Batı’nın Afrika talanından dersler

Geçen hafta “Batı’nın Afrika Talanı” adında yeni bir kitabım çıktı. Bu vesileyle Cape Town Üniversitesinde verdiğim dersleri seneler sonra Türk okuruna sunma şansı yakalamış oldum.

Afrika'daki sömürgeleşme, dünya tarihinin önemli ve halen izleri görülen trajik bir bölümüdür. Avrupa'nın, yerli Afrika toplumları üzerinde çoğu zaman güç ve sömürüyle etkisini yaydığı bir dönemi ifade eder.

19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar süren bu dönem, Avrupa'nın yönetimini, kültürel normlarını ve ekonomik yapılarını, kendi gelenekleri, sistemleri ve devletleriyle yüzyıllardır varlık gösteren yerli Afrika toplumlarına dayatmasıyla tanımlanır.

Avrupa'nın sömürgeleşme motivasyonları genellikle kaynak arayışı, yeni pazarlar, askeri avantaj ve Afrikalı halkların boyunduruk altına alınmasını haklı çıkaran ırksal üstünlük anlayışından ileri geliyordu.

GEÇ AMA ACIMASIZ

Avrupa güçleri arasında Almanya; Portekiz, İngiltere, Fransa ve Belçika'ya kıyasla sömürgeleşmeye geç katılan bir ülke olmuştur. Ancak Almanya'nın Afrika'daki sömürgecilik faaliyetleri, özellikle Alman yetkilileri, General Lothar von Trotha gibi isimlerin liderliğinde, acımasız bir yaklaşım ile tanımlanmıştır.

Von Trotha, Alman Doğu Afrika'sında ve daha sonra Alman Güneybatı Afrika'sında bir komutan olarak görev yapmış, Herero ve Nama halklarının isyanlarına karşı gösterdiği zalim soykırım taktikleriyle tanınmıştır.

Bilindiği üzere Alman İmparatorluğu'nun Afrika'daki varlığı, 19. yüzyılın sonlarında "Afrika'nın Paylaşılması" dönemi sırasında başlamıştı. 1884 yılında Almanya, modern Namibya, Tanzanya (Alman Doğu Afrika) ve Kamerun ile Togo'nun bazı bölgelerini sömürge olarak ilan etmişti.

Bu topraklar doğal kaynakları, mineralleri, tarım arazisi ve stratejik limanlarıyla değerliydi. Almanlar, diğer Avrupa güçleriyle birlikte, Afrika topraklarını yalnızca imparatorluklarının bir uzantısı olarak görmüş ve yerli halkların egemenliğini göz ardı etmiştir.

İMHA SEFERİ

Güneybatı Afrika'da, Herero ve Nama halkları, Almanların topraklarına el koymalarına karşı direniş göstermiş ve bu da birçok çatışmaya yol açmıştı. 1904 yılına ait Herero Ayaklanması, direnişin önemli bir tarih dilimi olarak bilinmektedir. Samuel Maherero gibi liderler altında, Herero halkı, topraklarını ve yaşamlarını işgalci söürgecilerden korumaya çalıştı.

Almanların yanıtı, von Trotha'nın liderliğinde tam bir felaketti. Von Trotha'nın kuvvetleri, Herero halkını çöle sürerek, su kaynaklarını zehirledi ve kaçmaya çalışanları vurma emri verdi. Onun ünlü imha emri (Vernichtungsbefehl), Herero halkının hiçbir üyesinin, ister erkek, ister kadın, ister çocuk olsun, bağışlanmayacağını ilan ediyordu.

Bu, 20. yüzyıldaki ilk soykırımlardan biri olarak kabul edilen olaydı ve on binlerce Herero ve Nama halkı, kitlesel infazlar, açlık ve hastalıklar yoluyla öldü.

Hakikaten Almanların, Herero ve Nama isyanlarına verdiği yanıt, birkaç yıl süren bir yok etme seferiydi. Diğer Afrika bölgelerinde, örneğin İngilizlerin Güney Afrika'da veya Fransızların Cezayir'de başkaldırıları bastırmak için acımasız taktikler kullandığı görülmüş olsa da, Almanya'nın Güneybatı Afrika'daki yaklaşımı ölçüsüz derecede acımasızdı.

Katliamların hayatta kalan kurbanları, toplama kamplarına gönderildi, burada zorla çalıştırıldı, açlık çektiler ve hastalıklar nedeniyle sistematik bir şekilde ölüme terkedildiler. Bu katliamlar, daha sonra Alman hükümeti tarafından soykırım olarak kabul edildi ve Namibya ile ilişkilerde bir dönüm noktası oldu.

TARİHİN KARANLIK BİR PARÇASI

Alman sömürgeciliğinin Afrika'daki mirası, yerli halkların kolonyal egemenlik altında yaşadığı şiddet ve baskı ile işaretlenmiştir. Herero ve Nama soykırımı örneği, bu halkların torunlarını hala etkileyen uzun süreli sonuçlar doğurmuştur.

Almanya'nın bu vahşetleri geç de olsa kabul etmesi ve özür dilemesi, bununla birlikte tazminat teklifleri, Namibya ile olan ilişkilerdeki bir uzlaşma adımı olmuştur.

Afrika'daki sömürgeleşme, Lothar von Trotha gibi figürlerle somutlaşan bir şekilde, kıtanın çoğu yerinde şiddet ve sömürü ile şekillenmiş karanlık bir tarihin parçasıdır.

Bugün, Afrika'da bağımsızlık sonrası siyasi manzara dramatik şekilde değişmiş olsa da, sömürgeciliğin hem ekonomik hem de kültürel mirası, kıtanın kalkınmasını etkilemeye devam etmektedir. “Batı’nın Afrika Talanı” adıyla kaleme aldığım yeni kitabımda kıtanın bu dramatik geçmişini ortaya koymuş olduk.