağlı sollu, allı pullu mandacılar, Türk milletinin emperyalizme karşı geliştirdiği bağışıklık sistemine saldırıyorlar, saldıracaklar. Ancak boşuna. Çünkü efendileri ayakta duramıyor. Belli ki üzerlerine yıkılacak ve Küreselci Mandacılar 200 yıllık kanlı vebalin altında kalacaklar.