Batıcıl medeniyet dayatması-1 Evrensel Sanat! Çağdaş Müzİk!

Bunlar müthiş iddialı laflar, evrensellik, çağdaşlık vs. Evren ya da eski deyimle kâinat. Kozmosu, gezegenleri, yıldızları bilinen ya da bilinmeyen bir boşluğu, buna bağlı enerjiyi içine alan akıl almaz bir bütünsellik. En yakın gördüğümüz yıldıza ulaşmanın dahi bol sıfırlı ve aklın alamayacağı ışık yıllarıyla hesaplandığı muazzam bir şeyden bahsediyoruz. Evren ölçütü içinde insanı ölçeklendirmek makro hayal olsa da “evrensel olma” hayali, kendi dünyacığını tüm evrene ölçüt kılmayı düşünecek kadar sınırsız ve delicesinedir. Nasıl olacak? Kolayı var: sonuna “sel” ekini takıp bu tanımlamayı dilediğiniz yerde kullanabilirsiniz. Evrensel sanat, evrensel kültür, evrensel bildiri vs. Evren, evrensel, evrensellik bitmeyen bir tartışmadır. Yıllardır; “komik olmayın evrenin kaçta kaçına hakimsiziniz? Gelin kürede ve küreselleşmede anlaşalım” diye söyledik, yazdık, çizdik. Yok arkadaş Nuh diyorlar Peygamber demiyorlar. Onlara küre ya da küresel olmak yetmiyor, yaptıkları sanat-kültür eylemini “evren”e hâkim kılma cüretinde ısrarlılar. Çünkü anlatılmak istenen gerçekten evren değil!

NEDEN?

Bu durum sıradan bir yanılsamamı mı? Yoksa planlı bir adres gösterme mi? Eskiler bu tanımları cihanşümûl ve kâinatşümûl yani dünyayı ve evreni kapsayan diye ayırmış. Birçok konferansta, söyleşi ve panelde bu konuyu ortaya attığımda aldığım yanıtlar genelde; “Azizim buradaki evren tabii ki kozmik evren değil, orada kastedilen aslında dünyadır” sığlığı ve tutarsızlığındaydı. Dünya dururken evrende ısrar etmek akıl alacak gibi değil. Bu işte bir bit yeniği var!

Gelelim “çağdaş” meselesine. Yani içinde bulunan çağın şartlarına uyan, çağın gerçekliğine paralel yaşam ya da eylem biçimlerinin tümü. Çağcıl, muassır, asrî diye de anlatabiliriz. Şimdi gelelim asıl konumuz olan sanat ve özelinde müzik meselesine.

MEDENÎ HAYDUTLAR

Yıllardır bu ülkede müziğin evrensel olduğuna dair bir rivâyet dolanır durur. İyi tamam da bu ne menem bir evrensellikse dikkat edin yollar hep aynı adrese çıkar. Tıpkı “Çağdaş Müzik” tanımlamasında olduğu gibi. Aslında “Evrensel” ya da “Çağdaş” olanı tarif ederken asıl dışında kalanları işaret etmek gibi bir telaş da göz ardı edilmemeli. Küstah ve tahakkümü kendinde hak gören bir telaş. Tarifin dışında kalanları çağdışı, ilkel ve evrende yeri olmadığını işaret eden bir haydut misali. Piyanonun bir oktavındaki 12 sese methiyeler düzerken, tambur ya da kanunun 24 ses zenginliğini duymamazlıktan gelen bir sağırlık. Hindistan’ın sitarını, Çin’in pipasını, guzhengini (Çin Kanunu), erhusunu (Çin Kemençesi), Rus balalaykasını, Azerbaycan tarını, Türk bağlamasını, zurnasını, kemençesini, İran’ın santurasını duymak istemeyen, duysa da “çok sevimli ama ilkeller” edası ile tebessümden ileri gidemeyen “çağdaş müzik” anlayışı.

Şimdi birlikte düşünelim “evrensel müzik” terimi yerine “küresel müzik” terimini neden kullanmazlar. Kullanmazlar, kullanamazlar çünkü tüm kürenin müzikal yaklaşımını ve estetiğini dahil etmek zorunda kalırlar. İşaret edilecek olan temelde müzik değil, dayatılan medeniyettir! Tam da burada soyut ve ucu açık bir kavram gerektir. İşte o soyut ve ucu açık kavram “Evrensellik” ve özelinde “Evrensel Müzik”tir. Peki adres neresidir? Tabii ki Avrupa’dır. Saraylarıyla, soylularının estetik anlayışıyla ve en önemlisi kiliselerindeki uçuşan notaları ile Avrupa işaret edilir.

Kimya, fizik, matematik küreseldir, dünyanın her yerinde aynı kurallar ve disiplinlerle yürür. Fakat müzik, edebiyat, felsefe, tiyatro, sinema, din, dil gibi kültür bağlantılı olan disiplinler, dünya genelinde bir standarta, tek modellemeye sahip olamazlar. Her biri farklı kültürel genlerin kombinasyonlarıdır. Çağdaşlık meselesi ise tam bir zavallılık ve komedidir. Bugün bize “çağdaş müzik” diye dinletilmeye yeltenilen müzik Orta Çağ Rönesans’ı ile hayat bulup, Barok, Klasik ve Romantik dönemi içine alan yaşlanmış bir müziktir.

Onun için bebelerimiz yıllardır çağdaşlık yanılsamasıyla geleneksel çalgılarından, müziğinden uzak tutulup mandolinden başka telli sazdan, blok flüt denilen ucubeden başka bir şey alamadılar ellerine. Güzelim bağlamadan, kanundan, curadan, neyden, kavaldan uzak kaldılar. Müzik derslerinde türküden başka her şeye benzeyen türkümsü şeyler okudular. Geçenlerde bir çocuk korosundan “Allı Turnam” dinledim neredeyse türküden korkacaktım. Mübarek turna Saint Pierre Katedrali’nin çan kulesine tünemiş şaşkın şaşkın bakıyor gibiydi. Şimdilik bu kadar ama bu yazılarımızın haftalık salt köşe yazısı olmasından ziyade ciddi bir tartışmayı da beraberinde getirmesini hayal ediyorum. İkinci Yüzyılımız ve yeniden Cumhuriyet Devrimimiz birbirimizi onaylayarak değil, alabildiğine özgürce tartışarak vücûd bulacaktır.