Batıcıl medeniyet dayatması-2 Ne - Neden - Nasıl Yapmalı?

Geçen haftaki yazımızı“İkinci Yüzyılımız ve yeniden Cumhuriyet Devrimimiz birbirimizi onaylayarak değil, alabildiğine özgürce tartışarak vücûd bulacaktır.” diyerek bitirmiştik. Hafta içi aldığım iletinin haddi hesabı yok. Zihin açıcı, karşılıklı geliştirici, geleceği hedefleyen onlarca soru.
Cumartesi günü Prof. Cüneyt Akalın ile Erkan Yücel Kültür Merkezi’nde bu konuları konuşalım dedik, ahâli oturacak yeri zor buldu, kapı diplerinde ayakta dinleyenleri dahi gördüm.
Son yıllarda bu konuyu anlatmaya, örneklemeye ve tartışmaya gittiğim her ortamda bu durumla karşılaşıyorum, toplum arıyor.

20 Ocak 2024 - Erkan Yücel Kültür Merkezi / Kadıköy

NE ARIYOR?

Kaybettiği ışığını arıyor... Koptuğu ve kopartıldığı köklerini, ruhunu, dilini, kimliğini arıyor... Her türlü medeniyet dayatmasına karşı kendini, çoluğunu, çocuğunu, ülkesini, geleceğini koruyacak ve kollayacak bir barikat arıyor.

NEDEN ARIYOR?

Arıyor çünkü artık tehlikenin farkında... Arıyor çünkü kültür ve sanat mevziini kaybettiğinde kendini, geleceğini kaybedeceğini gördü. Arıyor çünkü devlerin foyası çıktı, sırları döküldü, onların haline artık cüceler bile gülüyor. Arıyor çünkü sömürgeci kapitalizmin sosyal genetiğini bozacak enjeksiyonlarına karşı vücûdu antikor üretmek istiyor. Arıyor çünkü sanat iklimini kullanarak, uyuşturucudan LGBT ’ye, köşe dönmecilikten, vurgunculuğa kadar her türlü rezillik kapısına dayanmış durumda.

NE OLACAK ?

Tabii ki kıracak kabuğunu ve çıkacak ... Tabii ki üç asırdır bünyesine sinsice giren “kendine yabancılaştırma” ve “bilmesinlercilik”ten sıyrılıp silkinecek.

NASIL VE KİMLERLE OLACAK?

Bu silkiniş ve uyanış ancak ve ancak “'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' nesiller." ile olacak. Düşüncesini, ahlakını, birikimini köle etmeyen; tarihsel zenginliğini klasörlere bölüp parçalamayan, binlerce yıla varan öncü birikiminin farkında olanlarla olacak. Mevlâna’nın ışığıyla aydınlanan, Yunus’un aşkıyla yananlarla olacak. Bir yanında Dadaloğlu haykıracak Kozan Yaylası’nda, diğer yanında Köroğlu dikilecek beyler ovasında. Bir yanında Sinan’ın kubbelerinde Ezân- Muhammedî seslenirken, diğer yanında zâkirler, Duvâz-ı İmamlarla şelpe vuracaklar sazlarının göğüs tahtasına. Bir yanda gerçekten ulusal senfoniler için salonlar tıklım tıklım dolarken, diğer yanda Türklerin İslâm’a en büyük ve muazzam hediyesi olan tasavvuf koroları okşayacak gönülleri. Zeybekler, halaylar, horonlar, karşılamalar gerçekten bu ülkenin bale eserleriyle kol kola girip, salonları dolduracak.

YÖNTEM NE OLACAK?

İleriye, yalnızca ileriye bakarak üretmek olacak. Bıkmadan öğrenen, usanmadan öğreten önderliklerle olacak. Geçmişte yaşanan her türlü doğru ya da yanlış programlama, uygulama hataları, gerçekten fikri ve vicdanı hür takımlar tarafından tekrar ele alınarak olacak. Yaşanan talihsizliklerden korkmayıp üzerine giderek olacak. Lao Tzu’nun dediği gibi “Talihsizliğin içinde talih, talihin içinde talihsizlik vardır"

NE YAPMAK LAZIM?

Hiç lafı uzatmanın gereği yok, iktidar olmak ve geminin dümenine geçip, daha uzak menzilleri hedefleyecek rotalarla yol almak lazım. İktidar olmak sakın seçim kazanmak makasına sıkıştırılmasın, asıl aşmamız gereken sorun tam da bu makastır. Yıllardır üzerinde ısrarla durduğum şudur ki; “sen önce kendi alanında iktidar ol, yetkin ol, yeterli ol, gerçek ol, inanılır ol” sonrası mutlaka gelecektir. Mustafa Kemal iktidar olarak işe başlamadı... Milletin kırılmış gururunu, incinmiş onurunu ayağa kaldırmak için önce milletin aklında, vicdanında iktidar olma yolunu seçti. Bence gerçek yol tam da budur. Yeniden ayağa kalkmak önderlikler ve üretimle mümkündür. Bunun için yegâne ihtiyacımız farklılıklarımıza değil, ortak kümelerimizi keşfetmekle olacaktır. Önümüzdeki yüzyıl böylesi bir aydınlık ile yol bulacaktır.
İkinci Yüzyıl ve önümüzdeki günler bunu dayatmıştır.
Birkaç güne kalmaz Vatan Partisi Yerel Yönetim anlayışına dair bir program kapınızı çalacaktır. Orada Kültür ve Sanat alanında boş hayaller, mümkün olmayan vaatler değil tam anlamıyla bir “Bağımsızlık Programı” ile karşılaşacaksınız. Kol kola girerek, milletin neye ihtiyacı olduğunun farkında bir ortak aklın ve emeğin, tarihten günümüze damıttığı satırlara tanık olacaksınız. Aslına bakarsanız ülkenin yönetiminin programı ile karşılaşacaksınız.
İmdiii! başa dönelim... Erkan Yücel söyleşimizin anlamı ve öneminden bahsetmiştim. Beethoven’ın muhteşem 9. Senfonisini, Mehter marşı ritminden esinlenen Mozart’ın, "Rondo alla turca"sını keyifle dinleyerek başladık. Sonrasında bütün salon Hacı Arif Bey’in segâh eserini ve Veysel’in bir türküsünü hiç hata yapmadan bir avaza okudu. Bu ne muhteşem bir mesaj ve ayak sesidir diye düşündüm. Sonunda ben de onlara bir Yunus mahlaslı bir Urfa türküsünü çıplak sesimle takdim ettim.
Yâr yüreğim yâr gör ki neler var
Âlem içinde bize de gülen var
Ko gülen gülsün kendini bulsun
Nâdan ne bilsin bizi de bilen var...”
Eeeee! Söyleşiye gelmeyenler şimdi derdine yansın. Şaka şaka! Nerede olursa olsun çağırın bir daha gelirim. Birlikte yürüyeceğiz başka yolu yok!